Sır kelimesi suretin meçhulüdür. Suret ise sırrın malum hali. Sır iken dünyada bir surete bürünen insan, Mahşer günüde sura üfürüldüğünde yeniden bir surete bürünecektir.
Ama bunun ne şekilde ve ne surette olacağı yalnızca Allah bilir... Biz müminler tekrar diriltilmeye inanmakla mükellefiz. Keyfiyetini sadece Cenabı Hak bilir. Müminler Gaybe inanmakla mükelleftir. Gaybı ise yalnızca Allah bilir.
İnsan güzel bir mana ve ilahi bir murattan ibaret iken, yani ilahi bir düşünce iken yaratılması nasıl hak oldu ise, insanında içinden geçirdiği gizli ve sessiz düşüncelerinin dışa yansıması buna benzer. Aslında insan düşüncelerinin yansımasından ibarettir.
İnsandan sadır olan bu oluş ve fiiller aslında insanın içindeki iyi ve kötü mana veya düşüncelerin bir tohumu, ürünü ve mahsulüdür. O yüzden İnsan ne ekerse onu biçer denmiştir. Bu değişmez bir kuraldır. Velev ki Hak izin vermemiş olsun!
İşte bu sebeple insanın içinde meydana gelen bu düşünce ve manaların oluşlarını Alimler beş ana unsurda toplamışlardır. Buna Havatır da denir. Bunlar Rahmani, Meleki, Akli, Nefsi ve Şeytani olan düşünce ve manalardır. İnsana bu hakikatler yön verirler ya da tesiri altında alırlar… Nefsin tabakaları ise ayrıca bir mevzudur.
Kısaca akıllı İnsan, içindeki düşüncelerin nereden kaynaklandığını bilebilir ancak cahil insan içindeki ilhamın, Rahmani mi, Şeytani mi olduğunu algılayamaz. Fark burada başlar. Bunu anlamaya başladığında insan olgunlaşmaya başlıyor demektir.
Bu kaynakların her birinin içimize gizli sesleri, yani sessiz sözleri vardır. Kimi zaman bu fısıldamalar gözlerimizin önüne bir hayal şeklinde görünür, bazen da bir fikir halinde aklımıza düşerler. Bu manalar ve düşünceler baş gözüyle değil başka kulak ve başka bir gözle görünebilirler. Kısaca insan, içindeki bu kaynaklardan hangi irade baş gösterdiyse insan onun buyruğuna köledir.
Rahmani, meleki ve akli olan mana ve düşünceler, İÇİMİZE sessiz sözler söyleyerek bizi içinden ikaz ederler. Bazıları buna vicdan da der... Vicdanımızın sesini dinlemek bize emredilmiştir. Vicdan bize hayatta yaşadığımız aynı olayların tekrarından ibret almamızı sürekli tavsiye eder. Ama bunu yaparken çok sessizdir. Rahmani, meleki ve akli ilhamlar hayatın gözlerimizin önünden tekrar tekrar seyrettirilmesinin aslında ardında saklı olan manayı göstermek istemesindendir.
Hayat hep aynı şeylerin tekrarından ibaret
Hayat hep aynı şeylerin tekrarın dan ibaret. Bunun hikmeti olayların ardındaki sırrı anlamak ve idrak etmek içindir. Sürekli tekrar eden bu olayların ardında bize verilmek istenen ama bir türlü fark etmediğimiz gizli ve sessiz mesajlara nedense çok duyarsız kalırız. Hâlbuki hayat çok pahalı bir hazinedir ve bir daha satın alınacak gibi değil. O yüzden uyanık olmak gerek.!
Olgunlaştıkça içimizden rahmani sesler bize ‘’Anla artık...’nereye kadar anlamazlıktan, görmezlikten geleceksin... Eskisi gibi alışkanlık haline getirdiğin bakmayı, anlamayı, yaşamayı bırak, bir başka bak, bir başka düşün ve yaşa!’’ der gibidir.
İçimizde gizli bir rahmani ve meleki sessiz seslerin bizi sürekli İkaz ettiğini hep hissederiz. Ama nedense önemsemeyiz. Çünkü alışkınlıklarımız adet haline gelmiştir. Adetler ise, vahyi anlamamızın önünde kurulan çok tehlikeli bir dünya tuzağı.
NEFSİMİN DUYUŞLARI, BAKIŞLARI VE ANLAYIŞI…
Hadiselerin bize işaret ettiği yani ardında anlatmak istediği gizli bir mana var, göstermek istediği bir sır var! Şimdi zaman; başka duymak, başka görmek başka anlamak zamanıdır. Bu zamana dek duyduklarımız, gördüklerimiz ve anladıklarımız aslında birer bela tuzağıymış. Aldanmışız… Anladım ki onlar nefsimizin dili, duyuşu, bakışı ve görüşleriymiş!
RUHUN BAKIŞI, DUYUŞU VE ANLAYIŞI
Hakikatte ruhumuzun ve gönlümüzün şekilsiz, suretsiz ve sessiz sözleri var, başka duyuşları, başka anlayışları varmış. Başka bakışı, dili varmış. Marifet; o dilsiz ve harfsiz dili, o kulaksız duymayı, o gözsüz görmeyi öğrenmekmiş! Meğer ruhumuzun başka bir kulağı başka bir aklı ve başka gözleri varmış.! Aslın da marifet, O kulağı, O gözü ve O aklı bulmakmış!
Alem sessiz söz ve sessiz düşüncedir. İbretle bakarsak bunu ancak o zaman idrak ederiz. Anlarız ki herkes ve her şey bize bir şeyler anlatıyor, bize bir şeyler söylüyor. İşaret ediyor ama sessiz! Ne zaman derin bir suskunluğa bürünür insan, işte o zaman içindeki sessizliğin sesini duymaya ve verdiği manayı anlamaya başlar.
İnsandan kâinata, her şeyin bize bir mana vermesi ve içimizden gizlice rahmani ve vicdani sessiz sözler söylemesi, nedense dünyanın sözlerinden daha kıymetsiz görünür bize. Hâlbuki o sessiz sesler ve sessiz sözler, bizim hakikatte ki konuşma dilimiz ve manamızdır.
Ancak gözleri görse bile, gerçekten özü kör olanlar bunu göremez! Bu sözü ve sesi ancak, dünya ve içindekilere bağlı olmayan duyar. Alemin bir tarafı gaflet ve delalet, diğer yönü ise ibret ve idrakten ibarettir. Kulaktan duyduğumuz ses ve sözler; bizi bu sessizliğin sesinden ve sözünden mahrum etmesin dostlar!
Selam ile
Ahmet DÜZGÜN