İyileri İyiliklerle, kötüleri de kötü şeylerle elde ederler. Şimdilik kural yani işleyiş budur. İyilerin önlerine iyi yem tanelerini korlar, kötülerin önlerine de kötü yem tanelerini. İyiler iyi yem tanelerini seçer.. Kötülerde kötü yem tanelerini. Çünkü herkes kendi tanesini sever. Yani kendi cinsine çeker. Böylece onları avlarlar. İstisnai haller mevcutsa da istisnalar bu kaideyi bozmaz. Araf’ta kalma veya kendi cinsinden olmayanların içinde olma hali buna benzer.
İyilik bir soy dur kötülükte bir soy. Aynı insanlar gibi ama her soy kendi soyuna çeker. Bunun gibi her manada kendi manasına çeker. Manaların geldiği bir soy vardır ama bu soy insandaki gibi görünmez. Bu soy görünmez ağ ve bağlarla bir asla bağlıdır. Bir asıldan gelir aks eder. Onlara bu hassayı yüce Hak vermiştir. Elçileri vasıtasıyla insan söylemiştir. Ne zaman takdir ederse bir kişide veya şeyde o hali o zaman zahir eder. Kişide olursa davranış ve duruş halini alır...
Şimdilik aslını görmüyor bilmiyoruz. Ama onları tanıkları ve şahitleri olan söz ve işleriyle bilir anlarız.. Çünkü yaptıkları eylem ve hareketler, kendilerinin şahitleridir. Yani kendilerini ele verirler. Bizde onları zamanı geldiğinde ele alır bir konuya mevzu ederiz. Hikâyeyle örnekle maksadı anlatırız ama cevheri gizleriz. Anlamak artık sana kalmış. Her mana da insan gibi çoğalır büyür gelişir. Aksini hak dilemedikçe işleyişin aslı budur. Sen şimdi otur. Takkeyi önüne bir düşür... Etraflıca düşün bakalım. Bu işin sonu nedir....
İyilerin tarafında olursan iyilikle anılırsın. Kötülerin ve kötü işlerin yanında olmakta ısrar ve inat edersen onlarla anılır tanınırsın. Şu inadı bırak çünkü bu kötü ahlakın bir soyu ve aslı var. O sana oradan geliyor. Acele o bağı kes. Artık burada inad etmenin cahillik olduğunu anla!
Anla da Eyyüb'ün tavuklarının düştüğü sende duruma düşme Onların ateşe atladığı gibi sende ateşe atlama. Sen insansın tavuk değil. Meseleyi iyi kavra. Günün birinde Kıymetli bir ağabeyim, ilçesi Çarşamba, Gökçe Çakmak köyünde yaşadıkları ibretlik bir hadiseyi bana anlattı. Hadisede öyle ibret alınacak dersler var ki paylaşmadan edemedim..
Hasan abimiz bir Ramazan gecesi köylerindeki camide teravih namazını eda ederlerken, o esnada bir nara kopar. Mahalledeki Eyyüb amcanın büyük samanlığı tutuşmuş cayır cayır yanmaktadır. Alevler ağaçların boyunda.. Samanlıktan vaz geçmişler artık samanlığın içindeki kümeste kalan tavukların derdine düşmüş herkes. Samanlığın kapısı gece açtıklarında, tavuklar can havliyle gıdaklayarak bağırarak kimi kapıdan kimi kırık pencereden fırlamakta havaya doğru uçmaktaymış.. Can havliyle ateşten kaçan tavukların hayal tablosunu bir düşünün.....
Cümbür cemaat koşarak millet yangın yerine geldiğinde Eyyüb amca köpeğiyle beraber bir yandan sövüyor bir yandan da ateşten tavukları ayakla ve tekmeyle uzaklaştırmaya çalışıyormuş. Söylediğine göre Eyyüb amca çok aksi biriymiş. Ama ne kadar aksi de olsa kocamanda merhametli bir yüreği de var tabi..
Evin köpeği dahil Eyyüb amca tüm gayretiyle samanlıktan çıkan tavukları ateşten tekme tokat uzaklaştırmaya çalışıyorlar ama nafile... Ancak kanadı tüyü yanan tavuklar bir zaman sonra kendine geldiğinde bu sefer de tam aksi tekrar gerisin geriye can havliyle bağırarak gıdaklayarak sürü halinde ateşe yani samanlığa doğru hücum ediyorlarmış. El aman bak sen şu hale...
Tavuklar ateşe koşuyor Eyyüb amcada bu taraf gelmesin diye ısrarla kovalıyor uzaklaştırıyormuş.. Tavukları uzaklaştırmaktan artık yorulan, Eyyüb amca ne kadar hamle yapsa da bakmış ki, tavuklar ateşe atlamakta inatçı ve ısrarcı...'''Madem öyle ha.. demiş.. Ulan bir tekmede benden size diyerek gelen her tavuğu futbol topu gibi kaleye pardon ateşe yani samanlığa doğru tekmelemiş...
Nihayet sonunda bir topal tavuk kalmış o topal tavuğa bir bak. Acınacak hal buya ..Gel gör ki bizim bu topal tavukta diğerleri gibi topallaya topallaya seke seke, Eyyüb amcanın engel olmasına rağmen ayaklarının arasından inatla geçmeye ateşe doğru gitmeye caba sarf etmez mi.. mümkünü yok dönmeye niyeti yok topal tavuk ateşte gitmekte ısrarlı..Eyüb amca ''ulan senin de demiş.... Bir tekmede ona ..
Hülasa kardeşim sen kendine acımazsan sana da acımazlar. Kendi kendine ettiğini kimse sana edemez. Görüyorsun ya işte insanın başına ne geldiyse cahilliğinden kendi eliyle kazandıklarından geliyor. Ama hayr ama şer.. En azından bari şunu bil.. İşin sonu ateşe varan bir meselede ve tercihte tavuklar gibi inad ve ısrar etme. Eyyüb amcanın köpeği kadarda mı olamıyorsun. Yok eğer yanlış tercihinde inad ve ısrar edersen kendini yakarsın. Sen yanarsın başkaları ısınır.. Yani seni nihayetinde hörgücünden tutar tekmeyle ateşe atarlar... zilletle gidersin. Şu görüşünü bakışını inanışını dinine göre değiştir.. Öyle bir göz ve bakış bul...
Anla şu meseleyi tarafını iyi seç... Bırak şu külhanlığı, beyliği. Onun beyliğinden ancak ateşe odun olunur. Alevi arttırırsın... Başka bir şey değil... Sana söylüyorum Şefik kardeşim yaşanmış bu hikayeden ders al.. Tabi biz de alalım kendimizi ayırmayalım... İşte Eyyüb'ün tavuklarının hali bugünkü düştüğümüz durumun tıpa tıp aynısına ne kadar da benziyor değil mi? Şu seçimlerde yani yaşananlar, tercihlerimiz hep bu hadisede özetlenmiş vesselam...
Selam ile
Ahmet DÜZGÜN