Gönüllü köleyim!

Bilal Dursun YILMAZ

09-09-2019 16:13

Geçen yıl bu zamanlar yani okulların açıldığı günlere tekabül eden bugünlerde eğitim konulu birkaç yazıyı bu köşeden paylaşmıştım.  Eminim ki şuan konuyla ilgili onlarca kalem erbabı bugün bu konuyu masaya yatıracaktır. Kimi öğretmen eğitimini, kimi öğretmen atamalarını, kimi müfredatları, kimi eğitim bürokrasini, kimi siyasetin eğitimdeki rolünü, kimi de topyekûn sistemi ve sistemin arızlarını konu alacakladır. Yazılmayan şey kaldı mı kalmadı da yazmayalım mı? Aslında hiçbir konuda söylenmedik söz yok ama söylemeye de devam ediyoruz. Sosyal değişimler bugünden yarına olmuyor tedricen oluyor, uzun yıllara yayılıyor. Ben bugün yukarıdaki konulara değinmeyeceğim. Henüz çocuğu okula yeni başlayan taze bir veli olduğum için bazı şeyleri yaşamadan genel yargılar üzerinden eleştirmek, eleştirmek için eleştirmek yolunu bu kez ihtiyar etmeyeceğim. Ama geçen yıl birkaç yazı ile üzerinde durduğum sonradan yaşanan müspet bir gelişme sonucu haberini de yaptığım benim ruhumu acıtan bir konuya tekrar parmak basacağım. Basacağım da ne olacak hiç… Ama en azından kendime, kendi vicdanıma bir ihtar yapmış olacağım. Konu şu: bilerek ve isteyerek hatta bundan mutluluk duyarak kültür emperyalizmine evlatlarımızı kurban ediyoruz, hem de bunu şuursuz bir hazla gerçekleştiriyoruz. Yani neresinden bakarsak bakalım müthiş azgın bir kültürel hegemonyaya bizim sabileri, en saf, en kıymetli varlıklarımızı kendi ellerimizle özene bezene teslim ediyoruz. Eminim bu yazıyı okuyan pek çok veli bu durumu hiç umursamayacak, bazısı “e ne yapalım, kaçış mümkün mü, çantasının üzerinde Spiderman değil de Fatih Sultan olsa ne yazar hepsi sırtımızdan para kazanıyor ” diyecek en iyisi de benim gibi biraz vicdan azabı duyup sonrasında hegemonyanın kollarında hazlara ulaşacağız. Keşke şu yazımı okuyan kişilerden bazıları çıksa da bana cevap yazsa yanılıyorsun, hiç de öyle değil deseler...

Bu yıl okula başlayacak evladım için her veli gibi okul alışverişine çıktık ve gördük ki biz; biraz mütedeyyin, biraz milli ve manevi değerlerine muhafazakâr aileler “aman çocuğum zararlı cereyanların, milli olmayan fikrîlerin etkisine kapılmasın” diye çırpınırken böyle bir şeyin neredeyse imkânsız olduğu gerçeğiyle karşılaştık. 6 yaşında okula başlayacak çocuğumuza Batı’nın tezgâhlarında üretilen sahte kahramanları, büyü ve sihir karakterlerini bir de lisanslısı, orijinali olsun diye kucak dolusu para ödeyerek satın alıyoruz. Sonra da çocuklarımızın bize davranışlarına, kullandıkları kelimelere bakıp “çocuklarımız niye böyle oldu” diye iç geçiriyoruz, sanki biz nasılız da? Hafta sonu İzmir Konak’ta adını vermeyeceğim bir AVM’de okul malzemelerine (çantalara) şöyle bir göz gezdirdim, “Marvel” lisanslı o meşhur kahramanların resimlerini üstünde taşıyan ilkokul çantalarının fiyatları en düşük 150 TL’den başlıyor artık gidebildiği kadar gidiyor. Mahalledeki esnafa geldim aynı manzaranın mahalle versiyonu ile karşılaştım, daha ucuz malzemeden yapılmış aynı görsellerin kullanıldığı ürünler belki onların farkı lisanslı olmamalarıydı. Sonra BİM, ŞOK, A-101 gibi yaygın perakende mağazalarına da uğradık nispeten daha alt gelir guruplarına yönelik fakat aynı görsellere sahip yine o ürünler ama tanıtım broşürlerinde “lisanslı” notu ile satılıyordu bu kez...

Yazıyı okuyan arkadaşlarımdan ricamdır “lisanslı” kelimesinden ne anlıyorlar? Muhtemelen çok kişi üç aşağı beş yukarı aynı şeyi anlıyordur.

Lisans; dünyaca tanınmış markaların, futbol kulüplerinin, sinema ve çizgi film karakterlerinin veya dijital oyunların haklarının belli bir süreyle farklı bir ürün kategorisi veya bir servis için kullanılmasıdır.

Tweety’li yastık… Bugs Bunny desenli diş fırçası… Ben 10 baskılı T-Shirt… Batman oyuncak figürleri… Süper Kahraman logolu takılar… Tüm bunların ortak noktası yılda 172 milyar dolarlık satış hacmine sahip lisans dünyasından sadece bir kaç örnek.

Arkamıza yaslanarak bir düşünelim 20 milyonu aşan öğrenci kitlesinin olduğu bir ülkede kaç milyon olduğunu bilmediğim ilkokul öğrencisinin kaçının çantasının üzerinde Barbie, Mickey Mouse, Spiderman, Frozen veya bunlara benzer biri yok? Ne yapıyoruz: bir o markaları ortaya çıkaranlara para kazandırıyoruz, iki onların daha da çok kazanması için gönüllü reklamcıları oluyoruz ve en önemlisi de çoğu saçma sapan bu karakterlerle çocuğumuzun dünyasını şekillendiriyoruz. Adı milli olan eğitimimize milli olmayan bilinçaltı ile başlıyoruz. Bunları burun kıvırıp okuyanlar, yazdıklarımı saçma bulabilirler lakin onların bu tavrı gerçekleri ortadan kaldırmıyor…

Oysaki geçen sene Türkiye’nin en büyük kırtasiye mamulleri üreticisi holdingimiz (Adel Kalemcilik /Anadolu Grubu) TRT ile anlaşmış, TRT’de yayınlanan Türkiye menşeli çizgi film karakterlerinin okul ürünlerinde kullanılması ile ilgili lisans sözleşmesi yapışlardık. Bu bir PR çalışması değilse o zaman niye bu sene ben hiçbir yerde bu ürünleri görmedim? Hemen şu denilecektir: satmıyor kardeşim! Elbette satmayacak zaten mesele bu. Bugün en lüks mağazadaki aynı çizgi karakterli okul çantası da lisanlı olarak satılıyor BİM’ deki de lisanlı biri fakiri teselli ediyor, diğeri zengini tatmin ediyor.  Garip olan madem bu lisans belli bir kaliteyi, belli standartları temsil ediyor o zaman biri beş kuruşken diğeri neden yirmi beş kuruş, birini eline alınca her halinden kalitesiz bir ürün olduğu anlaşılırken diğeri niye çok kaliteli?  Üstelik lisans anlaşması bir hukuki anlaşma olduğuna göre her üretici lisansın sahibine hem para ödüyor, hem onun daha da geniş kitlelere ulaşmasına katkı sağlıyor. Lisans anlaşması yapan firmalar elbette satışlarına, cirolarına bakıyorlar onların derdi kültürel değerler falan değil dolayısıyla onlar için satmayan ürün yerine hazır müşterisi olanı tercih etmek kapitalizmin bir gereği. Bu kısır döngü de böyle gidiyor ve gidecek gibi görünüyor. Bizler de leylek misal “lak lak” ile ömür geçiriyoruz... İki kuşak önceki atamızın dilinden iki kelimeyi şu yazıya serpiştirince “bu ne anlaşılmaz lisan, biraz daha sade yaz” diyen, dedesinin mezar taşı yazısını okumaktan ve anlamaktan aciz bizler niye böyle olduk? Niye kendi geçmişine, kendi kültürüne yabancı hatta odan utanan nesiller vücuda getirdik?  

Aşağıda görseli olan ürünleri ben gezdiğim yerlerde görmedim olmadıklarını iddia etmiyorum lakin…

Bilal Dursun YILMAZ     

DİĞER YAZILARI Derdi Dünya Olanın Dünya Kadar Derdi Olur… 01-01-1970 03:00 Bacıma, Karındaşıma Hatice’ye Mektup 01-01-1970 03:00 Baba… 01-01-1970 03:00 Kariyer Planlaması… 01-01-1970 03:00 Benim 28 Şubatım 01-01-1970 03:00 Yazının Başlığını Okura Bırakıyorum… 01-01-1970 03:00 80’li Yılların Çocuklarına Mektup 01-01-1970 03:00 Başlıksız… 01-01-1970 03:00 Hasan Ağabeye mektup/ 2 01-01-1970 03:00 Hasan Ağabeye Mektup/1 01-01-1970 03:00 Akif Emre’nin ruhuna ithafen… 01-01-1970 03:00 Akif Emre’nin ruhuna ithafen… 01-01-1970 03:00 Korona’ya Mektup/2 01-01-1970 03:00 Korona’ya Mektup 01-01-1970 03:00 Nikâh Şahidim Altaylı’ya* Mektup 01-01-1970 03:00 Selçuk Bayraktar’a Mektup… 01-01-1970 03:00 Kızıma Mektuplar/1 01-01-1970 03:00 Öğrencilerime, Genç Kardeşlerime Mektuplar/1* 01-01-1970 03:00 Kardeşime Mektuplar/1 01-01-1970 03:00 Meşveret, Cemaat, İttihat, İslam 01-01-1970 03:00 Nasihat-i nasihat! 01-01-1970 03:00 Ömer, Kadın, Cinayet… 01-01-1970 03:00 Kürt katliamı mı? 01-01-1970 03:00 Algıyı yönetenler beni bile ele geçirmişler! 01-01-1970 03:00 Kadercilikten Kederciliğe… 01-01-1970 03:00 Bizi kim kurtarabilir? -2 01-01-1970 03:00 Bizi kim kurtarabilir? 01-01-1970 03:00 Duygular anlatılabilir mi? 01-01-1970 03:00 Eşcinsel Hareketten Yeni Kurulacak Partilere… 01-01-1970 03:00 Küçük Ama İşlevi Büyük 01-01-1970 03:00 Ak Parti, Gençler Ve Gelecek… 01-01-1970 03:00 Müzminliğin kırılışı! 01-01-1970 03:00 Suskunluk sarmalını kıran adam! 01-01-1970 03:00 Siyez Bulguru Ve Değişen Statü Göstergeleri 01-01-1970 03:00