Çocukluğum Ve Necip Fazıl

Ümit Zeynep KAYABAŞ

26-05-2018 11:30

Yeryüzünü anlamlı, özel kılan kalem ile dertlerin altını çizmek, muazzam bir duygu. Yazmak, insanın kendine teslim oluşu. Ve aynı teslimiyet ile ruhlara dokunuşu.

Kelimeler ile kalplere uzanmak. Sancısı olana yalnız değilsin demek. Şiirden seslenmek, sessizliğe…

Yazmak hazır ol çağrısını, başlangıcı farklı tonlar ile irdelemek.

Aynı anda ölüp, dirilmek ve o destur ile emanete sahiplenmek. İşte burada yok oluyor yeryüzü vesvesesi…

Diriliş emrini, dava bilenin kalem tutması farklıdır. İç hanesinde onuru, şeref konuğu kılanın kalemi;  keskin eğilmez, bükülmez. Neyse o!  Ve olması gereken.  Bu halin tersi, ıstırap. Susmayan vicdan. Ve ceset…

İlk sözün verildiği andır, kalemin mürekkebi, Alem-i ervahın sırrını, sır bilmektir. Nadide bir değer bu…

 Ve bu başlangıç ödevi ile Adem ve Havva’nın defterine notlar düşmeye başladık…

Kelimelerin en güzeli ile süslemek istiyorum o defteri. İzini sürdüğüm nefesin bütün gizemiyle, mahremiyetiyle,  ulviyetiyle…

 Beni,  bende – bizi, bizde gizleyen sırları,  toprakla tanıştırmaya ant içercesine, bir dava şuuruna sahip olmak – insanlığı kör bir pencereye mahkûm etmemek-  işte bu tutkunun adı, gökyüzü. Ve biz gökyüzünden dokunuyoruz şiire. Eriyen mavilik ile yaranın sarılışına şahit oluyoruz…

Hep beraber maviye boyamak sessizliğimizi… Yeter dese de kâinat, durmamak. Tüm hüzünler, kederler, yıkıntılar, uzaklıklar bana şiirden bir kundak ve şiirin heyecanını

hakikat karşısında susmayan, Necip Fazıl’dan almanın gururu da bir başka…

‘Beni anlamayan kelimelerin aczini Allah’a havale ederim’ Diyen Necip Fazıl ile aramda kurduğum köprü,  bir başka ismin ruh dünyama ve kalemime dokunmasına izin vermedi…

Okula başlamadan önce sık sık çiftlik evinde, dedem ve ninemle kalırdım.  Çiftlik evinin bahçesi,  çocuk dünyamın hem sevdiği hem de sevmediği tablosuydu.

Kuyunun hemen yanındaki büyük nar ağacı, bana tılsımlı bir akıştı. Narçiçekleri çocuk yaşımın içime yazdığı bir hikâye olarak kaldı

Evin karşısında yaşlı elma ağacı ve arka bahçenin düzeni… Ya kırmızı güllerin masalımsı güzelliği!  Adeta cennet akışı gibiydi renklerle dansı... Otların o muhteşem kokusu, ateş böceklerinin kanat vuruşları evet, hepsi unutulmaz anılarımın beşiği… 

Neden en çok çocukken mutlu olunur ki?   Çabuk inandığımız için mi her şeye?  Saf, masum, bencillik bilmeyen tertemiz duygular mı gözlerimizin ve kalbimizin bağı.

 Neden hep güzeli görüyor insan çocukken…  Kalbi acısa da yüzündeki gülümsemeyi kimse söküp alamıyor.  Çocuk gülüşleri olmasa çekilir mi bu dünyanın çilesi.

 Bizler çile ödevine talip olduk… Ne vakit karanlık kaplasa yeri /  Başlar çocukların büyük kederi; /  Bakınır, korkuya dolu gözleri: /  Ya bir daha olmazsa gündüz? ‘  Diyen Necip Fazıl çocuk yaşta yüklenmemiş mi çilenin edebini… Biz o kalemin rabıtasını, ruh derinliğinde hisseden değil miyiz?

İçimizde şiirin kışkırtıcı heyecanı ‘ o aşk’  ( esin )  ve teslimiyet ile  ‘İkra’…

Şairi anlamanın yolu, şiiridir.  Şiirin içine girebilen şairin his ve fikir dünyasını net olarak algılar. Şair mısralara kendini haykırır ve şiir başlar. ‘ Kustum öz ağzımdan kafatasımı’ diyen Necip Fazıl, dizginlemekte zorluk çektiği iç dünyasını sert bir dille sunmuştur. Aşk dava ve şair duruşu Necip Fazıl’ın temel ilkesidir.

‘Birinci meselem, sonsuza varmak’ Şairi burada net olarak görmemek mümkün mü?

İdrak çok zor değil. Ama anlamak için, çırpınmak şart.

Çiftlik evi,  bahar aylarında bambaşka olurdu. Tadını çıkarırken, yapmadığım yaramazlık kalmazdı dedemin yasaklarına rağmen.

 Çok yabancıydım onun dünyasına. Fazla konuşmazdı,  radyodan haberleri dinledikten sonra kapatır. Sabahları erken kalkar,  dışarıda biraz dolaşır, bahçeden topladığı kırmızı gülleri karyolasının başucuna asardı

- Sabah ve gül fısıltısı…  İçimizin sessiz köşesi, dokunmaya kıyamadığımız köşe. Bazen insan kendini uzak yolculuklara uğurlar. Dünya hırsından, sahte yüzlerden aklınıza gelecek bütün olumsuzluklardan uzaklaştığınız bir köşe. Burada hatıralar yad edilir. – Burada yorgunluk atılır… -

Cebinden nane şekeri eksik olmayan canım dedem, biraz büyüdüğümde bana hikâyeler ve anılar anlatmaya da başlamıştı.   Bazen notlar alırken görüyordum onu. Biz eski yazı biliyoruz kızım derdi.

Büyük bir özenle defteri kapatırken yüzü mahzun, garip bir ifadeye bürünürdü… Eski yazı ne ki, derdim. Konuşmazdı bu konuda.

Bir milletin sessizliğe gömülüşü diyorum şu an geçmişin haritasına.  Konuşacak çok şey varken, susmak:  Hazin bir acı. Ağır bir yük. Girdap… Boşluk…

Kurtuluş savaşında kardeşlerinden, sevdiklerinden, memleketinden ayrı düşmüş ve bir müddet denizcilik yapan dedemin aslında anlatacak çok şeyi vardı ama ben o pencereyi açmayı becerememiştim. Zihnimde kalan mangalda pişirdiği kahvesi ve çok sık ziyaretine gelen dostları. Her gün sesli Kuran ı Kerim okurdu. Bir gece bana – sırattan bahsetmişti- ve her şeyi ince düşün demişti… Onu anlamaya yaklaştığım zaman, kaybettim.

Mutlak özün, şuur ve bilinçle kalbe sıvanışını ‘hal’ ile sunmuştu dedem,  ruhuma.  Yanı başımda bir hazine varmış ve ben istifade edememiştim… Onu son yolculuğuna uğurlarken içimden bir parçayı da yanında götürdü.  ( sevgiyi)

Anladım ki sevgi buraya ait değildi…  Bana hali miras bırakan dedemi çok sevdiğimi o anda anladım… ‘  Harfi, sesi,  sözü birbirine vurup parçalayayım da bunlar olmaksızın seninle konuşayım’  diyor ya Mevlana!  Bundan sonrası benim için,  bu dil ile konuşmak oldu…

Kâinat bir pul ve ben o pulun üzerine insanı işliyorum. Renkleri tamamlamak için, duygu ve fikrin avuçlarda kıvam buluşunu izliyorum. Kısacık dünyaya, upuzun bir nefes bırakmanın savaşı.

Necip Fazıl’a Paris’ten seslemek farklı bir duygu…

Bu kentin insanı nasıl şiire sürüklediğini anlamış şair ile dertleşmek muazzam bir haz…

‘bir zerreciğim ki arşa gebeyim / dev sancılarımın budur kaynağı’ Bazen bir dizede bulursun hayatın özetini.

 Güzel insanlar, güzellik bırakır yeryüzüne. Onlar, izdir…

İkisinin de mekânı cennet olsun… Rahmetle…

Ümit Zeynep Kayabaş

DİĞER YAZILARI Güven Zor Bir Duygudur… 01-01-1970 03:00 Sabır Sanatı! 01-01-1970 03:00 Dijital Çağda Edep… 01-01-1970 03:00 Sanat Günlükleri ve Sezai Karakoç… 01-01-1970 03:00 Müslüman’da Adalet… 01-01-1970 03:00 Tarımda problemler ve toprak disiplini… 01-01-1970 03:00 Bir duruşu olmalı iyiliğin de… 01-01-1970 03:00 Nafaka mağdurları, şiddet ve aile… 01-01-1970 03:00 Doyumsuzluk Şehveti… 01-01-1970 03:00 Vicdan Ve İsraf 01-01-1970 03:00 Kadına şiddet, ahlak ve adalet zayıflığıdır! 01-01-1970 03:00 Kültürde Çürüme, Moda İle Tükenme… 01-01-1970 03:00 Sevginin samimiyeti ve mutluluk… 01-01-1970 03:00 Erkek Ve Kadın Üstünlüğü İle Yıkılan, Parçalanan Aileler… 01-01-1970 03:00 Ahlaki paradoks 01-01-1970 03:00 Müslüman’ın Ego İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 İstanbul Ve Adalet… 01-01-1970 03:00 Aile Birliğini Bozan Medya Ve Boşanmalar… 01-01-1970 03:00 Üretemiyoruz, Birbirimizi Suçluyoruz Ve Yalnızlaşıyoruz… 01-01-1970 03:00 Kendini hesaba çeken insan ve “Çağrı” 01-01-1970 03:00 Şehir Ve İnsanca Yaşama Sanatı… 01-01-1970 03:00 Çalışan kadın sorunu ve aile… 01-01-1970 03:00 Harem-i Şerif’te selfie ve tüketim… 01-01-1970 03:00 Huzuru nasıl tüketiyoruz! 01-01-1970 03:00 Paris’i selamlayan kitaplar… 01-01-1970 03:00 Şehir Kimliği Ve Aile… 01-01-1970 03:00 Toprak huzuru ve tarımda çöküş… 01-01-1970 03:00 Nerede o eski dostluklar mı diyoruz… 01-01-1970 03:00 Avrupa’da Müslüman Aileler, Kadınlar Ve Çocuklar… 01-01-1970 03:00 Başörtüsü Ve Medeniyet… 01-01-1970 03:00 Gençler Kültüründen Kopmuyor, Koparılıyor… 01-01-1970 03:00 Nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilme! 01-01-1970 03:00 Televizyon Dizilerinin Aileye Etkisi… 01-01-1970 03:00 Sosyal Medya Çılgınlığı… 01-01-1970 03:00 Hayaller Ve Gerçekler… 01-01-1970 03:00 Anne, Kadın Ve Şiddet… 01-01-1970 03:00 Gençlik, Bizler Ve Doğruluk… 01-01-1970 03:00 Ramazan’da yardım kolisi geleneği ve belediyeler 01-01-1970 03:00 İnternet, mahremiyet ve gençlik! 01-01-1970 03:00 Arayış İçinde Olan İnsan Halleri… 01-01-1970 03:00 Erguvan, Diriliş Ve İstanbul 01-01-1970 03:00 İç yolculuğumuz Anne Rızası, Umut 01-01-1970 03:00 Kin ve öfke; Kalbin Hesaplaşması 01-01-1970 03:00 Paris’te şiir ve şiir ne istiyor? 01-01-1970 03:00 İyilik Tutulması Ve Azalan Bereket 01-01-1970 03:00 Gençler Anlaşılmak İstiyor -Yarının Türkiye’si- 01-01-1970 03:00 Vefasızlık, Toplum Güvensizliği -Robotlaşma- 01-01-1970 03:00 Dostluk, Kalp Huzuru Ve Duyguların Bedeli 01-01-1970 03:00 Sevginin Estetiği 01-01-1970 03:00 Toplum Huzuru Ve Güven… 01-01-1970 03:00 İnsani Değerler Tablosu -Haz- 01-01-1970 03:00 Mutluluk Tanımımız Yanlış 01-01-1970 03:00 Aile Kültürü Ve Huzur 01-01-1970 03:00 Kültürde Şaire Bir Parantez 01-01-1970 03:00 Anlama Biçimleriyle Yüzleşmek 01-01-1970 03:00 İnsanlık Kaybı Ve Umut 01-01-1970 03:00 Sarı Yeleklilerin Protestosu 01-01-1970 03:00 Sarı yeleklilerin dinmeyen tansiyonu! 01-01-1970 03:00 ​Sevginin dili paylaştıkça anlaşılır! 01-01-1970 03:00 Bobigny Müslüman Mezarlığı 01-01-1970 03:00 Yarına Samimiyet Bırakmak 01-01-1970 03:00 Paris‘te Akşamüzeri… 01-01-1970 03:00 Vel asr’i Başlangıç 01-01-1970 03:00 Kaybediş – Bir Medeniyetin Durdurulması 01-01-1970 03:00 Vel Asr’i - İnsan - Diriliş… 01-01-1970 03:00 İnsanın İç Haritası –Denge- 01-01-1970 03:00 Değişirken Kirleniyoruz… 01-01-1970 03:00 Akif İnan’da sanatsal duruş: Şairin İç Haritası… 01-01-1970 03:00 Sait Faik ve Gerideki Adam 01-01-1970 03:00