“Koru Beni Kelebeği”nden bahsedecektim size. Bakın konu nereden nereye kadar geldi. E benim de anlatmak isteyip de uygun bir lisan kabına koyamadığım, dolayısıyla anlatmakta güçlük çektiğim konular vardı. Meseleye buradan yaklaşıp detaylarıyla hayata dair şeyler söylememede sebep oldu bu kelebek mevzuu. Kelebekler, malum her gördüğümüzde içimizi kıpır kıpır eden başkalaşım (metamorfoz) olayının muhteşem örnekleridirler. Tabiatta bir gezinti yapacak olsak, yürüyüşlerimizde gözlerimiz her yerde kelebekleri arar. Bu kadar çok görmek istediğimiz ve hayran kaldığımız kelebekler hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Daha da önemlisi, acaba ne kadar doğru bilgiye sahibiz? Örneğin, kulaktan kulağa yayılmaya devam eden kelebeklerin ömrünün bir gün olduğu bilgisi vardır ki bu konuda malumat sahibi olmayan yok. Yetişkin kelebekler 1 hafta ila 1 yıl arasında yaşayabilirler; bir gün yaşayan bir kelebek türüne ise rastlanmamıştır. Brimstone kelebekleri yetişkin kelebekler için en uzun ömre sahiptir. Ömürleri 9-10 aydır.
Kelebekler, hayvanlar aleminin eklem bacaklılar şubesinde yer alan böcekler sınıfına ait Lepidoptera (Lepidoptera kelimesi Yunanca’da pullu kanat anlamına gelir.) takımında yer alırlar. Güveler de bu gruba dahildir. 165.000 civarında kelebek türü vardır. Kelebek ve böceklerin iskeletleri vücudunun dışındadır. Buna ekzoskeleton denir. Bu böceği korur. Ve vücutlarının içinde su depolanmasını sağlar. Kurumalarını engeller. Antarktika dışında dünyanın her yerinde gözlenebilirler. Çok dikkatli bakıldığında kelebeklerin kanatlarında pulsu şekiller görülebilir; bunlar uçları yassılaşmış ve genişlemiş kıllardır. Diğer tüm böcekler gibi kelebekler de altı bacağa sahiptir; üç bölümden oluşan ana gövdesi (kafa, göğüs (orta bölüm) ve karın (kuyruk ucu)), ayrıca iki tane anteni ve iki tane de petek gözü vardır.
Kelebeklerin bitkiler dünyasında büyük bir önemi vardır: Polenleri bitkiden bitkiye taşıyarak meyvelerin, sebzelerin ve çiçeklerin yeni tohumlar üretmesine yardımcı olurlar. Hayvanlar dünyası açısından bakıldığında ise kelebekler besin zincirinin dibine yakındır. Kuşlar, memeliler ve diğer böcekler için (özellikle tırtıl aşamasında iken) yiyecek olurlar. Kelebekler soğukkanlıdır, yani vücut sıcaklıklarını ortama adapte edemezler ve vücut sıcaklıkları düşük olduğunda uçamazlar. Kış koşullarına dayanamayan kelebekler korunaklı yerlerde kış uykusuna dalarak yaşayabilirler. Ağaçların soyulmuş kabuk ve kütük gibi yerlerini kışlık alanları olarak kullanırlar. Herhangi bir aşamada (yumurta, larva, pupa veya yetişkin) uyuyabilirler ancak genellikle her tür sadece bir aşamada uykuda kalır.
Kelebeklerin yaşam döngüsünün dört aşaması vardır: Yumurta, larva (tırtıl), pupa (krizalit ya da koza) ve yetişkinlik. Bu değişim sürecine metamorfoz (başkalaşım) denir. İşte bu metamorfoz kavramı da edebiyatçılar tarafından, felsefeciler tarafından, siyasiler tarafından yoğun ölçütte kullanılan derinlikli kavramlardandır.
Toplumların dönüşmesi, ideolojik dönüşümler filan bu kavramla gayet keyifli bir şekilde yorumlanabilmektedir.
Bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi, yani metamorfoz işlemi, türüne bağlı olarak 10 ila 15 gün içinde tamamlanır. Metamorfoz, dişi kelebeklerin iğne başı büyüklüğündeki yumurtalarını bir yaprağa bırakmasıyla başlar. Yaprağa bırakmalarının sebebi, yaprakların oluşacak tırtıllara besin kaynağı olmasıdır. Yumurta dönemi birkaç gün sürer ve kırılan yumurtalardan tırtıllar çıkar. Yaklaşık iki hafta süren bu dönemde tırtıllar dört beş kez deri değiştirirler. Pupa döneminde ise tırtıl kendisini bir yaprağa baş aşağı asarak bir kabuk oluşturur ve yaklaşık 1 hafta kadar bu kozanın içinde kalır. Türüne bağlı olarak bu süreç bir yıldan fazla da sürebilir. Çünkü bazı kelebek türleri pupa olarak hazırda beklerler. Kelebek kozadan çıkarak kanatlarına kan pompalar ve kuruduktan sonra bir iki saat içinde uçmaya başlar.
Tırtıl aşamasında iken yaprak ve diğer bitki parçalarını ağızları ile koparıp çeneleri ile çiğner ve öğütürler. Tırtılların ihtiyaç duydukları her şeyi yedikleri bitkilerden aldıkları için su içmelerine gerek yoktur. Bazı kelebek türleri yumurtalarını sadece bir bitki türü üzerine bırakır. Tırtılların aksine, kelebekler etrafta dolaşabilir ve daha geniş bölgelerde uygun yiyecekler arayabilirler. Kelebeklerin büyük bir kısmı çiçek nektarını tercih eder ve genellikle çeşitli sıvılarla beslenirler. Kelebeklerin ağızları yoktur; bunun yerine hortuma benzeyen tüpleri (iki adet) vardır. Ayrıca tat alma duyuları ayaklarındadır. İlk önce ayakları ile besini kontrol edip daha sonra da bu tüpler ile sıvıları emerler. Tüpleri kullanmadıkları zamanlarda spiral haline getirerek kapatırlar.
Erkek kelebekler kanatları doğru renk ve desende olan dişi kelebekleri ararlar. Bir erkek kelebek çiftleşmeye uygun bir dişi kelebek gördüğünde dişinin yakınında uçmaya başlar. Bütün mahlukatta temel durum budur ki, nesillerin devamı için dişiler soylarının devamında güçlü kodlara sahip erkekleri tercih ederler. Erkek kelebek feromonadı verilen özel kimyasalları serbest bırakarak kanatlarını normalden daha fazla çırpmaya başlar. Özel bir dans da yapabilir; eğer dişi kelebek ilgilenirse erkek kelebeğin dansına katılır. Çiftleşme sürecinde, erkek spermi dişiye geçer. Yumurtalar dişi yumurtlama tüpünden geçerken sperm tarafından döllenir. Erkek kelebekler sıklıkla çiftleştikten sonra ölürler. Renkli kanatlar diğer kelebekler için bir işarettir. Böceklerin kendi türlerini karmaşık bir habitatta tanımasını mümkün kılar. Renkler ayrıca erkek ve dişileri ayırt etmelerini sağlar ki bu durum kelebeklerin eş arayışlarında hayati bir önem taşır.
Renkler karanlıkta işe yaramadığından geceleri uçan kelebekler diğer kelebeklere ulaşmak için akustik ve kimyasal sinyaller kullanırlar. Hem erkekler hem de dişiler birbirleriyle iletişim kurmak için koku salarlar. Birçok türde, dişinin erkeğin yaklaşmasına izin vermesinden önce erkeğin bir dans gösterisi yapması gerekir. Erkek zarif bir şekilde bir dişinin etrafında uçar ve kanatlarını daha hızlı çırparak kokusunun dişiye ulaşmasını sağlamaya çalışır.
Dans’tan bahsettik madem. İster istemez aklıma dansla ilgili bilinen şu meşhur olay aklıma geldi. Hani Kanuni Sultan Süleyman'ın Osmanlı Padişahı olduğu dönemde Fransa'da başlayan dans akımı, İstanbul'dan gelen bir fermanla 100 yıl unutulmuştu. Kanuni Sultan Süleyman, gönderdiği mektupta Fransızları dansı terk etmeleri için sert ve kararlı bir dille uyarmıştı. Gerekçesi ise, bize ders olacak cinsten... Günümüzde, ülkemizde ve bütün dünyada kendine çok geniş alanlar bulan dans, ilk defa Kanuni döneminde Fransa'da yapılmaya başlamıştı. Osmanlı'nın sınırları bu dönemde Avrupa içlerine kadar dayanıyordu. Dansın ilk yapılmaya başladığı sıralarda Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Kralı Fransuva'ya bir mektup yazdı. Kanuni, mektubunda şöyle diyordu:
"Ben ki, kırk sekiz krallığın hakanı Sultan Süleyman Han'ım. Sefirimden aldığım habere göre, memleketinizde dans namı altında kadın-erkek birbirine sarılmak suretiyle, herkesin gözü önünde faydasız işler) işlenmekte olduğunu işitmişimdir.
“... İş bu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali olduğundan iş bu emrim elinize ulaştığı andan itibaren bu ahlaksızlığa son verilmediği takdirde bizzat ordumla gelip, bu ahlaksızlığı yasaklamaya gücüm vardır. “
Sonrasında aynı Fransa’ya azınlık okulları açmak için izin verdik. İlk misyoner okullarının açılmasına göz yumduk. Fransızlaşmaya başladık kendi kavramlarımıza, değerlerimize… Sonra İngilizleşme sevdamız başladı. Almanlar, Ruslar derken özenmediğimiz gavur kalmadı nihayetinde. Şimdi de illa ki Amerikancılık…”
Cumhuriyetin ilk demlerinde balolar tertiplemek bir ayin kudsiyetindeydi. “Güzel Bacak Yarışmaları” düzenledi dönemin otoritesi balo salonlarında.
Yani bir toplumu deforme edip, metamorfoza tabi tutacaksan önce kadınlarını dönüştüreceksin.
Neyse konumuza dönelim. Kelebeklerden bahsediyorduk. Acele etmeyin daha sıra gelmedi “Koru Beni Kelebeği”ne.
Kelebeklerin kanatları çok güçlüdür, çok farklı türde ve renkte kanatlara sahiptirler. Geniş kanatlılar uzun uzun süzülürken; ince kanatlılar hızlı uçup, çok hızlı yer değiştirebilirler. Bazı kelebek türleri inanılmaz uzaklıklara uçabilirler. Kışı daha sıcak bir yerde geçirmek için 5.000 kilometreden fazla göç edebilirler. Kral kelebekleri sonbaharda soğuklar gelmeden önce, Kuzey Amerika'dan Meksika'ya kadar uçarak 3.200 kilometre yol alırlar. İki ay kadar sürecek bu yolculuk boyunca nektarla beslenerek daha ılıman bir iklime göç etmiş olurlar. Bazı bilim insanları kelebeklerin Güneş'in konumunu bir pusula olarak kullanarak yollarını bulduklarını düşünürken, bazıları ise yön tayinini bulutlardan süzülen ışık dalgalarındaki değişiklikleri tespit ederek yapabildiklerini düşünüyor. Milyonlarca kelebek her sene güneye yolculuk yapıyor ve yavrulamak için baharda tekrar kuzeye gidiyor. Kral kelebekleri her yıl 6437 kilometre yol kat eder.
…
Bir hayli yol aldık ama bizde bu kelebek mevzuunda. Ama bu kelebeklerin, hele ki böceklerin insanlığa anlatacağı o kadar çok şey var ki…
Fehmi DEMİRBAĞ