DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Bilal Dursun YILMAZ
Bilal Dursun YILMAZ
Giriş Tarihi : 18-07-2019 09:33

Bizi kim kurtarabilir?

Dün öğle arası mesai arkadaşımla sohbet ederken arkadaşım şu cümleyi kurdu: “Atatürk’ü çok özlüyorum. Keşke çıkıp gelse de çok değil, 20 yıl bizi yönetse her şeyi düzeltip gitse…” sohbeti devam ettirip ettirmemekte biraz tereddüt ettikten sonra arkadaşıma ifade ettiğim düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Arkadaşımın bu özlemine karşılık ona şu cümleyi kurdum: “değil Atatürk, kim gelirse gelsin dediğin şekilde bir düzelmeden, gelişmeden, kalkınmadan söz edemeyiz.”  Evet, genelde İslam âlemi özelde ise Türkiye 400 yıldır bir tedenni trendinde gitmektedir. Bu aşağı doğru eğilim bazı zamanlarda yukarı doğru bir hareket göstermişse de uzun vadede aşağı doğru gidiş devam etmiş, hala da etmektedir. Zaman zaman Türk tarihini dinden ayrıştırarak sadece Türklerin töreye dayanan devlet geleneği mevzu bahis yapılsa da hakikatte Talas Savaşı (751) ile başlayan yaklaşık 1300 yıllık bir İslami geçmişe sahibiz. İslamiyet’i kabul etmekle de kalmamışız yaklaşık bin yıldır da İslam’ın dünyaya bayraktarlığını yapmaktayız. Bu gün de dâhil… Türklerin İslamiyet’i kabulüyle başlayan bu bin yıl ortalama şeklinde dönemlere taksim edildiğinde üç yüz yıl terakki, üç yüz yıl rölanti, dört yüz yıldır da tedenni dönemindeyiz denilebilir. Elbette köşe yazısını tarih dersine sokacak değilim lakin tarihe bakıldığında fazlaca genellenmiş bir bilgi de olsa ortalama durum böyledir… Fütuhatların devam etmesi bu mantıki yaklaşımı değiştirmemektedir. Henüz Türklerin İslam’la müşerref olmadığı, içinde asrısaadetinde olduğu ilahi dönem istisna tutulmuş, kâbil-i kıyas yapılmamıştır.

Buna mukabil aynı dönemi yaşadığımız Avrupa’nın bin yılı da bizim tam tersimiz gibidir denilebilir. Yani onların da ilk üç yüz yılı tedenni, sonraki üç yüz yılı tedenninin dibi, son dört yüz yıl da geri doğru bir terakki dönemi olarak kabul edilebilir. Avrupa’nın bir asrısaadetinden bahsedemesek de İslam mütefekkirlerini de etkisi altına almış Aristo ve Sokrat’a dayanan klasik düşünce sisteminden bahsedebiliriz.

Peki, ne oldu da Orta Çağda insanlara gülmeyi yasaklayan, düşünmeyi engelleyen Skolastik Dönem kırılarak Avrupa’da bir terakki (yükselmek-ileri gitmek) dönemi zuhur etti? Evet, geçtiğimiz aylarda büyük bir yangın faciasıyla adını tekrar dünya gündemine getiren Notre Dame Katedrali gibi Avrupa’da nice hayranlık uyandıran görkemli dini yapılar aslında nasıl bir trajedinin üstüne inşa edildiği tarihçe malumdur. Bugün farklı şekilde pazarlansa da… Papazların cenneti parsel parsel sattığı o tahakküm dönemlerinde inşa edilen bu yapılar bugün aslında Avrupa’nın karanlık tarihinin de hafızasıdır. Avrupa; Rönesans ve Reform hareketleriyle Hristiyan dininin mensuplarınca da safiliğini kaybedip, bozulmuş bir dinin tahakkümünden kurtulup her sahada bir kalkınma harekâtı başlatmıştır. Aynı tarihlerde İslam âlemi ise yozlaşama dönemine girmiş, Avrupa’nın kalkınma usullerini İslam’a uyarlamak isteyenler ve bunu reddedenler şeklinde iki fırkaya ayrılmıştır. Baskın olan taraf ise Avrupa’nın üstünlüğünü kabul edenler olmuş, yaklaşık dört yüz yıldır da kıblemiz Batı olmuştur. Şöyle diyelim; kendilerinin sahip çıkmadığı Aristo’dan da etkilenen Müslüman ilim adamları İbn-i Rüşd’ler, İbn-i Sina'lar, Farabi’ler vs. karanlık Avrupa’yı yüz yıllarca aydınlatmışken son dört yüz yıldır biz Avrupa’nın ışığından medet ummaya çalışıyoruz. Peki, bir netice aldık mı? dönemsel olarak kısa vade de buna evet diyebilsek de uzun vade de hayır.

Bugün Avrupa’nın dışında Asya’nın kadim kültürleri Çin, Japonya ve Hindistan gibi devlet ve milletlerle birlikte son üçüyüz yılda ortaya çıkan ABD gibi emperyalist bir toplama bir kültürden de bu mevzuda bahsedilebilir.

Asıl soru şu: Avrupa düşünce tarihinin temellerini oluşturan Aristo ve talebelerinin fikirlerini Avrupalılara yeniden keşfettirip onları terakkiye sevk eden Müslüman mütefekkirler kendi mensubu oldukları ve Müslümanlara asrısaadeti yaşatan bir dine sahip olmalarına rağmen neden dört yüz yıldır baş aşağı gidiyorlar, bu aşağı gidişe niçin mani olunamıyor?

Kısa cevabı şu: Avrupa, kendi mensuplarının da tasdik ettiği bozulmuş bir dini terk ederek, eski klasik felsefesine geri dönüp terakki etmeye başladı. Müslümanlar ise insanı diri diri gömen bir vahşilikten asrısaadete çıkaran bir dinden vaz geçmeseler de onda lakaytlık gösterip yozlaştıkları nispette uzun vade de hep aşağı doğru gittiler. Kişilere ve belli dönemlere indirgenen kısmı terakkiler ise umumi tedenniyi önleyememiştir. Yani son dört yüz yılda İslam âlemi içinde bazı kişiler döneminde bazı dönemler çöldeki vaha gibi olsa da İslam âlemi genel olarak çoraklaşmıştır.

Başa dönersek arkadaşım “Atatürk yirmi yılda bizi düze çıkartsa” dediğinde ona “kardeşim kısaca tarihe baksan bu tarihin içinde Atatürk’ü de göreceksin” dedim. O da “abi kıyaslayamasın o, küllerinden bir devlet doğurdu” dedi.  Ona şunu dedim; Almanya hem 1. Dünya Savaşının hem de 2. Dünya Savaşının en büyük kaybeden devletidir. Malum tarihçe 1. Dünya Savaşında Almanya, Avusturya ve Osmanlıyla birlikte diğer Avrupa devletlerine karşı savaşmış, savaşta Osmanlının iki katı, bir milyonun üzerinde asker kaybetmiş, 2. Dünya Savaşında da aynı Almanya yine en büyük savaş kaybeden devlet olmuştur. Bugün aynı Almanya İngiltere’nin rakibi, Avrupa’nın en güçlü devletidir. Yani bizim 2. Dünya Savaşında bizzat yer almamış olmamıza rağmen Almanya’nın iki kere kül olup yeniden dünyanın en güçlü devletlerinden biri olması nasıl açıklanmalı?  Ya da Japonya 2. Dünya Savaşının en büyük kaybeden ikinci devleti, bugün ise dünyanın süper gücü biz ise savaşa girmedik ama her sahada bu devletlerinin gerisindeyiz…

Bu arada pek çoğumuzda hayranlık uyandıran Japonların aslında 2. Dünya Savaşında Hitler’in gölgesinde kalan düşmana yaptıkları insanlık tarihi açısından mide kaldıracak cinsten şeyler değildir ki bu durumlar bahsimizden hariçtir… Gelelim Çin’e; Japonlardan çok büyük darbe yemiş, Japonların vahşi kıyımlarından en büyük nasibi (!) Çin almıştır. Endonezya Çin’den sonra Japonlardan en büyük darbeyi yiyen diğer bir devlettir.

Bugün Almanya, Japonya, Çin, Endonezya hepsinin gelişmişlik düzeyleri bizimle kıyaslanamayacak kadar ileridir (Müslüman olan Endonezya’yı biraz istisna tutmak gerekiyor). Bir başka devletten de söz edip konuyu bağlayayım. Burun kıvırdığımız İran, Müslüman olmakla yukarıda sözü edilen devletlerden farklı bir konuma sahiptir. Bizden ileri mi geri mi bilmiyorum ama dünya ölçeğinde etki gücüne sahip ülkelerden biri olmakla beraber birbirimize karşı farklı üstünlüklerimizle aynı kategoriye girebileceğimizi düşünüyorum. İran’ı da kadim bir kültüre sahip olduğu için bu örnekleme dâhi ettim.

E o zaman biz nasıl Japonya kadar her sahada güçlü bir devlet olabiliriz? Ya da Çin kadar dünyayı korkutabilir, Almanya kadar çalışma isteği doğurabilir, İngiltere kadar hayaller ülkesi olabiliriz?

Yukarıdaki tarihi bağlama dönerek verilen örnekler muvacehesinde çok kısa bir cevap verelim: “Başkası olma kendin ol” teziyle.

Yani; biz dört yüz yıldır Avrupa’yı takip etmek yerine Japonya gibi, Çin gibi, İngiltere ve hatta Hindistan gibi kendi töresine, inancına sımsıkı bağlı kalarak bunu yapabiliriz. Biz bugün Almanlar gibi ya da köksüz ABD ya da Rusya gibi dininden tecerrüt ederek teknik akılla onların seviyesine ulaşamayacağımızı tarih bize açıkça gösteriyor. Başkası olmayıp kendimiz olarak Silikon Vadisinden sonraki ikinci büyük bilişim ve teknoloji yatırımlarına sahip olan ineğin kutsallaştırıldığı Hindistan kadar gelişebiliriz. Bizi dün, bugünün medenilerine üstün eyleyen değerlerimize millet olarak şuurla bugün sahip çıkarsak bin yıl önceki gibi yine başarırız.  En önemli esas topyekûn bir şuurla bunu irade etmektir. Yoksa bugün dünyanın en süper beynini getirip ülkeye yönetici yapsan ne yazar, taban aynı avam olduğu sürece, zihniyet değişmedikçe yapılacak tüm müdahaleler palyatif düzeyde kalacaktır. Sonuç ölümü geciktirmekten başka bir işe yaramayacaktır. İşin özü; ben, kardeşim, arkadaşım yani biz özümüze dönmedikçe tavandan yapılacak müdahaleler ancak geçici çözümler getirecektir, yüz yıl sonra da bu tartıştığımız mevzuların aynen devam etmesi kaçınılmaz olacaktır.  

Bilal Dursun YILMAZ

NELER SÖYLENDİ?
@
Ögel. E. 5 yıl önce
BU DA SİTE YÖNETİCİLERİNE NEDEN YORUM KISMINI KISA TUTUM BİZİ YORUYOR SUNUZ?
Ögel. E. 5 yıl önce
Anladığım kadarıyla hayatımızda ilk okuduğumuz bilgilerin ya hayatımızı şekillendirmesine izin vericem yada daha farklı bilgilerle birleştirip kısır ve bir yere bağlı düşünmekten vazgecicez Ulu önder Atatürk'e ilgili söylenecek çok şey var önce NUTUK u okumak lazım. Ve dünya klasiklerini. Yazın güzel olmuş Keyifle okuyorum
Ögel. E. 5 yıl önce
Güney Kore başka bir örnek Kuzey karenin kardeşi insanlar aynı gelişmişlik farklı. Yani dinle hiçbir ilgisi yok. Uçak fabrikalarımız kapanmasaydı araba fabrikamız üretime geçseydi köy enstitüleri kapanmasaydı v.s ülkenin konumu daha farklı olacağına eminim. Almanlar disiplinli kurallar esas bizim gibi ahbap çavuş ilişkisi olunca böyle oluyor.
Ögel. E. 5 yıl önce
Bilal abi gelişmişliğin öze dönmeye veya çok dindar olmaya hiç alakasının ve ilgisinin olduğunu düşünmüyorum. Ege öyle olsaydı dinin kaynağındaki meme Medine gibi mübarek şehirlere sahip olan Suudi Arabistan dünyanın en gelişmiş ülkesi olması gerekirdi. Bunun için (beyaz zambaklar ülkesinde ) kitabını tavsiye ederim bataklıklar ülkesi olan Finlandiya nasıl eğitimde ve insanı konularda dünyanın en 1. Ülkesi oluyor adamlar adam tabanı harekete geçiriyor.
HÜSEYİN ÇINAR 5 yıl önce
Güzel bir yazı olmuş. Zevkle okudum.ellerine sağlık. Yazının başından başlayalım. Ulu Önderimiz,Ebedi Öderimiz Atatürk olmasada Atatürk ayarında bir lidere ihtiyacımız var. Çünkü biz doğu toplumlarında hala daha kabile kültürünün etkileri görülüyor. Hıristiyanlığın bozuk olduğuna gelince; Hırıstiyanlık gibi İslamiyet te ne yazıkki en az hırıstiyanlık gibi bozulmuş ( tahrif ve tahrip) edilmiştir.Artık orijinal bir İslamiyetten söz etmek ne yazık ki mümkün değildir. ’’En önemli esas topyekûn bir şuurla bunu irade etmektir.’’ Cümlenizde bir anlam bozukluğu görüyorum.Bu cümleden önce gelen cümlenin ifadesinin tamamlayıcısı olarak ‘’Asıl önemli olan topyekûn bir şuurla bunu irade etmektir.’’ Şeklide sanli daha anlamlı oluyor.(affınıza sığınıyorum.) ’’En önemli konu topyekûn bir bilinçle bunu istemektir.’’ Vs. Kurtuluş meselesine gelince  Hangi kurtuluştan söz ediyoruz. Eğitim,sağlık,siyasi,askeri,ekonomik(iktisadi),ticari,kültürel vs. Uzar gider. Yazınızda bahsi geçen devletlerin ortak özelliklerini aramak bizim kurtuluş reçetemiz için bir fikir olabilir. Ço uzun vadede akla bilime dayalı eğitimle yetiştirilmiş birkaç nesil yetiştirmek. İhtiyacı olan bilimi, bilgiyi,teknolojiyi, sanayii i vs. İhtiyacı olan her şeyi kendisi üretip kendisi geliştirip dünyaya pazarlamak. “Başkası olma kendin ol” tezine gelince  Hangi özümüzden bahsediyoruz. Bizler İstanbulun fethine kadar mutlak kabile&göçebe kültürü ile yaşamışız.Fetihten sonrada bu durum azalarak da olsa devam etmiş asla yerleşik hayata geçememişiz.Bu durumun belirtisi olarak her türlü promlemlerimize köklü ve kalıcı çözüm getiremeyişimiz gösterebilirim.Örnek: Son 16 senede 16 kere eğitim sistemimizin değiştirilmesini gösterebilirim. Her yağmurda çeşitli yerleşim yerlerinden gelen sel ve can kaybı toprak kaybı felaketleri haberleri. Örnekler çok. Dostum eleştirmek ne kadar kolaymış.Ama ortaya yeni fikirlerle dolu bir yazı çıkarmak ne kadar zormuş. Şu iki satır yazıyı bile toparlayamadım.başı sonu dağıldı. Sürçü lisan ettimse affola.
Misafir 5 yıl önce
"Ölümü geciktirmek" tabiri, sanki ülke ölüm döşeğinde veya elbet bir gün devlet yıkılacak gibi olmuş...
Misafur 5 yıl önce
"Ölümü geciktirmek" tabiri, sanki ülke ölüm döşeğinde veya elbet bir gün devlet yıkılacak gibi olmuş...
Bülent 5 yıl önce
Sadakte ve bil hakkı natakde katılıyorum ağzına sağlık
Bülent 5 yıl önce
Sadakte ve bil hakkı natakde katılıyorum ağzına sağlık
Bülent 5 yıl önce
Sadakte ve bil hakkı natakde katılıyorum ağzına sağlık
Nizamettin 5 yıl önce
Kardeşim Bilal yazılarını mükemmel buluyorum ve tasdik ederek severek takip ediyorum son yazdığın yazının sonundaki püf noktası o olduğunu kalben inanıyorum ÖZÜMÜZE DÖNMEDİKÇE DÜZELMEYECEĞİNE DÜZELİR GİBİ GÖRÜNSEDE GEÇİCİ KARARSIZ OLACAĞI DÜŞÜNCESİNDEYİM (SEVĞİ VE SAYGILARIMLA SELAMLIYORUM ALLAH SAĞLIĞINA SIHHATİNE KALEMİNE GÜÇLÜ KILSIN İNŞAALLAH
Harun 5 yıl önce
Özü gülmeyenin yüzü güler mi demiş üstad Neşet Ertaş, biz özümüzü kaybettik ve hakiki İslam yerine tarikatlar tarafından uydurulmuş bir dine uyup geri kaldık. Allah sonumuzu hayır etsin inşallah yüreğine sağlık üstadım.
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA