Tavafın insana verdiği muazzam huzur seyri karşında Kâbe selfieleri paylaşıyorsa, söz bitiyor. Bu da yetmiyor, Harem-i Şerif’te yaşananlar köşelerde yorumlanıyor.
Toprak ile bağını kesen şehir insanı, üretmek gibi bir yükümlülüğün altına yeteri kadar girmediği için, mevcut enerjini “mahremiyetini internette tüketerek” harcıyor. Toplumun kalp görevini gören değer yargıları, dijital çağ karşısında hızla aşınıyor. Ve toplumun önder kesimleri, çoğu ilahiyatçı hocalarımız ve eğitmenler bu duruma sessiz. Herkes kendi meselesini irdeleyerek tüketiyor zamanı. Topluma yön vermeyi değil, siyasi birdil ile atışmayı tercih ediyor medya dünyası. Herkes birbirinin açığı üzerinden tüketiyor zamanı. Toplumun yarasını sarmak, yetişen nesle yön vermek için, değerleri muhafaza etmenin bir üst dili nedense oluşturulamıyor.
Bu topraklar kadim kültürümüzün izleri ile güzel, etkileyici ve huzurlu. İçi boşaltmış, tarihinin nefesi silinmiş bir medeniyetin zuhuru; yabancılaştırır, tüketir ve yok eder. İslam kültürünün ağırlığı ile işlemeliyiz yaşadığımız çağı. Hiç bir köşe çıplak kalmamalı, tarihin kokusunu sinmeli her yere. Batının manevi soygununa alet olmamak için, özenti illetinden uzak durmalıyız!
Yemek paylaşımlarının yanı sıra, çocuğunun diploması veya kazandığı üniversite belgeleri, kurulan turşu, konserve kavanozları ve serum takılı hasta paylaşımları, tam bir trajedi. En dokunaklısı da hacı adaylarının her hallerini internet ortamımda paylaşımları. Tavafın insana verdiği muazzam huzur seyri karşında Kâbe selfieleri paylaşıyorsa, söz bitiyor. Bu da yetmiyor, Harem-i Şerif’te yaşananlar köşelerde yorumlanıyor. Farklı kültürleri yaşayan ümmetin buluştuğu o manevi dokuyu, bizim insanımız kendine göre yorumluyor, çiziyor. Pakistan’da, Afrika’da yaşayan Müslüman dünyası, elbette bizden farklı olacak. Aynı olduğumuz andır Harem-i Şerif’i ziyaret edişimiz. Allah’ın huzuruna varışın rengi, şekli, ırkı, zengini, fakiri yoktur! Kâbe’de, ‘Huzur’da bir olmanın güzelliği ile mahşerin nefes akışı yaşanır. Unutmayalım manevi dünyamızı, ticarete teslim ettiğimizde hem vebale gireriz hem de kayıp neslin temelini atarız.
Âdem ile Havva’nın ayrılığının bittiği nokta, o cennet şavkı. Diriliş ve tazeleniş. Cebel-i rahme’deki manevi doyum sonrası, ruha tecelli eden arınmışlığı, o mahreme adanmışlığı selfie dünyası ile buluşturmak, manevi dünyanın farkında olmadan kirlenmesidir! O anlar kişinin özel dünyasıdır ve öyle kalmalı. Dünyayı titreten huzur selini, teneffüs etmenin verdiği ayrıcalık ile sırlar âlemine cem olan ruhun, tekâmül noktasında buluşmadır Harem-i Şerif’in adımları. “İbadet halini teşhir geleneğinin oluşmaması için”, Diyanet ve İlahiyat hocalarımızın bu konuya titizlik ile eğilmeleri gerek! İçimizi muhafazayı terk ettiğimizde, her şey manasını yitirir. Çarkı döndürdükleri için, tüketen insana rağbet fazladır. Tüketeni, reklamlar ile kendine önemli bir hale getirirler. Kimse yaşamak için can çekişi umursamaz. Geleneğe sarılarak, böyle bir insanlık gövdesine hizmetten kaçınmalıyız. Bugünün penceresine, Orhan Seyfi Orhon’un “Anladım ki: Sevda, gençlik, şan…/Asılsızmış şu yalancı dünyada” dizelerini bırakıyorum.
Selamlar...
Ümit Zeynep KAYABAŞ