Seçimler bitti, sandıklar açıldı fakat Halk arasında hala ihtilaf devam ediyor ve fitne kapıları aralandı.
Özellikle siyaset ve kanaat önderlerinin, Gazetecilerin çok dikkatli ve titiz davranmaları şöhret ve servet gibi reyting uğruna yanlı yorumlardan, kaçınmaları gerekir.
İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları, büyük beldelerin yöneticileri, bir türlü oturdukları makamı terk etmek istemiyorlar. Büyük bir tedirginlik ve belirsizlik var. Halkın oyları ve tercihleri yeniden istiflenerek itirazlarla seçim, şüpheler içerisinde bırakılarak tekrar sayıma mı gidiliyor. Bu düşüncelerle İslam tarihinde, halifelerin seçimlerinin nasıl olduğunu düşünmek ve araştırmak istedim.
Peygamber Efendimizin vefatından sonra, tereddütlere fırsat verilmeden, Hz. Ebubekir’in hemen Halife seçilmesi ve göreve başlaması, ondan sonraki Hz. Ömer döneminde, Türkiye'nin 5-10 katı kadar ülkenin sınırları geniş bir imparatorluk haline dönüşmüş olmasına rağmen,
Hz. Ömer halkın arasına karışıp halkın dertlerini dinleyerek, onların niyetine göre tavır almayı ve dertlerini dinlemeyi çok arzu ediyordu. Fakat o günkü şartlar için bu mümkün değildi. Değirmen ustası Lül-ü, tarlasının ve çiftliğinin olduğunu, fakat alınan verginin ağır olduğunu söyleyerek, Hz. Ömer'i tehdit ettiği söylenir. Hz. Ömer herhalde bu sözleri bana bir kızgınlık sonucu söylemiştir diye düşünür ve önemsemez.
Hz. Ömer ertesi gün sabah namazını kıldırmak için Mescidi Nebevi'ye gitti, Namaza başlanacaktır, safları düzelttikten sonra beklenmedik bir şey oldu. Lül-ü aniden ortaya çıkarak, iki başlı Hançeri ile halifeye saldırdı ve onu büyük bir çeviklikle 6 yerinden yaraladı. O sırada kendisine mani olmak isteyenlere de hançerini saplıyordu. Birkaç kişiye daha öldürücü darbeler vurdu. Ardından Mescitten kaçmak istedi fakat buna imkân olmadığını görünce intihar etti.
Hz. Ömer'i öldürmeyi iyice kafasına koymuş ve o gece Mescitte gizlenmiş ve hazırlığını yapmıştı. Aldığı Hançer darbelerinden birisi göbeğinin altındaydı ve çift başlı Hançer bağırsaklarına denk gelmişti. Özellikle bu yarısı ağır ve çok ölümcül görünüyordu. Sabah Namazında aldığı bu yara ile yere yıkıldı. Namazı işaret ederek, Abdurrahman Bin Avf’ın kıldırmasını istedi ve evine ağır yaralı olarak götürüldü.
İdarede ve yönetimde boşluk meydana gelmemesi için, her türlü liyakate sahip olmasına rağmen, oğlu Abdullah’ın yerine Halife olması teklifini kabul etmedi. Peygamber Efendimizin çok sevdiği hayatta olan Sahabe-i Kiram’ın oylama yaparak yeni Halifeyi seçmelerini, oğlunun da bu seçimde onlara uymasını istedi. Ölümü anında bile adaleti ve seçimi en net şekilde ortaya koydu.
Toplumun kılcal damarlarında ve derinliklerinde, gayrimemnunların aynı şekilde çok büyük tehlikeler arz ettiğinin araştırılması ve böyle patlama noktasına gelmiş, özellikle üniversitelerin ve askeriyenin içindeki trollerin hazırlıklarından haberdar olunması, olayların çok erkenden önlenmesi ve tedbirlerin acilen alınması meselesi, hafife alınacak bir konu değildir.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'ndeki Öğretim üyelerinden birinin, beklenmedik bir zamanda 4 kişiyi katletmesi, üniversite kampüsünde bile eğitim verecek hocaların derdini anlatamadığı ve problemlerinin dinlenmediği için patlama noktasına gelen bu durum ortaya çıkmıştır ve üzeri maalesef örtülmüştür.
Aldığımız istihbaratlara göre, bu gibi patlamaya hazır pek çok Üniversiteler ve askeri kurumlar da, FETÖ’cü öğretim elemanları hala hakimiyetlerini sürdürmektedirler. Başkanımızın acilen bütün üniversitelerdeki öğretim elemanlarının dertlerini ve ihbarlarını dinleyip, FETÖ mücadelesinin buralardan kontrol edilmesine el atması gerekmektedir.
Bu seçimden gerçekten alınacak çok ibretler var. Halkın güven verdiği siyasiler, bu netice ile çok düşünüp yoğurdu bile üfleyerek yemeleri gerekir. Özellikle PKK'ya ve Teröre karşı kazanılan bu itibara rağmen, FETÖ meselesinde rehavet içerisinde hareket edildiği ve ciddi bir netice alınamadığını söyleyebilirim.
Bu mücadelede çokluk değil, nitelik önemlidir. Tedbirsizlik hiç beklemediğimiz başka bir cihetten sıkıntılar oluşturabilir.
Nurettin VEREN