Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) da, "yenebilir böceklerin" artan dünya nüfusu için sürdürülebilir bir besin kaynağı olduğu görüşünde.
FAO da bugünlerde "yenebilir böceklerin" insanların beslenme rejiminde oynadığı rolü araştırıyor.
Örgüt "2050'ye yönelik eğilimlere göre, dünya nüfusu 9 milyarı bulacak. Mevcut ekosistemden daha fazla gıda/besin üretimi talep edilecek ve çevreye daha büyük bir baskı uygulanacak" diyor.
BM böcekleri "yüksek kalite protein" içeren kaynak olarak kabul ediyor. Böcekler hayvan proteini, yağ, vitamin, lif ve mineral açısından zengin içeriğe sahip. Ayrıca daha az besi ve suyla böcek yetiştirmek mümkün.
Bugün dünyada en az 2 milyar insan düzenli olarak 1900 böcek türü tüketiyor. Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) çiftlik böceklerinin besin değerinin yüksek olduğunu, dana ve tavuk etine iyi bir alternatif olabileceğini açıkladı.
Bu bulgu, kurumun insan ve çiftlik hayvanlarının gıdalarında protein kaynağı olarak kullanılmasına ilişkin ilk risk değerlendirmesinde yer alıyor.
EFSA doğrudan, AB'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'na bağlı bir kurum.
Kurum raporunda, insan tüketimi için ve hayvan besilerinde kullanılan çiftlik böceklerinin biyolojik ve kimyasal zararlarının, uygulanan tarım yöntemiyle ilgili olduğu sonucuna ulaştı.
Böcek tüketen insan ve hayvanların sağlığının böceklerin nasıl yetiştirildiğine ve işlendiğine bağlı olduğunu belirten kurum, raporunu Avrupa Komisyonu'na gönderildi.
Avrupa Birliği içindeki çiftlik böceklerine talebin sinekler, güveler, solucanlar ve çekirgeler gibi sayılı türlerle sınırlı olması bekleniyor.
Avrupa Komisyonu yetkilileri şimdilik böcek pazarının küçük olduğunu ama ilgilinin arttığını söylüyor.
Hazırlanın yani diyorlar damak tadınızı yeniden revize etmeye.
Aslında böcekle beslenmeye başlayalı çok oldu da farkında değiliz. Belki menünün zayıflığından kaynaklanıyor olabilir bu duruma karşı tepkisizliğimiz...
Malum Çinliler'i böcek yiyorlar diye eleştiriyorduk ama öğrendik ki farkında olmadan aslında hepimiz böcek yiyormuşuz da haberimiz yok. Hem de her gün marketlerden, bakkallardan aldığımız olmazsa olmaz ürünlerin içerisinde…
Hadi Çinliler'i anlıyoruz da, onların kültüründe bu var, biz Müslüman Türk milletine ne oluyor?
Her gün yediğimiz şu böceği biraz tanımaya çalışalım.
Herkesin yediği şu meşhur böceğin adı “cochineal” ve değişik kaktüslerin üzerinde asalak olarak yaşamını sürdürüyor.
Bu böcekler Meksika, Bolivya, Şili, Kanarya Adaları ve Peru’da dikenli bir kaktüste yaşıyor. Doğal ortamında çoğalabildikleri gibi kültürel olarak da yetiştirilebilmektedir.
Kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdüren cochineal böceği için özellikle Meksika’da ticari amaçlı büyük tarlalar oluşturulmuştur ve köylüler tarafından toplanmaktadır.
Bu böcek çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır ve kırmızı bir renk vermektedir.
İlk olarak Aztekler tarafından kırmızı rengi vermek amacı ile kullanılmıştır.
Cochineal böceğinden karmin maddesi elde edilmektedir. Ve bu madde renklendirme ajanı olarak gıda maddelerinde, kozmetik ürünlerinde, ilaç sanayinde ve boyacılıkta kullanılmaktadır.
Böceğin kullanıldığı gıdalar şöyle: Bisküvi, şekerleme, dondurma, reçel, marmelat, soslar, meyve suları, et ürünleri, sakız, yoğurt, meyveli süt, fıstık ezmesi, ekmek, kahve ürünleri, sosis, koruyucular, jelatinli tatlılar, pasta ve fırın ürünleri vs.
Tabi işin içine hamamböceğini, solucanı, çekirgeyi, akrebi filan direk konumlandırmadığımız için konu çok da dikkat çekmiyor.
Kozmetik sektöründe ise saç ve cilt bakım ürünlerinde, rujlarda, yüz pudralarında, allıklarda kullanılmaktadır.
Tabi, kozmetik ve boya sanayinde gıda ve ilaç gibi boğazımızdan aşağı geçmediği için daha az mide bulandırmaktadır.
Böcek yemenin dini ve kültürel açıdan toplumumuza hiç uymadığı muhakkaktır. Sağlık konusu detaylarıyla henüz masaya yatırılmış değil. Ki konunun uzmanları bu böceğin vücudumuzda özellikle alerjik reaksiyonlara neden olduğunu belirtiyorlar.
İşin garip tarafı, Türk milletinin yüzde 99’u Müslüman olmasına rağmen ve dinimize göre bu tür böcek yemek haram olmasına rağmen, insanımıza bilgi verilmeden bu tür ürünler market raflarında bulunmaktadır ve bu Türk Gıda Kodeksi açısından da bir sıkıntı teşkil etmemektedir.
Bir taraftan içeriğini ve etkilerini bilmediğimiz GDO’lu gıda ürünleri, bir taraftan böcek katkılı gıdalar, bir taraftan haramlığı şüphe götürmeyen domuz etinin kasaplık olması bütün bu gelişmeler “nereye gidiyoruz” sorusunu sormamıza neden oluyor.
Hem de muhafazakarlığı konusunda mangalda kül bırakmayan bir topluluk olduğunu iddia eden biz de bunlar oluyorken varın bir de dünyayı düşünün.
Daha bilmeden neler yiyoruz ve de yiyeceğiz, kim bilir?
Kontrol yok, bilgi yok, herkes saman altından su yürütüyor.
Doğru ya, vatandaş ne idüğü belirsiz olan her şeyi yemeli ki hastalansın, hastalıklar kronikleşsin, ancak o zaman küresel ilaç şirketleri, onların yerli uzantıları ve de avantasını alanlar nemalanabilir.
Birileri sağlıksız, perişan, kendi kendini yediği gıdalarla zehirleyen, ilaca bağımlı, kronik hastalıkların pençesinden kurtulamayan bir Müslüman Türk’ü, çınar gibi dimdik olan bir Müslüman Türk’e tercih ediyor.
Birileri şunu çok iyi biliyor: Sağlıksız, kronik hasta bir milletten sağlıklı bir karar çıkmaz, bu milletin geleceği de olmaz.
...
Onun için Koru Beni Kelebeğini iyi etüd etmeliyiz. İnanın bu kelebeğin bize anlatacağı o kadar şey var ki! Belki adına üniversite bile açmak lazım.
Devam edeceğiz...
Fehmi DEMİRBAĞ