“Toprağın altındaki kökler, ödül beklemezler dallara meyve taşıdıkları için…’’
Birbirine güvenen, sağlam ilişkiler ile güçlenmiş toplumlar, ülkelerin gelişmesinde büyük rol oynarlar. Sanat, ticaret ve ekonomide yükselmek için, toplum yapısının maddi ve manevi krizlerden uzak durması gerekir. Bu noktada toplumun gövdesini oluşturan, ahlaki yapıyı korumak ilk hedef olmalıdır. Duyguların mimarı güven ve huzur, toplum birliğini oluşturduğu gibi düzeni de sağlar.
Müslüman, güvenilir kişidir. Duruş, davranış ve olgunluğumuz güven duygusu ile taçlanmalı. Beşer oluşumuzdan kaynaklanan duraksamalarımıza da güvene olan özenli irtibatımız ile karşılık vermeliyiz. Dünya adlı kuyu, zaaf olgusu ile bizi içine çekmeyi başarmamalı… Müslümanın yaşam kalitesi, değer yargılarına duyduğu hassasiyet olmalı.
“Toprağın altındaki kökler, ödül beklemezler dallara meyve taşıdıkları için’’ diyor, Rabindranath Tagore. Bir Müslüman, özündeki iyilik ile boyar insanlığın kanatlarını. Övgü için değil, karşılık beklemek için hiç değil. İnsan olduğu için huzurun, sevginin, teslimiyetin ve merhametin yanında yer alır. İnsanlığın temelinde, güven duygusu vardır.
Güvene duyduğumuz ihtiyaç her gün çığ gibi büyümekte. Sevgisizlik, beton yığınlarının içinde birbirimizden kopuşumuz ve kaçışımız. İlgisizlikten kaynaklanan kavgalarımız, karmaşamız ve anlayışsızlığımız eksikliğimizi çoğaltıyor. Sığ bir güven anlayışını, sıkıştırıyoruz ruhumuza. Sonrası acele ile tükenmek- Hız ile kirlenmek, yoksullaşmak ve hissizleşmek.
Önce kendi içimizde güven duygusunu sağlam ve köklü bir yere oturtmalıyız. Sınırlarını iyi bilen insan, kendine güvenir. A sosyallik, güvensiz kimliklerin oluşması demektir. Güvenen insan iç dünyasında kendi ile barışıktır, aldatma duygusundan uzaktır.
Huzurun, mutluğun, barışın, sevginin ana kaynağı, güvendir. Güven duygusunun verilmediği ailelerin çocukları, saldırgan ve problemlidir. Ya da dinmeyen bir iç çatışma halindedirler.
Tüketimi bilinçsiz bir şekilde hızlandıran reklamlar, dev markaların rekabeti, dijital dilin abartılı ve savurgan oluşu, halkın güvenirliliğini hızlı bir şekilde emiyor. Dünyanın bu hızlı dönüş serüveni, iç dünyanın huzursuzluğu ile kapanıyor. Popüler kültür, gelenekteki hassasiyeti çiğneyerek özenti algısını yaygınlaştırıyor.
Güvenin zedelenişinin farkında olan çağın insanı, proje ve reklamlarında‘ daha güvenilir ‘ demek zorunda kalıyor. Bunun yerine yıkıntıya uğramış güvenin köklerine gidilip, ruh temizliğine riayet edilse, sağlıklı huzurlu yaşam formülü elde edilmiş olur. Hızlı yaşam, huzurun düşmanıdır. İnsan bünyesi, içi boşaltılan değer yargılarını kaldıramaz.
Dünya hırsı, bütün güzel duyguları yok ederek ‘dünya gücü ‘ denilen zehri oluşturur ve bu noktada başlar kötülüğün savaşı. Ruhuna iyilik fısıldanmış insan, kötülüğün kalesinde kendini aramakla geçirir ömrünü. Ve ölüm bedene imza attığında, ruh yanlışları ile yüzleşir.
Güven, samimiyete, huzura, sevgiye ev sahipliği yapan bir duygudur. Güçlü bir insan modeli, güven ile çizilir. Güvendiği kişiden zarar gören kişi kendi yarasını sarmaya çalışırken, kedine yara olur. Kaderci anlayışı ile bu yıkıntıyı tamir etmeye çalışırken de yıpranır.
Bugünün penceresine, MalcolmX’in sözünü bırakıyorum: “Avcılar vardır; ama aynı zamanda, acı avlayan avcılar da vardır.”
Ümit Zeynep KAYABAŞ