Son günlerde hepimiz ekonomi ile yatar, Ekonomi ile kalkar olduk. Zira bazı kesimlere göre Ekonomi Patladı, Hatta yandık! Bittik! Kül olduk! Gerçekten dedikleri gibi Ekonomi Patladı mı? Yoksa yeni bir algı operasyonu mu başladı?
Hayatın gerçeği hepimizin vazgeçilmezi PARA!
Haliyle kimimiz onsuz nefes alamaz, Kimimiz ise para ile saadet olmayacağını savunur! Ama az ya da çok hepimizin hayatını idame ettirebilmesi, sevsek de sevmesek de ona bağlı. İş, Toplum ekonomisi olunca tabii ki biraz daha konu ciddiye biniyor. Zira toplumu ayakta tutabilmenizin en önemli harçlarından bir tanesi Ekonomi. 1950’li yıllardan itibaren Türkiye’den önce Almanya’ya daha sonra da Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göçün en büyük sebebi yine ekonomi idi.
15 Temmuz’dan önce ufak ufak hissettiğimiz ekonomik daralma süreci 15 Temmuz sonrası biraz daha arttı. Özellikle son 2 aydır yani Ekim ve Kasım aylarında ise daralma daha çok hissedilir seviyelerde. Elbette ki Esnaf ve Tüccar kesimi bu ekonomik sıkıntıyı birebir yaşarken ayakta kalmanın çabası içerisinde. Bunu da görmezden gelmememiz gerekiyor. Peki, bu kadar durum kötü mü yoksa dönemsel bir geçiş mi yaşıyoruz?
Yaklaşık bundan 2,5 Ay önce Hükümetin 31 Aralık itibari ile $ kur fiyatı tahminini 3,5 TL olarak açıkladığında $ kuru yaklaşık 2,7-2,8 TL civarlarında seyrediyordu. Hatta kendimce bu rakama hafifçe de tebessümde bulunmuştum. o Dönemde daha ABD Başkanlık seçimi yapılmadığı gibi ABD Basını Hillary Clinton kesin ABD’nin Başkanı algısı yapılıyordu. Sonuç ABD Başkanlığı seçimleri onlarca algı operasyonuna rağmen Donald Trump’ın zaferi ile sonuçlandı. İlk darbeyi Meksika Pezosu yedi. Dünyada bir anda en çok değer kaybeden ulusal para birimi oldu. Tabii ki bu dalgalanmadan Türkiye ekonomisi de payını aldı ve almaya da devam edecek. Ta ki yeni Başkan koltuğuna oturuncaya kadar. Siyaset bilimcilerinin Trump’ın devam ABD Politikalarından farklı bir İç ve Dış siyaset izleyeceği genel kanaati olmakla birlikte özellikle ABD’de büyük bir çoğunluk ise Trump’ın nasıl politikalar izleyeceği hakkında bir öngörüsü bulunmuyor. Bu da Dünyanın etkin kullanılan ulusal para birimi olarak kabul ettiğimiz $’ı spekülatif hareketlere maruz bırakıyor. Döviz kurlarında ki artışın birilerinin söylediği gibi SADECE Türkiye’de yükseldiği algısı BLÖF. Hatta öyle bir blöf ki az buçuk ya da yarım yamalak haber seyredenler bile bunun farkında. CHP’nin Yazar kasaların havalarda uçuştuğu o dönemlere atıfta bulunarak çok daha kötü olacak şeklinde ki açıklamaları ekonomi hakkında bildiklerinin de yürüyen merdivene ters binmeleri kadar olduğunu gösteriyor.
Esnaf’ın son 2 aydır biraz sıkıntılı olması ise 15 Temmuz sonrası yaşanan dalgalanma ve sonrasında Devletin yapılandırma adı altında alacaklarını tahsil yoluna giderek vatandaşa kolaylık sağlamasından kaynaklı. 15 Temmuz sonrasında bile Ekonomik dengelerin özellikle kur artışının makul ölçülerde olduğunu da bu arada unutmayalım. Yapılandırmalar neticesinde vatandaş satın almalarını bir müddet ötelerken elinde acil ödemelerini de öteleyerek devletin yapılandırma uygulamasından faydalanmak istemesine bağlı.
Burada Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın açıklamasına bakmamız gerekiyor. Toplamda,
*77 milyar 602 milyon 570 bin 915 TL borcun yapılandırıldığı,
*Yeniden yapılandırma kapsamında 4.14 milyar lira tahsil edildiğini,
*Kasım ayı için toplam 13 milyar liralık taksit ve peşin ödeme söz konusu olacağını ifade ediyor. Kasım ayında yapılacak tahsilatı şu ana kadar tahsil edilen rakama göre kıyaslarsak eğer Türkiye Ekonomisi için çok büyük rakamlar değil.
Ancak şu ana kadar yapılandırılan toplam rakamlara ve ödenen toplam tutarlara baktığımızda piyasadan çekilen para miktarı çok ciddi boyutta. Vatandaş Devlete olan borcuna öncelik verdi. Bu da doğal olarak piyasadan paranın çekilmesine yol açtı. Yine aynı döneme denk gelen ABD Başkanlık seçimleri ve Döviz üzerinde ki hareketlilik Ekonomik dengeler açısından vatandaş tarafında bir miktar gerginliğe yol açtı.
AB ile sertleşen tartışmalar ise bir anda oluşan yada şimdiye kadar hiç olmamış tartışmalar değil.Daha önce de bu tür tartışmalar AB üye ülkeleri ile hatta Avrupa Parlamentosu ile yaşandı. Ama hiç birisi iç ekonomik dengeleri sarsmadı. Haliyle Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği ile olan mevcut tartışmalara Döviz fiyatlarının artışını bağlamak algı operasyonundan başka bir şey değil.
FETÖ’nün teröristleri ile PKK’nın teröristlerini serbest bırakın, AB’den Ana Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu gibi özür dileyip yalvarın! YETMEZ! Geçen sene Rus uçağı düşürüldüğünde Rusya’dan özür dileyin diye bas bas bağıranlar şimdi de Şanghay’ı unutun Rusya ile aranıza mesafe koyun! demesi ise tam bir komedi…
Hala anlayamadıkları ise!
Türkiye’nin Müstemleke bir devlet olmadığı…
Tabi ki bu arada Türkiye Ekonomisi için güzel haberlerde gelmiyor da değil. Yazar kasaların havalarda uçuştuğu dönemi mumla arayacaksınız diye korku ve endişe ile toplumu CHP germeye dursun, ITFC’nin yeni CEO’su Hani Salem Sonbol, “Önümüzdeki dönemde Türkiye’ye 1 milyar dolarlık finansman sağlayacağız” dedi. İslam Kalkınma Bankası 2008’de, 1977-2008 yılları arasında onaylanmış toplam ticaret finansmanının yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan 2.78 milyar doları aşan bir miktarda ticaret finansmanı sağladı. ITFC’nin kurulmasından sonra Türkiye’ye sağlanan ticari finansman daha da arttı. Kuruluşundan bu yana ülke için 3 milyar 408 milyon dolar tutarında 72 finansman işlemi onayladı. Görüldüğü üzere ITFC’nin Türkiye Ekonomisine önümüzde ki dönemde ciddi bir katkısı söz konusu olacak.
Bu arada,
TCMB tarafından, Ekim 2016 dönemine ilişkin “Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi” verileri yayımlandı. Buna göre, TCMB’nin resmi rezerv varlıkları, bir önceki aya göre 543 milyon dolar artarak Ekim’de 118,4 milyar dolara ulaştı. Bu dönemde alt kalemler itibarıyla döviz varlıkları bir önceki aya göre %2,1 artarak 99,5 milyar dolar, altın cinsinden rezerv varlıkları ise %7,6 azalarak 17,4 milyar dolar oldu.
Vadesine 1 yıl veya daha az kalmış merkezi yönetim ve Merkez Bankasının önceden belirlenmiş döviz yükümlülükleri (döviz kredileri, menkul kıymetler, kredi mektuplu döviz tevdiat hesapları-KMDTH) bir önceki aya göre 95 milyon dolar azalarak 11,4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Söz konusu tutarın 7,5 milyar doları anapara, 3,9 milyar doları ise faizlerden oluştu. Söz konusu anapara ve faiz yükümlülüklerinin 1,1 milyar doları bir ay, 900 milyon doları 2-3 ay ve 9,4 milyar doları ise 4-12 ay içerisinde ödenecek. Şarta bağlı döviz yükümlülükleri, 1 yıl içinde ödenecek Hazine garantili dış borçlar ile diğer yükümlülüklerden (kalan vadesi bir yıldan uzun KMDTH, bankacılık sektörünün döviz ve altın cinsinden zorunlu karşılıkları ve akreditifler) oluştu. Söz konusu yükümlülükler bir önceki aya göre %6,9 azalarak 63,1 milyar dolara geriledi.
Geçtiğimiz hafta Suriye ve Rusya ile bizi direk savaşa sokmaya çalışan üst akıl ve onun emir erleri, Türkiye’nin vermiş olduğu Kurtuluş Savaşını hala göremediği gibi Merkez Bankası tarafında da öyle yandık bittik durum söz konusu değil. Ekonomi de patlamış değil. Sorun 1 Dolarlar ile 15 Temmuz’da Türkiye’yi ele geçireceğini sananların şimdilerde Ekonomi patladı patlayacak asparagası ile 100 dolarla halkı tedirgin etmeye çalışması. İşin kötü tarafı ise CHP’nin Ana Muhalefet Partisi olarak bu değirmene su taşıması…
Orhan SARIKAYA