Bu lokmadan geçmedikçe asla lokman olamaz insan. Lokmayı bırakmayan ona bağlı kalan her insan lokma için ekmek için yaşayan biri olarak kalacaktır. İnsanın hayvandan ayrıldığı nokta tamda burasıdır. Bu ayrımda ancak temyizle olur. Temyiz ; güzeli çirkinden, gerçeği yalandan, hırsızı masumdan, haklıyı haksızdan, Hakkı batıldan ayırd edebilmek demektir. Kimde bu temyiz kabiliyeti varsa o kardadır. Kimde yoksa o zarardadır. Lokmadan lokmana sözünden özet ; insan neyi çok seviyorsa ona benzer. Yahut neyi çok istiyor neyin peşinden koşuyorsa kıblesi odur gerçeğini ifade eder.
Lokmanlık istersen güzel bir mana ol yahut bul... Lokman suretsiz güzel manalarla doyar lezzet alır yücelir. Lokman olmayan ise mukayyet süret yer. Ondan lezzet ve gıda alır öyle yaşar. Lokman demek ''lokma'' nın tesirinden kurtulmuş çıkmış kişi demektir. Diğer bir kıyasla benlik ve varlıktan kurtulan yahut geçen, yaratıldığı unsurlara geri dönüşen insanı hakikiyi remz eder. O zaman insan hakikaten hür olur. Lokma ile lokman arasındaki fark; varlıkla yokluk arasındaki farka benzer. Biri maddi diğeri manevi olan unsurlardan oluşur. Akabinde biri fani diğeri baki bir özelliğe dönüşür. Lokma, maddi olan dört unsurdan oluşur yine ona döner. Lokmanın gıdası ise hayale ve rüyaya benzeyen ilahi latif unsurlardan meydana gelir ve yine ona döner. Bu hayal ve rüya ile sana verilmek istenen mana, Hakkın nuru ile isim sıfatlarıdır.
Kimi lokman olmak ister kimi lokma.. İnsan, maddi lokma olursa yalancı dostlara ve bu maddi aleme yem olur yani cansızlaşır gerçekten yaşasa bile sen ona ölü de.. Kimde manevi lokma olmak isterse manevi aleme yani hakiki dosta yem olur. İşte o zaman lokman olur. Hakiki can bulur. Ona katılır. Çünkü aslı odur. Ondan gelmiştir. Herkes kendini ve ettiğini bulur. Yahut her şey yerli yerine oturur. Hakikatte sır işleyiş budur. Akıllı olan ibret alır yahut burada yolu bulur.!
Lokma karadan yani topraktandır, lokman ise deryadandır .O ondan, buda bundan gelişir beslenir büyür. Lokma mukayyet bir damlaya benzer, lokman ,manevi sınırsız ummanın unsurlarından oluşan ve yaşayan bir balık demektir. Lokma dört unsurdan mütevellittir. Lokman ise ; İlahi sıfatlar ummanından. Bu ummanda olanlar, Hakkın sonsuz ve sınırsız isim ve sıfat denizlerinden beslenir. Bu beşleniş ; bedenin beslenmesine benzemez. Bu denizler pak güzel isimler ve manalar deryasıdır.Oraya ancak ve ancak pak manalarla erişilir. Zira orası mukaddeslik yurdudur. Oraya bu dünya gıdası ve onun tesirlerinden kurtulabilenler erişebilir.
İnsan yönlerle ve bir kalıpla mukayyettir yani sınırlıdır. Bu varlık Maddi cihetle, diğer alem ise manevi cihetle ihata edilmiştir. Manevi cihet, beşerin beş duygu ve altı yönünün dışındadır. Ruhun ilahi algılayış, anlayış ve yaşayış alemidir. Belirli bir kalıb yada sınırla mukayyet değildir. Hak (cc ) ahir aleme verdiği özellik, yaşadığımız dünya özelliğinin üzerinde başka bir özellik verilmiş ve yaratılmıştır.
Kuran ve hadisler bu hususu inananlara süreli ikaz eder.Cennetler ve cehennem,meleklerin varlığı bunlara örnektir. İnsan vefatından sonra o aleminin unsurları ve tabiatına göre sürete yani yaşayışa bürünür. Ancak bunu hak bilir. Bilinmeli ki, Dünya ve ahiret yinede yaratılmıştır. İkisi de şehadet alemidir. Bu husus asla unutulmamalıdır. Ahir alem, burada gizli olan iç alemimizin adaletli karşılığıdır, Karşılığımız orada ortaya çıkar dışa dönüşür. Ulviliği yahut sufliliği ile bir başka edindiğimiz gözle bize gözükür.
Hak ise tüm bu maddi ve manevi cihetlerden uzaktır. İlmel, aynel ve hakkal yakin olarak tasnif eder. Ama bu görüşler Hak' dan dır. Ancak Zat her şeyden münezzehtir. ZAT HER TÜRLÜ KAYITTAN MÜNEZZEHTİR. Zira o özel ve sır bir hüviyettir. Hak ile olan bağ ancak vahiyle kurulur. Hz Mevlana bu hususu ''yönsüz yön'' olarak ifade eder. insanda bu öze yönelişi ise, dıştan içe yani gönle doğru olan bir yön olarak ''tabir'' eder. Zira gönlün yeri yönü ve yüzü olmaz.! Onun özelliği Hak dandır yahut ondandır.
LOKMAN' DAN SÜLEYMAN'A
Lokman olmak isteyenler sonunda Süleymanlık taçı ile taçlanır. İşte hakiki anlamda süleymanlık budur. Yani varlık, Hz süleymanın emrinde olduğu gibi onun emrinde hizmet eder. Tutan eli gören gözü olur. Lokmadan lokmana , Lokman'dan Süleyman'a kadar olan mana bize şu hakikati sembolize eder; Oda suretten ilme, ilm den manaya, manadan da külli akla ulaşmaktır. Ama bu yinede nihayet değildir.
Külli akıldan kinaye, ilk yaratılan akıl olan peygamberimiz ve onun nurudur. Ondan ancak vahdete ulaşılır. Zira Hatem-ül enbiya odur. Yani Allah'ın yarattığı, bu varlık ve yokluktaki en yüce mertebe ona lutf edilmiştir. Hakkı ondan daha iyi tanıyan ve bilen kimse yoktur. Zat sırrı onda tecelli etmiştir. Ve yine ondan insanların anlayış mertebelerine göre tenezzül etmiştir ve eder.
İnsanın, lokmadan lokmana gelinceye değin geçirdiği bu sürecin, hangi safha ve mertebeler halinde olduğu husularını alim ve mutasavvıflar tasniflere ayırmış uzunca izah etmiş lerdir. Ayrıca bu konu başlı başına bir ilim konusudur. Biz kısaca konu başlıkları ile ele aldık. Örnek gerekirse Abdulkerim ceyli, insanı kamil ve Erzurumlu ibrahim Hakkı hazretleri Marifetnamesi, Muhyiddin ibni arabi, Fusus ve Futuhatta ,Hz Mevlana, mesnevisinde ,Yunus Emre ve Niyazi Mısri'nin divanlarında, son dönem Osman kemali vb gibi büyük zatlar nutku şeriflerinde bu konu defalarca zikredilir. Bunlardan en önemlisi ;
Mevlana Celalettin Rumi ;
''İnsan göbek bağı kopup da kanla beslenmekten kesilince gıdası süt olur; sütten kesilince gıdası lokma olur;lokmadan da kesilince Lokman olur,hikmete ve hakikate acıkır gerçek sevgiliyi aramaya koyulur.''
Hz Mevlana'nın bu sözünü tefekkür etmek gerçekten de insanı çok derin düşündürür.Bu söz çok manidar ve hikmetli bir sözdür. Paha biçilmez bir inci gibidir. Arif olana ise bir işaret yeter. Akıllı insan bu sözün kıymetini iyi anlar bulur. Bu örnek taneden ambarı, izden eseri bulmak gibidir. Bu söz; henüz çocuk anlayışında kalmış insana, bir bakıştır bir görüştür, bir başka gıdadır, bir yöndür ve bir yoldur verir.!
Hz pir ; '' Ana karnındaki çocuğa birisi dese ki: Dışarıda pek güzel bir alem var, nice nimetler, dağlar, denizler, ovalar, bostanlar, bağlar, çayırlar, ışıldayan bir gökyüzü, güneş, ay ışığı, yüzlerce süha yıldızı... Bağlar bahçeler gelin gibi süslenmek te, bezenmek te , o alemdeki şaşılacak şeyler anlatılamaz ki, sen neden bu kapkaranlık yerde mihnetler içindesin? Bu daracık yerde kan ile beslenmektesin. Çocuk kendi haline bakıp bunları reddeder; bu elçilikten yüz çevirir, inkara düşer.''
İşte dünyadaki insanların çoğunun anlayışı bu çocuk aklının anlayışına benzer. Ancak bu izafi kalıbların dışına çıkabilmek bir marifettir. O yüzden insanın kabiliyetini geliştirmesi istenir. Buda ancak anlayış ve ayırt edişlerle olur. Kabiliyetler ise anlayışlarla artar. İnsana Allah bu hassayı vermiştir. İnsan yeterki talep etsin istesin... Anlayışlar aydınlık gibidir. Cahili karanlıktan çıkarır. Bir bakış ve görüşe insanı getirir.
Yine Hz pir ; ''Bir Hak dostu öbür alemden bahsetse deseki bu dünya kapkaranlık, dapdaracık bir kuyudur, bu kuyunun dışında hakiki bir alem var dedi mi, bu söz onların hiç birinin kulağına girmez; çünkü bu dünya tamahı, kuvvetli ve büyük bir perdedir.( O kuyuya inanmış dalmıştır ) Hırs, kulağa bir şey duyurmaz. Garez gözü kapar; insana bir şey anlatmaz. Tamah o aleme ait sözleri ona duyurmaz.!''
Lokman olmak daha dünyada iken mana alemini görmek yaşamaktır. Gayba inanmaktır. Bir umman olan Lokmanlıktan, bir damlaya talipse insan ; güzel mana bulması yahut güzel mana olması ondan istenir. İşte buda lokman olmak demektir. Şimdi anlayışı görüşü ve yaşayışı lokmadan lokmana gelmiş Ariflerin sözleri; gözlüye gizli kalmaz mış. Ancak körlere gizli kalır:
Nazİminin ;
Kimseyi dil-teng-i âzâr etme, sultanlık budur
Kalb-i mürri tahtgâh eyle Süleyman' lık budur
Gerçi her bir derde vardır bir tabîb-i çâresâz
Nabz-gîr-i kalb-i mahzûn ol ki, lokman' lık budur'
Ṣâir Nazîm ks
AÇIKLAMA: Gönlü dertli, sıkıntılı kimseyi azarlayıp kırma sultanlık budur. Bir karıncanın kalbine kur tahtını Süleymanlık budur. Gerçi her dert için çare olacak bir tabip bulunabilir ama ,Sen kalbi mahzun kişilere nasıl davranacağını bil, onlara deva ol ki Lokmanlık budur.)
Niyazi Mısri ks den ;
Kesret‐i emvâca bakma cümle bir deryâ dürür,
Her ne mevci kim görürsün bahr‐ı ummân andadır.
Vahdeti kesrette bulmak,kesreti vahdette hem,
Bir ilimdir ol ki kamu ilm‐ü irfân andadır.
Niyazi Mısri ks
ŞERH: Çokluğun dalgalarına bakma hepsi bir deryâdır. Her ne dalga görürsen okyanus ondadır.
Birliği çoklukta bulmak, çokluğu birlikte beraber, Bir ilimdir ki bu ; bütün ilim ve irfân ondadır.!
Her şeye mahlûk gözüyle baksan ol mahlûk olur,
Hak gözüyle bak ki bî-şek nûr-i Yezdân andadır.
Niyazi Mısri ks
“
AÇIKLAMA: Hakk gözüyle bak ki şüphesiz Allah Teâlâ’nın nûru ondadır. Eğer göz nuru basirete tâbi olursa “Nûr-i Yezdan ondadır.” Murat edilen eşyada olanlar ilâhî isimlerdir. Gözlüye gizli olmaz dedikleri budur. Yani göz, basirete tabi ve basireti Allah Teâlâ’nın nuru ile münevver olan basiret sahipleri varlıklara tayin olan ilâhî isimleri görür.” Allah, göklerin ve yerin nurudur…”
Hz Yunus şöyle ifade eder.
Az bakmağıl sen çoğa
çün dost içinden doğa
Varluğın saygıl yoğa
bunca ne haber gerek
Yunus Emre ks
AÇIKLAMA: Çoğa bakma, çokluğu hiç görme ki içinden sevgili görünsün. Uzun sözün kısası, varlığını yok say ki gerçeğe eresin.
Sen seni elden bırak,dost yüzine sensüz bak
Mansûr'layın Ene'l-Hak ,dahi sebükbar gerek
İşit işit key işit ,dost katına sensüz git
Dosta gidene önden ,kendüsüz sefer gerek
Yunus Emre ks
AÇIKLAMA : Kendini aradan çıkar, Sevgiliye sensiz bak. “Ben Hakk’ım”diyen Mansûr gibi benlik yükünü atıp Hakk’a gitmek gerek. Hakk’ın katına sensiz git. Dosta ancak kendinsiz gidilebilir.Kendini atmadıkça Dosta eremezsin. Allah anlayışımızı arttırsın . Amin