İdeoloji aşısı hedef ve ilke olmaktan kalkmadığı müddetçe, ne suçlar azalacak ne de suçlamalar. Makul ve doyurucu renkleri kullanmayı beceremiyorsak, düşüneme ve üretme gerimizde kalacak. Evrensel insanlığın dilini kullanmak için sabitleşme ve hükmetme güdüsü iptal edilmeli. Tıkanma, tekrarlarda ısrardır. Birbirinin açığından şans yakalayan insan modeli, örnek olarak teşhir edilmemeli. Tamamlayıcı, olgun, üreten kültür sanat izleri takip edilmeli.
Dünü didikleyen, bugünü eleştiren, yarına umut vermeyen olduk tarih boyunca. Batının kollarındaki yaşamı kabul etmemek için kendi yakınlarımıza bir zırh giydirirken, diğer elimiz ile zaaflarımızın anahtarını sisteme teslim ettik. Kültürel dokumuz kabuk değiştirmeye başlayınca, birbirimizi suçladık. Dışarıda ahlak kurallarını iptal ettik, içeride baskıyı ve şiddeti kullandık. Menfaatlerin elçiliğini yaparken, kendimizden utandık ama belli etmedik. Vicdan insanlığı, insan olmaya davet eden bir duygudur. Bu noktada rahatsızlık duyunca suçlama psikolojisi ile arınmayı denedik. Freud, hali şöyle özetlemiştir. “Garip değil mi? Birini işaret ederek suçlarken işaret parmağınız onu, diğer üç parmağınız ise sizi gösterir.” Düşünceler bize hakemlik yaptığında kendimizi yargılarız ancak.
Tüketim, parçalar ve yalnızlaştırır. Toplum güvencesi olmak için, milletin çaresizliğinden yani acısından istifade edecek kadar cesurdur modern dünyayı bağımlı hale getirenler. Bir yandan tüketime teşvik için medyanın bütün kolları harekette, diğer yandan Afrika da, Suriye de, Yemen de aç, susuz çocuklar için, yardım çağrısında. Birinci komut tüket diyor, ikinci komut maneviyata davet ediyor. Toplum kanunları ahlak esaslarından uzaklaştıkça, bocalama ve suçlu yüz arayışları başlıyor. Hurma ile iftar eden peygamberin ümmeti kahvaltı çeşitleri, markalı kıyafetler için yarışıyor, yetmiyor selfie ile yenilen, içilen her şey paylaşılıyor. Burjuva ve entelektüel sınıfa dahil olmak için, daha fazla para diyen aile fertleri, anne dahil iş hayatının içine giriyor; ama para yine yetmiyor. Çünkü bereket, kanaat ve şükür yok. Geriye yüksek boşanma oranı, gayri meşru çocuk sayısında artış ve bunalıma giren gençler kalıyor. Modern sistemin ironisi bitmiyor: Dengesi bozulan insana bir de bitki çayları ile stresten uzaklaşmanın yolu sunuluyor. Yani rahatlama yeni bir tüketim ile olmakta. Özetle bozulmak için değer yargılarını sileceksin, filancanın şusu var ben eksik kaldım diye yarışacaksın. Ardından huzursuzluğunu anlayacaksın. Bunalımdan kurtulmak, iç dünyayı tamir için, kişisel kitaplar, bitki çaylarını, doz yüksek ise sakinleştiriciler satın alacaksın. Trajik komik liste bitmiyor: Evde hasta anneye babaya bakamayanlar, mahallede yardım kampanyası başlatıp, ihtiyacı olanlara el uzatıyoruz diye çığlık atmakta. Modern sistemin rahatlatma ezberi bu çünkü. İçi boşaltılmış doğruların totalinde seçilen yalnızlık, daha güvenilir bir liman sanki. Bugünün penceresine özgürlüğü için mücadele vermiş, Ömer Muhtar’ın şu sözünü bırakıyorum: “Çocuklarınıza sütle birlikte Kur’an’dan öğütler verin boyları büyürken kalpleri ve bakış açıları da büyüsün…” Selamlar…
Ümit Zeynep KAYABAŞ