Sadi Şirazi ne güzel söylemiş...''Dostlar zindanda işe yararlar, dostlukları zor zamanlarda anlaşılır! Yoksa sofra başında tekmil düşmanlar dost görünürler. Sen servet, saadet içinde iken dostluktan bahsedenleri, kardeşimsin diyenleri hakikî dost sanma. Hakikî dost, perişanlık, zaruret felâket zamanında, el tutan kimsedir.''
Yokluk zorluk günlerinde dost olduğu yol arkadaşlarını bir varlığa kavuştuğu veya bir makama geldiğinde unutan vaadlerini hatırlamayan insan ne nankördür. Böyle insanlar İktidar ve saadet zamanı etrafında menfaat ve çıkarı için duran dostluktan bahseden, kardeşim diyen insan tüccarlarını kendine dost ve arkadaş edinirler.
Yani zaruret zorluk anında yanında bulunmayanları elinden tutmayan tanımadığı kişilerle kaynaşır çevre edinirler. Varlığı bitene veya makamı sona erene dek o çevrede yaşar ilgi görürler. Halbuki sonradan edindiği dostların ona gösterdiği ilgi ve saygı serveti mülkü veya makamı gereğidir.
Aynı yola baş koymuş mücadele etmiş yol arkadaşlarını iktidar olduğunda başka insanlarla değişmek yol azıtmaktan başka bir şey değildir. Tebasının zor gün dostlarının değil de zengin ve menfaatçi güruhun taleblerini dikkate alanlar ahde vefa göstermeyenlerdir. Bunun sebebi daha fazla rahatlık ve huzur, daha fazla zenginlik ve mal elde edinmek içindir. Hırsa kapıldıkları içindir.
Öyle insan kalpazanları var ki yetki verdiğimiz insanları kendi saflarına rahatlıkla çekiyorlar. Yani bu kalpazanların attıkları her taş kurbağayı ürkütmeye yetiyor kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi göstermeyi çok iyi başarıyorlar. Kendilerine herkesi inandırıyorlar. Sonrası ise malum atı alan Üsküdar’ı geçiyor.
Bir çok yol arkadaşımız bu tür İnsan tüccarları ve kalpazanlarının elleri ve dilleri sebebiyle perişan hale düşmüştür. Kahredici bir yalnızlık ve hırsla kendi başlarına kalakalmışlardır.
Gerçek dostluk böyle midir? Asla böyle değildir. Gerçek dostluklar yokluk günlerinde belli olan unutulmayan dostluklardır. Böyle bir dostluk Peygamber dostluğudur. Sünnet olan dostluktur. Hakkın övdüğü bir tavsiye ettiği dostluktur.
Yıllardır İnancının yani davasının çilesini çekmiş ve iktidar olamamanın özlemini beklemiş heyecanını bugünlere saklamış yetki verenlerle yetki alanların karşı karşıya geldiği içimizde ve dışımızda gelişen öyle sorunlar var ki onları kısaca şöyle sıralayabiliriz.
İÇİMİZDE YAŞADIĞIMIZ SORUNLAR
1-Aramızdaki Ahde vefa sorunu
2-Sadakat ve güven sorunumuz
3-Kıskançlılk ve makam hırsı
4-Talib olduğu ücret yani Allah rızası kazanmayı unutmak
5-İnsan nihayetinde bir beşerdir, günahı olabilir. Hatada yapabilir. Hatalarını örtmemek yani sır tutmamak gıybet yapmak koğuculuk yapmak meselesi..
6-Yol arkadaşlarının geldikleri yerde değişmesi eskisi gibi davranmaması yani farklı kişiliğe dönüşmesi.
7-Sorunları genelleştirme yerine, kişiselleştirme çabası
8-Çözüm aramak yerine fırsatçılık yapıp itibarsızlaştırma için çalışmak
9-Dünya işlerine kapılmak yani kişisel servetin artması için çaba sarfetme meselesi.
10-İnsanların göründükleri gibi olmaması çıkmaması hali
11-Yolun yalancıları ile yabancılarını yola çıkarken iyi tespit edilememesi
12-Halkın içinde olmamak, tevazu gösterememek hali
13-Temsil makamında olanların halkın dertlerini dinlemekten bıkıp usanması.
DIŞTA YAŞADIĞIMIZ SORUNLAR
1-Üstünlüğün Haktan geldiğini unutmak yani gaflet halimiz. İnsanlara mukayyet bir zaman üstünlüğün yani o makamın ve unvanın verildiğini unutması. Sonrada Hakkın onu elinden aldığı zaman insanın kıskançlık hırsı ile harekette bulunması.
2-Halkı memnun etmek ve zenginleştirmek. İnsanlar arasında adil olmak
3-İktidarımızın gayesi ile mevcut düzenin çakışması
4-Hakkın ortaya çıkarılması, halka verilmesi, paylaşılması, ve sunulmasında yaşanan yasal engellerin çözümü.
5-Hizmetinden önce ve sonraki tablo yani başarı tablomuz..
6-Eski düzenin Klasik milletvekilliği, belediye başkanlığı, bürokrasi anlayışına karşı inançlı insanların bakış ve duruşunu bir türlü gösterememesi. Örnek olamaması model olamaması ya da sunamaması.
7-idarecilerin kanunlardan korktuğu kadar Allah'tan ve onun kanunlarından korkmamaları, makamlarını korumak için halka ve haklıya direnerek kanunları önüne koyarak çözümden kaçınma hali. Çözümsüzlük üretme yani çare bulmama hali keyfi uygulamalar da diyebiliriz.
8-Yetki verdiğimiz kişinin, karşısına milletvekili, belediye başkanı veya makamına bir arkadaşının aday olması endişesi veya korkusu.
İnananların iktidarının gerçek Hak ve halk iktidarına dönüştüğü, halkın ve dostların memnun olduğu bir iktidar haline gelmesi ancak değerlerimize sahib çıkmak ahde vefa göstermekle mümkün. Hırslarımızı bir kenara bırakıp birlik olmak hatalarımızı örtmek azaltmak zamanı gelmiştir. Gelecek olan mahalli seçimlerde halkın içinden tanınmış sevilen sözünde duran değişmeyen insanlar tarafından temsili şart.
Ahmet Düzgün