Kardeşime Mektuplar/1

Bilal Dursun YILMAZ

13-02-2020 12:24

Bu köşeden yazılarımı takip eden kıymetli olurlarım, yazılarıma yeni bir konsept getirmeye karar verdim.  Amacım sadece yazmak değil, amacım kendi nefsimde yaşadığım, inandığım, değerli gördüğüm konuları sizlerle paylaşmaktır bu vecihle siyasi -içtimai geniş dairelere tesirimizin zımni olduğu, hatta yok hükmünde kaldığını varsayarak daha hususi konularda sizlerle hasbihal etmeyi,  bu minvalde yazılar yazmayı daha münasip gördüm. Bu yazılarımı da “Mektuplar” şeklinde tanzim etmeye karar verdim. Evet, adına türküler yakılan, hep yolları gözlenen mektuplar da postacılar da artık kalmadı. Sosyalleşmenin yalnızlığı içinde kavruluyoruz(!). Resmi evraklar dışında postacılar artık sadece tüketim ekonomisine hizmet veriyor, kargo getiriyor. Velhasıl belki eski zamanların mektup hazzını yeni dönemlerde size yansıtamayacağım ama bir deneme yapmak istiyorum. Buradan muhtelif zamanlarda “kardeşime”, “abime”, anneme, “babama” “ arkadaşıma” gibi başlıklar altında mektuplar yazacağım içten ve samimi olması için bir mektup hususiyetinde duygularımı sizlerle paylaşacağım.

Bugünkü mektubumu kardeşime yazıyorum…

Sevgili küçük kardeşim biliyorum nasihati sevmesin, nasihat damarına dokunur onu da biliyorum bir de biliyorum ki nasihat edenin sözlerinin tesir edebilmesi için bunu söyleyenin kendi nefsinde yaşaması lazımdır yoksa aksi tesiri kaçınılmaz olur. O sebeple kardeşim bil ki söylediklerim ya yaşadıklarımdır ya hissettiklerimdir ya da pişman olduklarımdır.

Sevgili kardeşim, işsiz kaldığımda eğer bir şekilde bir faydam dokunmayacaksa kimsenin işini sormamam gerektiğini öğrendim. Çünkü işsiz insana işi ile ilgili soru sormanın onu ezdiğini, bu konunun onu üzdüğünü anladım. Evlilik çağım gelip de henüz evlenmemiş olduğum dönemlerde bana niçin evlenmediğim minvalinde sorulan soruların beni nasıl sıkıntıya soktuğunu, yaraladığını öğrendim. Böylece mevcut vakti gelmiş bekârlara eğer faidem dokunmayacaksa neden evlenmediklerini sormamaya karar verdim. Çocuğum hemen oldu. Yani rabbimiz çocuksuzlukla bizi imtihan etmedi lakin bu konuda da kimseye “niçin çocuk yapmadıklarını” sorgulamanın pek çok açıdan mahsuru ve anlamsızlığı da ben de bir kanaat oluşturdu. Böylece sessiz kalmayı, konuşmamayı yeğledim.

Sevgili kardeşim bunlar konuşulmamalı mı ki? Hayır, bence asıl konuşulması gerekenler bunlar çünkü yaşamak dediğimiz şey bunların üzerinde dönüyor. İş, kariyer, evlilik, aile ve daha bu minvalde sana çok şeyler yazmak istiyorum lakin bunların seni sıktığını da biliyorum… Sevgili kardeşim gençler ihtiyarların neler yapacağını düşünürler, ihtiyarlar ise gençlerin neler yapacağını bilirler buna da tecrübe denir. Evet, herkes kendi tecrübesini yaşar lakin bazen de hadiseler tekerrür eder.

Kardeşim sana bir itirafta bulunayım mı ben çocukluğumda annemin anlattığı hikâyeleri, orada geçen özlü olayları annemden kopup İzmir’e geldiğimde, köyden çıkıp şehre avdetimde bizatihi yaşayarak tecrübe ettim. Hatta 20’li yaşlarımda bunu çok kişiye anlatmışımdır “annem ne çok şey biliyormuş” diye…

“Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinliyor. His ve heves ise körler akıbeti görmüyorlar” ben de gençliğin verdiği heyecanla çok savruldum. Sözüne itimat edip, yol gösterecek inandığım, değer verdiğim insanlar karşıma çıkmadı gençlik hevesi ve heyecanıyla çok hayale daldım. Evet, hayal kurmak çok iyidir, güzeldir ve bir başlangıçtır lakin kazın bir de öbür ayağı var ben onu o hayalat içinde göremedim. Göstermek isteyen anneme, babama, kardeşime “ya siz ne biliyorsunuz ki ben neler okudum neler” dedim evet üniversite yıllarında çokça kişisel gelişim kitabı okuyor daima kendimi ateşliyor, hep yeni başlangıçlar yapıyordum. Girmediğim iş, yapmadığım şey kalmadı. Zengin olmak, iş adamı olmak istiyordum planlar yapıyor, kâğıt üzerinde projeler üretiyor lakin sahada bir milim yol alamıyordum. Bahane çoktu lakin yine de durmuyor bu olmazsa öbürü diyor çabalıyordum. Kişisel gelişim adı altında seminerler veren, kitaplar yazanlar (şimdi videolar çekiyorlar) milyonlar kazanıyor hep örnek hedefler sunuyorlardı. Oysaki o kitaplarda yazan hiç kimse bir diğeri ile aynı kaderi paylaşmıyordu belki sadece ortak bir iş, ortak bir üniversite veya ortak bir şehirden öte şeyler yoktu. Fıtratlar başka, duygular başka hünerler başka başkaydı. Abdülkadir Akgündüz gibi en namuslu, ehli iman ve vicdan olan kariyer uzmanları hiç değilse kitaplarında, dergilerinde şu uyarıyı yapıyorlardı: “bizi okuyup, bizi dinleyip sakın işinizi, ailenizi bırakmayın”. Diğerleri ise “ateşle kendini, kır zincirlerini, bu sen değilsin, sen başarırsın, mahkûmu olduğun işlerden kurtar kendini, olmak istediğini ol, varmak istediğine git…” evet gençlik damarı hissiyatı dinlediği için aklı da kendine alet ediyordu. Evet, o kitapları yazanlar yanlış yazmıyordu lakin su bile bazı durumda ilaç, bazı durumda zehir, bazı durumda da faidesiz bir şey olabiliyor nitekim o onu içen bünyeye göre vücutta şekil alıyor.

Kardeşim biliyorum sen de gençliğin baharındasın iyi bir eş, iyi bir iş, iyi bir dünya hayal ediyorsun. Bunların senin de hakkın olduğuna inanıyorsun. Onlara sahip olanlar bunu bir hak telakki ederken sen, “benim neyim eksik ki, fazlam bile var” diyorsun. Bunları sorguluyorsun lakin kardeşim elini uzat ve parmaklarına bak hepsi bir değiller, kimi uzun kimi kısa, kimi kalın kimi ince ama en ideal olanı da bu değil mi? Hepsi eşit olsaydı muhtemelen elini maslahata uygun, istediğin gibi kullanamayacaktın.  Kardeşim kâinat bir nizam bir intizam üzerine dönüyor fizik kanunları, kimya kanunları dediğimiz her şey bir nizamın, ölçülü, hikmetli bir kudretin tezahürüdür. Dolayısıyla hayata böyle bakabilmeyi bir düstur edinmeye çalış yoksa daima bir mücadele seni takatsiz bırakır, hep mutsuz olursun. Sevgili kardeşim sakın beni yanlış anlama ben demiyorum “bırak olduğu gibi kalsın” hayır, her fiilinden mesulsün. Çabalaman gerekiyor, gayret etmen gerekiyor, iki günün eşit olmamalı lakin bunu da bilmelisin esbap bir perdedir aklın nazarında o sebebin arkasındaki kudret elini görmeye çalış…

Kardeşim seninle daha çok hasbihal edeceğiz. Daha başa dönüp eğitim, iş, eş mutluluk gibi kavramların üzerinde daha çok duracağız şimdilik seni daha fazla sıkmamak için bu mektubuma burada son veriyorum.

DİĞER YAZILARI Derdi Dünya Olanın Dünya Kadar Derdi Olur… 01-01-1970 03:00 Bacıma, Karındaşıma Hatice’ye Mektup 01-01-1970 03:00 Baba… 01-01-1970 03:00 Kariyer Planlaması… 01-01-1970 03:00 Benim 28 Şubatım 01-01-1970 03:00 Yazının Başlığını Okura Bırakıyorum… 01-01-1970 03:00 80’li Yılların Çocuklarına Mektup 01-01-1970 03:00 Başlıksız… 01-01-1970 03:00 Hasan Ağabeye mektup/ 2 01-01-1970 03:00 Hasan Ağabeye Mektup/1 01-01-1970 03:00 Akif Emre’nin ruhuna ithafen… 01-01-1970 03:00 Akif Emre’nin ruhuna ithafen… 01-01-1970 03:00 Korona’ya Mektup/2 01-01-1970 03:00 Korona’ya Mektup 01-01-1970 03:00 Nikâh Şahidim Altaylı’ya* Mektup 01-01-1970 03:00 Selçuk Bayraktar’a Mektup… 01-01-1970 03:00 Kızıma Mektuplar/1 01-01-1970 03:00 Öğrencilerime, Genç Kardeşlerime Mektuplar/1* 01-01-1970 03:00 Meşveret, Cemaat, İttihat, İslam 01-01-1970 03:00 Nasihat-i nasihat! 01-01-1970 03:00 Ömer, Kadın, Cinayet… 01-01-1970 03:00 Kürt katliamı mı? 01-01-1970 03:00 Algıyı yönetenler beni bile ele geçirmişler! 01-01-1970 03:00 Kadercilikten Kederciliğe… 01-01-1970 03:00 Gönüllü köleyim! 01-01-1970 03:00 Bizi kim kurtarabilir? -2 01-01-1970 03:00 Bizi kim kurtarabilir? 01-01-1970 03:00 Duygular anlatılabilir mi? 01-01-1970 03:00 Eşcinsel Hareketten Yeni Kurulacak Partilere… 01-01-1970 03:00 Küçük Ama İşlevi Büyük 01-01-1970 03:00 Ak Parti, Gençler Ve Gelecek… 01-01-1970 03:00 Müzminliğin kırılışı! 01-01-1970 03:00 Suskunluk sarmalını kıran adam! 01-01-1970 03:00 Siyez Bulguru Ve Değişen Statü Göstergeleri 01-01-1970 03:00