Müminlerin imanlarındaki sadakat ve dayanıklılığı batıla ve zulme karşı kararlı duruşlarıyla ortaya çıkar. Çünkü müminler gücünü Hak'tan alır. Onlar dünyalık için yani rahat geçim için istikbal endişesi taşımazlar. Onların istikbal endişesi, korkuları, ahirete yani hesab gününedir. Yarın yaşayacağı dünya günlerine değildir. Zira mümin için yarın yoktur. Şimdi yaşadığı an yani bugün vardır.
Müminler dünya ve onun içindekilere itibar etmez güvenmezler ona bağlanmaz ona sığınmazlar. Mukayyet bir zaman takdir edildiği ölçüde istifade eder sonrada bırakıp giderler. Gözleri arkada kalmaz. Ardında bıraktıkları hiçbir şey için hayıflanmaz üzülmez kahrolmazlar. Dünyada ellerinde bulunan en kıymetli şeylerini onun rızası için çekinmeden ihlasla seve seve dağıtır verirler. Karşılığını sadece Hak'tan beklerler. Müminlerin yatırımı budur.
Onların kahırları üzülmeleri Hakka karşı mahcup ve günahkar olarak huzuruna varmaktan korktuklarındandır. Onlar için dünya sadece bir araçtır. Amaç değildir. Nihayetinde insan bir yolcudur.
Cenabı Hak, dünyayı yaratmış ama ona hiç nazar etmemiştir. Efendimiz ''Benim dünya ile beraberliğim ancak bir ağacın altında biraz gölgelenip sonra bırakan bir yolcunun beraberliği gibidir” Buyurmuştur. Nitekim dünya geçici bir durak yeridir. Müminlerin asıl yurdu bu dünya değildir. Müminler buna inanırlar.
Müminler, dünya hayatında karşısına çıkan musibet belalara zorluklara karşı duruşu ve dayanıklılığı nispetince kıymet bulur değerlenir yücelirler. Müminler bir felaketle veya zorluklarla karşılaştığında ''Muhakkak biz Allah içiniz ve ona dönücüyüz '' diyen kişilerdir. İşte Müminin sloganı budur.
Karşılaştığı bir zorluk halinde hemen şikayet eden hayıflanan isyan eden karamsarlığa kararsızlığa ve umutsuzluğa yani yeis haline düşmek müminlerin özelliği değildir.
Cenâb-ı Hak; “Dünya sizi aldatmasın! buyurmuştur. Kısaca Cenabı Hak dünya ve içindeki insanın alışa geldiği hayat tarzına bağlanıp kalmaması için insanı ikaz eder. İnsanın bu dünyadaki yaşayışı yarın başka bir yaşayışa dönüştürülür.
Resulullah Efendimiz ''Bütün günahların başı dünya sevgisidir buyurmuş tur. İşte insanın hatası buradan başlamaktadır. İnsanın Rabbi ile arasına dünya sevgisinin girmesi tüm sıkıntıların ve başına gelen belaların sebebidir.
Mümin bir insanın dünyaya ve onun içindekilere bağlanması ve alışması iman zayıflığındandır. Bu ise hakikatte insanın yolculuğunu yani gayesini unutmasından başka bir şey değildir. Ne kadar unutursa o kadar uzaklaşır Haktan insan. O nispette de derece fazilet ve kulluktan yoksun olur. Derece derece sıkıntı ve belalara duçar olur.
Bu yakınlık ve uzaklık hali mana itibari iledir. Hak nazarındadır. Yoksa görünürde ibadet ehli gibi görünmek ölçü bizim için değildir. Nice büyük görünen ameller var ki niyetle küçülür. Nice küçük görünen ameller de var ki niyetle büyür. İşte İhlas bu niyetin bineğidir. O ameli alır Rabb’ine kavuşturur.
Nice görünüşte müminler var ki dünyalık bir şey vermekten çekinir elleri titrer. Ama ibadetlerinden de eksik kalmazlar. Şekilde kalan bu ibadet ve taatler ruhundan yoksundur. Mahşer günü insanın karşısına çirkin suretlerde çıkar görünürler. Amellerin ahiretteki suretleri insanın gerçek kimliğidir.
Müminler için dünya hayatı yiyip içtiği giyip eskittiği ve Allah için verip infak ettiğinden başka bir şey değildir. Bu yüzden müminler yeryüzünde hayrın iyiliğin elçileridir. Onlar zulme ve küfre karşı duran, Hakk’ın taraftarlarıdır. Hak ise hiçbir zaman değişmeyen şeyin adıdır. Müminler O'na yatırım yaparlar. Dünya ve onun içindeki fani şeylere yatırım yapmazlar. O yüzden Peygamberlerin mirası yoktur.
Mümin Hakka dayanır ona inanır, gücünü kuvvetini Hakka olan İmanından alır. Dünyadan, paradan, maldan mülkten makamdan ne Amerika dan ne de Avrupa’dan alır!.. Mümin mücadele eder tedbir alır.
Aldıktan sonra tevekkül ve sabreder.
Yeis haline düşmez.
Gerisi Hakkın takdiridir. Müminler gösterdiği bu mücadele ve sabrın karşılığının Ahirette bir ''MÜLK'' olarak kendilerine verileceğine kesin bir gözle inanan kişilerdir.
Sabrederek mücadeleye devam edenlere, dünyada yardım, zafer ve devlet, ahirette cennet müjdesini ver.!''(Bakara 155 )
Resulullah (s.a.v.): “Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dünyada verir. Fenalığını dilediği kulunun cezasını da kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye, dünyada vermez.”
Enes İbni Malik (r.a.)’ (Tirmizî, Zühd)
Ahmet Düzgün