DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Bilal Dursun YILMAZ
Bilal Dursun YILMAZ
Giriş Tarihi : 20-08-2020 14:33

Hasan Ağabeye Mektup/1

Uzun zamandır bu köşede yazmadığımı takip edenlerden mahdut birkaç kişi de olsa farkındadır. Evet, kimi sevdiğinden, kimi hasedinden, kimi de hasbelkader rast geldiği için bir şekilde beni takip edenler ne tür yazılar yazdığımı az çok biliyorlar. Böyle bir mecra var, yazmayı da seviyorum, o zaman yazayım dedim ve başladım. Hangi konularda yazayım diye düşünürken eğitim çok boyutlu, geniş bir alan oradan kendime bir yol bulayım deyip ilk yazılarımı bu minvalde yazdım. Bir süre sonra baktım ki ilmi ile amil olmayan bir nasihe (nasihatçi) dönüşmüşüm. Pek çok kişinin aşinası olduğu, çoğu klişe olmuş konularda kendimi tekrarlamaya başlayınca bir süre yazmayı bıraktım.  

Bir süre sonra Essebeb-u kel fail (Sebep olan fiili işleyen gibidir) Bülent Ertekin ağabey arayıp da “nerede yazı?” sorunca bari yazı konseptimi değiştireyim de yine bir şeyler yazayım deyip, içtimai, siyasi hatta ne haddimeyse ekonomiye bile el atıp hiç olmayacağım yerden konulara girdim. Oysaki ülkemizde hayatını bu meselelere vermiş pek çok kalem erbabı varken amiyane tabirle  “kim takardı beni? Eh işte bazı takanlar vardı; kimi kafayı takıyordu,  kimi kalbinden seviyordu, kimi de yazdıklarımı az çok beğeniyordu. Bazıları da istihza-i bir gülümsemeyi oturttuğu suratında, dudağını hafif büküp yazıyla ilgili hangi kusurları bulacaktı onu hedefliyordu. Bazıları da olur ya lazım olur bir gün, bir fesatlık için kullanırım kabilinden yazdıklarımı takip ediyordu. Bir kısım insana da bir şekilde tevafuk edip ilgisini çektiklerim olmuştu tabi… Netice-i kelam: baktım ki akışkan cümlelerle maval okumak kabilinden yazmakla bu iş pek olmuyor, esaslı şeyler yazmak icap ediyor,  ben de o kudrette kendimi göremediğimden yazmalarıma bu sefer hayli uzun bir süre ara verdim.  Sonra Bülent ağabey ve bir kaç kişi yine bir vesile oldular yeni bir konsept daha oluşturarak tekrar yazmaya başladım. Yeni konseptim “mektup yazmak” şeklindeydi.  20’li yaşlardaki gençlerin belki de eline hiç almadıkları mektubu internet teknolojisiyle sunacaktım. Mektuplarımda umuma teşmil şeyleri hususi şahsa tarzında yazacaktım. Bu konsepti sevmiştim hem üstten bakan bir yanı yoktu, hem de yazmak için çok fazla konu çıkıyordu. Çünkü sosyal hayatta öyle şeyler görüyordum ki yakın /uzak akrabalarımda, kendi ailemde hakeza…

Bu mektup tarzı samimi, içten, çok da yukarıdan bakmayan bir üslup içeriyordu. Lakin daha ilk mektubumda kardeşim bana darıldı. Çünkü mektubumun başlığı “kardeşime mektuptu” eğer bu satırlara kadar okuduysanız ve sizler benim çekirdek ailemden biri değilseniz zaten benim kaç kardeşim var, erkek mi, kız mı, nasıl birisi, ben bunu hangi kardeşime yazdım (zaten kardeşim adıyla umuma yazıyorum ama…) ve sair şeyler hakkında zaten bir malumatınız yok. Benim kardeşimin kim olduğunun sizler için bir önemi de yok. Lakin kardeşim zannetti ki hani o meşhur bir replik var ya “80 milyon bizi izliyor” sanki 80 milyonun daha işi gücü yok… Ben eminim ki pek çok yakın akrabam bile yazdıklarımı bir kez bile okumamıştır…

Çekirdek ailede de zaten herkes herkesin durumunu biliyor. Kimseye yeni bir şey zaten söylemiyorum. Buna rağmen ilk mektuba kardeşim bile gönül koydu. Artık dayıma, teyzeme, amcama, yeğenime, kuzenime mektup nasıl yazayım oysaki geneli ilgilendiren ne ibretlik, ne mektuba girecek hadiseler görüyordum onlarda… Velhasıl yazabileceğim aslında pek çok konuyu içeren içten ve çok samimi mektuplarım vardı… Fakat hani ortaya söyleneni kimse üstüne almaz ya o hesap sanki eleştirdiğimiz toplumu oluşturanlar bizler değilmişiz gibi… basında malum bir kavram vardır “hedef göstermek” mektuplarda böyle algılanınca mektup yazmayı da bıraktım. Ama içimde yanan gazetecilik aşkı da dürtüyor “yaz bir şeyler” diye… Ben de her gün her mecrada görünen kişileri değil ama bence önemli gördüğüm ihtisas ehli insanlarla röportajlar yapmaya başladım. Yani mektup yazmayı bırakmıştım ki bugün Hasan ağabeyle tanıştık. Adamın soyadını bile bilmiyorum hatta hakkında hiçbir bilgim yok. Gerçi Google’ye girsem muhtemelen şeceresine de ulaşırım ama bunu yapmayacağım hasbi olsun… Bugün (siz yazıyı okurken bugün, dün olacak:)  Tokat’ın önemli kültürel ve tarihi mekânlarından birinde bir misafirimle birlikte çay içtik.  Sonra da ona Anadolu’daki ilk caminin Tokat’ta olduğunu söyledim. Kendisi de tarihçi olan dostum bu sözüme pek itibar etmedi. Bana öyle geldi. Gerçi ben de bildiğimden değil duyduğumdan söyledim. Ama yalan yok bu ilk camiyi merak da ediyordum. Muazzam bir şey, ilk cami… Bin yıldan daha eski… Dostum da uzun bir yolculuktan gelmiş, yorgun, bitap bir halde baktım onun gezesi yok. Tarihçi ya ilk caminin Tokat’ta olması belki biraz ilgisini çeker de o vesile ile muhteşem kültür mirası yerleri gezeriz umuduyla…

Bu arada çay içtiğimiz mekân şehrin en bilinen tarihi mekânı, adını zikretmiyorum çünkü birazdan mekân işletmecisine bir eleştiri yapacağım dolayısıyla mekândan hareketle şahsı ifşa olmasın, misafirperverliğine zeval gelmesin. O ünlü tarihi yapıyı restoran olarak işleten hanımefendiye “burada Anadolu’nun ilk camisi varmış neresi biliyor musunuz” diye sorduk o da hemen gösteriverdi.  Hemen yanı başımızdaymış “çaydan sonra gezeriz” dedik ve mekândan çıktık direk gösterilen yere gittik kitabeye bakıyoruz, mekâna bakıyoruz evet, gösterilen yer de çok ilginç bir cami, onun da ayrı ve önemli bir öyküsü var ama aradığımız ilk caminin burası olması mümkün değildi. Bu arada sokak boyunca yer alan tarihi ahşap yapılar içimi eritiyor; o eski ama hayat dolu yapılara bakmaya doyamıyorum, taş da ve ahşap ta hayat var çünkü fıtri yani yanlış bir ifade ama öyle diyorlar doğal…

O tarihi sokak da yürürken bir yandan da ilk camiyi merak ediyordum. Birine sorsak da gitsek diye düşünürken karşımızdan bir adam çıka geldi. Ona bir Anadolu köylüsü gibi aklaşıp “ağabey bir şey soracağım Anadolu’da ilk cami buradaymış biliyor musunuz nerede?” diye sordum. Adam; yumuşak, naif, duru, dolu bir bilgi ile camiye ait bütün akademik yazınları, caminin mimari özelliklerini, tarihini, kültürünü karşısındakini hayran bırakan bir üslupla, abartmıyorum iki dakikada anlattı. Ağzımız açık adamı dinledik. Ağabey sen ne iş yaparsın, adın nedir, kimsin, neysin diye sormayı ben değil ama arkadaşım akıl etti de sorduk. “Adım Hasan, akşam buradaysanız Yüksek Kahve’ye gelin de orada konuşalım” dedi.  Misafirim akşama kalmayacaktı… Yüksek Kahve neresi orayı da bilmiyorduk. Neyse tarif etti. Sonra bize “kent müzesini gezdiniz mi?” diye sordu. Biz tabi pek utandığımız da söylenemez ya “yok, gezmedik dedik”  bizi aldı “hadi oraya gidelim dedi” yakın bir yermiş zaten giderken de sorumuza cevap verdi “ben bakkal Hasan’ım, Tokat’ın eski bir eşrafı, esnafı… Şimdi de buralarla ilgileniyorum”  diyerek tarihi alanda yapılan çevre düzenlemelerini gösterdi.  Buralar diye gösterdiği yerler Tokat’ın en önemli kültür ve tarih merkezi olan Sulu Sokak civarıydı, detaya girmedim restorasyonlara ilgili alanın tamamıyla mı yoksa bir kısmıyla mı ilgileniyordu. Lakin Allah ömür ve izin verirse Hasan ağabeyle restorasyon işinin nasıl yapıldığıyla ilgili de ayrıca bir söyleşi yapmayı arzu ediyorum.  Hasan ağabey çıktığımız mekân ile Kent Müzesi arasındaki kısa sayılabilecek mesafe boyunca her gördüğüne selam verdi. İçten, samimi… Her işçiye hal hatır sordu alakadarane. Onu gören her işçi ona çok candan yaklaşıyordu. Sokaklarda restorasyon çalışmaları olduğundan her taraf inşaat alanıydı, toz toprak…

Hasan ağabey bizimle yürürken bir yandan da yerdeki çöpleri, kâğıtları topluyordu, kendime çok kızdım ve kendimden utandım. Oysaki en basit şeydir eleştirmek. Ben de ormanlarda, piknik alanlarında, sokaklarda çöpleri görünce atanlara çok kızıyor, onları tahkir derecesinde eleştiriyorum. Ama Hasan ağabey bu safhayı artık çoktaaan geçmiş o, düşünmeden bir işin ucundan tutuyor, “bir benim yaptığımla ne düzelecek ki?” demiyor… Neyse müzeye vardık Hasan ağabey yanımıza bir mihman verdi. Adı Yavuz, o arkadaş da sanki Hasan ağabeyden el almış gibi, hızlı, akışkan bir şekilde hem gösteriyor hem anlatıyordu. Biz, hasbelkader duyduğumuz Anadolu’da inşa edilen ilk camii ararken daha ne ilkler varmış ağzımız açık şekilde Yavuz’dan dinledik, gösterdiklerini görmeye çalıştık. Meğerse Tokat; üzüm yaprağı, zile pekmezi, Tokat Kebabı ve çemeninden ibaret değilmiş. Ne hikmetse bildiğimiz her şey işkembeye hizmetmiş…

Müzede gördüğümüz tarihi eserlerin pek çoğu Hasan ağabeyin bizzat bağışıymış diğerlerini de Hasan ağabey tamamen kişisel özverisiyle toplamış, var etmiş. Müze Tokat’ta açılalı bir yıl olmuş ama pek çok kent müzesinden pek ileri seviyede. Hatta bu alanda ödül bile almış… Müze turumuz bitince Yavuz bizi Hasan ağabeyin yanına getirdi. Hasan ağabey bize Tokat tarihini anlatan birer kitap hediye etti. O arada da bir su içme zamanı içinde öyle şeylerden bahsetti ki her biri bir röportaj konusu şeylerdi.  Bizim üniversitelerimizde burnundan kıl aldırmayan, kampüs içinde hele de iyi bir akademik unvan elde etmişse havasından yanından geçilmeyen hocalar Hasan ağabeyin eline su dökemez de istisnalar hariç… Velhasıl Hasan ağabeyden ayrılırken bize “bir arkadaş gurubumuz var onlarla hafta bir gün bir araya geliyoruz siyaset harici entelektüel sohbetler ediyoruz Salı günleri oluyor gelir misiniz?” diye sordu ben daha bugünden kapı dibinde oturup o sohbeti dinlemek için Salı gününü dört gözle bekliyorum… İyi ki varsın Hasan ağabey, iyi ki varsın Yavuz.  Allah sizin gibilerin sayını çoğaltsın…

Tabii ki bu yazı burada bitmedi, yarım kaldı. Asıl bundan sonra Hasan ağabeyle güzel şeyler yaparız umuduyla. Olurda atlete düşeriz, ya da başka maniler olur bir şeyler yapmasak da ona bir ikinci, üçüncü mektubu yazmaya bugünden niyet ettim. Hasan ağabeyin kim olduğu, ne iş yaptığı Google’a sormadan öğrenmek için Salıyı bekleyeceğim. 

Bu arada sizin ilginizi çekmedi mi Türkler Anadolu’ya geldiğinde ilk camiyi Tokat’ta inşa etmiş olmaları. Adı da Garipler Cami. Biz onu ararken o bize Hasan ağabeyi buldurdu. Biz Garipler Camiyi yine göremedik lakin onu da Salı günü göreceğiz inşallah…

NELER SÖYLENDİ?
@
hüseyin çınar 4 yıl önce
eline sağlık. okudum güzel bir eser olmuş. daha duru türkçe ile yazmaya devam. a.e.o.
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA