Günümüz insanının düştüğü doyumsuzluk ve geçimsizlik derdi nedeniyle bir suçlu arayan ama sınandığını unutan, hiddetlenen, isyan edenlerin haliyle ilgili Hz pirin mesnevisinde geçen şu nasihat ve ibret dolu menkıbesini paylaşmadan geçemedim.
Buyrun;
Nafakasının azlığını şikayet eden bir köle ,padişahın aşçısına dert yandı..
Padişahın aşçısı köleye: Böyle irâde çıkması, senin salâh-i hâl kesbetmen içindir.
Yoksa bu padişahın hasisliğinden ve züğürtlüğünden değildir dedi. Köle dedi ki: Bu söz vallâhi mânâsızdır. Padişahın indinde eski ve Halis altın, toprak gibi kıymetsizdir. Aşçı yüz türlü delil ve hüccet gösterdiyse de köle, hırs ve tamâ sevkiyle hepsini reddetti
Ve aşçıya dedi ki: Siz bunu kasten yapıyorsunuz. Aşçı da cevap verdi ki: Hayır. Biz ferman kölesiyiz. Bunu ferden değil, asıldan bil. Yaya pek kabahat bulma, oku atan koldur.“Attığın vakit sen atmadın” âyeti bir iptilâdır. Fakat, Peygamberin günâhına da girme ki o atış Allâh(C.C.)’dandır! dedi.
KÖLENİN MEKTUP YAZMASI
Ey beyhude hiddetlenen, su baştan bulanık. Gözünü aç da ilerisine bak....Köle; gamından ve hiddetinden, bir yere gitti ve padişaha sert bir dilekçe yazdı.
O dilekçede padişahı övüp, onun cömertliğinden bahs etti.
Diyordu ki: Ey istek sahiplerinin ihtiyacını temin etmekle avucu denizden ve buluttan daha cömert olan pâdişahım! Zirâ bulut verdiğini ağlaya ağlaya verir. Senin elin ise gülerek nîmet sofraları kurar. Dilekçenin zâhiri medih olmakla beraber o medihlerden hışım ve gazap eserleri görünüyordu.
Ey ahmak adam; bunun gibi, senin de işin nursuz ve çirkindir. Çünkü hilkat nurundan çok uzaktasın. Dünya’nın parlaklığı ve letâfeti de çabucak kesâda uğrar. Çünkü o, olma ve bozulma âlemidir. nafaksınız Medheden kimsenin kalbinde kin bulundu mu, ettiği medihden gönüller hoşlanmaz.ا
Ey gönül, evvelâ kinden ve kerâhattan temizlen, ondan sonra hamd eyle ve çevik ol! Kalbinde kerâhat bulunan kimsenin “Elhamdü-lillah” demesi, şeytanlıktır, hiledir, efsundur ve münafıklıktır. Cenâb-ı Hakk buyurmuştur ki: Ben zâhire bakmam, bâtına nazar ederim.
PADİŞAHIN SUKUT ETMESİ
Sôfi o ma’nevî gıdanın eksilmesinden, kendisinin bir hatası sebebiyle İlâhî Rıza gülistânının, şahsına karşı bozulmuş olduğunu anlar. İşte o adam da, ekin noksan oldu diye, harman sahibine bir mektup yazmıştı.Onun mektubunu o âdil zâtın huzûruna götürdüler. Okudu ve cevap vermedi.
Dedi ki: Ahmağın yiyecekten başka bir derdi yok. Ahmak için en muvafık cevap da sükûttur.Onun visâl ve firâka dair hiçbir endişesi yok. Füruâta bağlanmış, aslı hiç aramıyor. O ahmaktır, biz ve ben derdiyle ölmüştür. Füruât gamından kurtulup aslı düşünecek vakti yoktur.
Gökleri ve yeri Kudret-i İlâhiyye ile zuhûra gelmiş bir elma farz et! Sen ise o elmanın içindeki bir kurt gibisin. O elmanın ağacından ve onu yetiştiren bahçıvandan ise hiç haberin yoktur.
KÖLENİN AHMAK LIĞI
Bu bahis bir sahra gibidir ki başı ve sonu yoktur. Onu bırak da dilekçesine cevap alamadığı için müteessir olan kölenin hikâyesini söyle O köle diyordu ki: Nasıl oldu da şah cevap vermedi? Yoksa dilekçemi götüren bana haset ettiği için, hiyânet eyleyerek götürmedi mi?Galiba dilekçemi gizledi ve şaha göstermedi. O, bir münâfık ve saman altından su yürüten biri imiş.
Tecrübe için ikinci bir dilekçe, akıllı ve mâlûmatlı bir elçi arayım. Gâh şahı, gâh aşçıbaşıyı, gâh da dilekçesini takdim edeni, cehli dolayısıyla, ayıplıyordu.Hiç kendi etrafında dolaşmıyor ve: Ben, dinde putperestlik gibi dalâlete gittim, demiyordu.
Tıpkı, Fir’avn gibi... Hani, düşman zannıyla halkın çocuklarının başını kestirdiği halde Mûsa’yı bırakmıştı. Korktuğu düşman, o kalbi kör olan Firavn’ın sarayında bulunduğu halde, o, sair çocukların boyunlarını vurdurmuştu.
Sen de ey gâfil; dışındakilerle kötü olmuş, lâkin dahilindeki o kötü nefs ile dost olmuşsun, hoş geçiniyorsun. Hakîkatte düşmanın nefs olduğu halde, onu şekerle besliyor ve fakat, hariçte herkesi itham ediyorsun.
Sen de Fir’avn gibi körsün, kör gönüllüsün. Onun için düşmanla hoş geçiniyorsun, suçu olmayanları zelil ediyorsun. Ne vakte kadar, Fir’avun gibi, suçsuzları öldürüp, düşmanın olan cesedini ve nefsini besleyeceksin?
Firavunun aklı, sair şahların aklından üstün idi. Lakin Allâh (C.C.)’ın hükmü, onu akılsız ve kalbi kör bir hale getirmişti.
Allâh(C.C.) bir kimsenin gözünü ve kulağını mühürlerse o kimse Eflâtun da olsa hayvanlaşır.
Padişahın huzuruna bir dilekçi takdim etmiştim. Acaba oraya yol bulup vâsıl olabildi mi? diye düşünüyordu. Padişah ona da cevap vermedi. Köle ise mürâcaatını beş defâ tekrarladı.
PADİŞAHIN CEVABI
Nihayet mabeynci dedi ki: O, sizin kölenizdir. Bir cevap verecek olursanız lâyıktır.
Bir köleye lûtf u inayetle bakacak olursanız saltanatınızdan ne eksilir?
Padişah dedi ki: O kolay amma, köle ahmaktır. Ahmak bir şahıs ise çirkindir ve Allâh(C.C.)’ın merdududur. Onun suçunu affetmek isterim, lâkin ahmaklık illeti bana da sirâyet eder diye korkuyorum.Yüz kişi bir uyuzdan uyuz olur. Husûsiyle bu habis ve sevimsiz uyuzun illeti ahmaklıktır.
HZ MEVLANAN'IN NASİHATİ
Akılsızlık uyuzluğuna kâfir bile tutulmasın... Yoksa, onun uğursuzluğu bulutu bile susuz bırakır.Onun şeâmetinden bulut yağmur yağdırmaz. Onun baykuş gibi uğursuzluğundan bir şehir harap olur.Ahmak uyuzlar sebebiyle Nuh tufanı koca bir âlemi kötülüklerle harap etti.
Hz. Peygamber buyurmuştur ki: Ahmak olan bizim düşmanımızdır, yoldan çıkaran bir gulyabanîdir.Her kim âkil ise bizim cânımızdır. Onun ruhu ve rayihası bizim reyhânımızdır.
Akıl, bana söverse de ben razıyım. Çünkü akıl, feyyâzım olan Allah (C.C.)’ın feyzini hâizdir. Aklın sahibine olan o tevbihi faidesiz olmaz. Ona misafir olan sofrasız, -aç- kalmaz.Ahmak olan, ağzımıza helva verecek olsa bile, ben onun helvâsından sıtmaya tutulurum.
Eğer latif ve münevver bir kimse isen şunu yakînen bil ki; merkebin kuyruk altını öpmekte bir lezzet yoktur.O bûse, faidesiz yere bıyıklarını kokutur. Onun yemeksiz tenceresinden elbisen kirlenir.
Asıl sofra ve yemek akıldır, ekmek ve kızartma değildir. Ruhun gıdası da akıl nûrudur.
İnsan için nurdan başka gıda yoktur. Ruh, onun gayrisiyle beslenmez.
Hırs ve tamâ insanı kör ve sağır eder.Gözü, bir illet sebebiyle görmeyenler, Rahmet-i İlâhiyyeden uzak değildir. Fakat hırs ve tamâ körlüğü mâzûr olamaz. Padişahın çarmıhı, Rahmet-i İlâhiyyeden uzak değildir. Lâkin haset çarmıhı affedilmez.
Ey balık, oltaya iyice dikkat et. Pisboğazlık, senin sonu görecek olan gözünü kapar. İki gözünden biriyle işin başlangıcına, biriyle de sonuna bak. Mel’un şeytan gibi tek gözlü olma .
Âhireti, dünyada görmüş olanlara bak ki, onlar, ruhların hasret kaldığı ve gözlerin gıpta ettiği zevât-ı kiramdır.
O zevat-ı kiram, önceden hâli görmüş, istikbali keşf etmiş, fesâdın başı olan davayı esâsından kesmişlerdir. Hâli, cehil ve şek içinde gören, istikbali göremeyen kimsenin karşısında subh-u sadık ile subh-i kâzib birdir. Ey genç; subh-i kâzib yüzbinlerce kervanın helâkine sebep olmuştur. Bir nakdin mahiyyetini takdir edemeyenleri aldatmayacak para yoktur. Mihenk taşı ve makası olmayan ruhların vay haline!