Toprakla olan bağımızı kestiğimiz için üretemiyoruz. Kendi ekonomik politikamızı devreye sokmazsak hem ekonomik sarsıntı hem de boşta kalan gençlik buhranları ile mücadele etmek zorunda kalacağız.
Türkiye’nin en önemli doğal kaynaklarının başında toprak gelmektedir. Toprak ve ülke arasında boşluk oluşursa, ekonomik ve sosyal çöküntü başlar. Bu sıkıntının doğmaması ve giderilmesi için, Tarım Kredi Kooperatifleri yeni bir yapılanmaya giderek, çiftçiye ve küçük işletmeciliğe destek, teşvik sahaları oluşturmalı. Topraktan kopup, bilinçsizce şehre göç eden halka, ‘şehir toprak ve kent’ üçgeninde gelir seviyesini yükseltecek fonlar oluşturularak, toprağa dönüş başlatılmalı. Kendi toprağının efendisi olamayan, başka ülkeleri kalkındıran modern köle olacaktır.
Çiftçinin, üreticinin en büyük sorunu; Pazar desteğinin olmaması. Buradaki tıkanma karşısında halk, ekmek parsını kentte aramaya başlıyor ve tarıma elverişli onlarca arazi terk edilmiş oluyor. Betonlaşan dünyanın insanları, fiziksel ve psikolojik şiddeti besleyerek birçok tatsız olaya imza atmaya devam etmekte. Hissizleştikçe, küçülen insanlarda insanlık kavramı da yok olmaktadır. Toprak, insanın sadrına yerleşik olduğu için, toprakta vücut bulup serpilir ve toprağı tanıdıkça mutlu olur insan. Nihai noktamız olan toprağı tanımak, kendimizi tanımaktır. Bilinçsiz kentleşme ile topraktan uzak kalış, iç ve dış yokluğu hararetlendirmekle birlikte onur, saygı, vefa inanç gibi duyguları da sekteye uğratmaktadır. Toprak huzurdur, mutluluktur emektir, alın teridir, mücadeledir, adalettir, yardımlaşmadır. Tarım hayvancılık ve turizm de Türkiye paha biçilmez bir değer taşımakta. Buna rağmen etini, peynirini, mercimeğini dışarıdan alan bir ülkeyiz. Toprakla olan bağımızı kestiğimiz için üretemiyoruz. Kendi ekonomik politikamızı devreye sokmazsak hem ekonomik sarsıntı hem de boşta kalan gençlik buhranları ile mücadele etmek zorunda kalacağız. Biz toprağımızı yönetmezsek, toprağın dilini unutursak birileri bizim topraklar ile yeni bir alfabe oluşturur. Ve tarımın çöküşü dışa bağımlı bir hayatı yaşamaktır.
‘Kızılderili reisi Seattle’nin mektubundaki toprak vurgusu, insanın kendine dönüşüne davetiyedir. “Şu gerçeği biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır.” Ait olduğumuz şeyleri koruyabilirsek, dünyanın kaynakları tükenmez, çoğalır. Son yılların bilim kurgu filmleri toprağın, doğanın tıkanacağı yönünde. Senaristler bu ütopik kurgularla verdikleri mesajlar görsel sanatın tıkanış zemini mi oluşuyor diye sorgulatıyor. IO da işlenen tema da arayış ve daralma odaklı oluşu beklentiyi karşılamıyor. Dünya kaynakları tam olarak işlenmeyip, yeni yapılanmalara gidilmemesi de ayrı bir sorun. Çünkü bu sahada ticari kaygılar ağı mevcut. Ekonomik çöküntü yaşanırken diğer yandan rant kavgası ile bilinçsiz tüketim kişisel çıkarların doğmasına neden oluyor.
Bugünün penceresine, Aşık Veysel’in şu mısralarını bırakıyorum: “Dost dost diye nicesine sarıldım/Benim sadık yârim kara topraktır / Dileğin varsa iste Allah’tan/Almak için uzak gitme topraktan/Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan/Benim sadık yârim kara topraktır.” Kalbi ile görmenin huzuru ile. Selamlar.
Ümit Zeynep KAYABAŞ