Vel asr’i Başlangıç

Ümit Zeynep KAYABAŞ

12-03-2018 15:40

Biz başlangıçların ayağında tarttık her şeyi. Her başlangıcın bitiş olduğunu bilen, ölüme hazırlıklıdır. Ölüm sırrını keşfetmiş olan, renklerin katında ağırlamaz kendini. Bilir ki başlangıç ve son iç içedir. Dünyaya bu pencereden bakanlar doygunluğun, iç evde saklı olduğunu bilirler.

Gücünü başlangıç ilkesinden alanlar, gürültü ile oyalanmayıp, insan olma ödevi ile meşgul olurlar ki, bunlar da nadir insanlardır.  Ağır, vakur, üretken, düşünen ve insanlığa hizmeti ilke bilen, Kuran-ı Kerim ahlakını taşıyan örnek insanlar. Nefeslerini emanet bilip, durmaksızın Din- i İslam için çalışanlar. Onlar, düşünen ve düşündürenlerdir. Hayat bu minvalde güzel, manalı ve doyurucu…

Yaratılış gayesinden ayrılmadan, insan olmanın güzelliği ile aydınlanan ve aydınlatanlar, dirilişi işaret ederler. Hedefleri,  kâmil imanı yeryüzü ışığı kılmaktır. Bu insanlık kapısında başlangıç olmak, dua gibidir. 

Heyecanların, umutların, sevinçlerin arzuların birbiri ile bakıştığı başlangıçlarda erimek, köklenmek ve ses olmak, sorumluluktur.  İnsana doğmadan önce yüklenmiştir sorumluluk hem de Âlem- i ervahta.  İlk sözünü orada vermiştir. İnsan olmanın,  yaratana kul olmanın sözünü…

Bu bağdan ayrılmayanlarla sözleşmek ve kelime kelime büyümek, dünya başlangıcının tek ilkesi tek hedefi ve son sorumluğu. Yaratılış hikâyesinin, kalbe işlenmesi… Evet, o muazzam haz örtüsü ile sabitlenmek, ruhun doygunluğudur.  Burası aşk işte. Bu iç evde yanmak, nasiptir.   Şiddetli bir sancı ile kıvranmak, baktığı her şeyde alemin yaratıcısını görüp, o huşu ile var olmak. Aşkın özü budur. Kalpte çakan sayısız şimşekler içinde insan, aşk sarhoşudur. Bir o kadarda dünya sorumluğunun farkında olan.

Mecnun öyle bir aşk yaşamıştır ki mecnunun ismi zikredildiğinde, aşka hayranlık daha da artar.                                

Yusuf ‘un zindan ile komşuluğu aşktandır. Hz İbrahim'in ateşe atılırken, Cebrail’e  (a.s)  ‘senin yardımına ihtiyacım yok’  deyişi, teslimiyettir. Aşkın en güzel mertebesi, teslimiyet ile Halilullah  diye anılışı, haz durağıdır. Böyle güçlü başlangıçlara tutunan, dünya kirliliği ile uğraşmaz. Parmağını gök sancısına dolayıp, dua sağanağında mest olur.

Kürre-i arza inen insan, söz vermenin doyumsuz güzelliğini, ilk kendine anlatır. Söz ile kurulan bağı, son nefese kadar terk etmeyen, hakikatin sırlarında ağırlanır. Dünyanın bütün renkleri üzerine hücum etse de hep aynı renkte kalan insanın; inanış temeldir, verdiği söz. 

Gök ve yer arasını kaplayan kırılmaz bir kabuktur;  söz ve sır. İnsanın başlangıcı da budur işte.  Sır bir asalettir kökü yaratılışta olan. Hiçbir yerde bulamadığımız kalp huzuru, sırdan bir fanusun içinde muhafaza edilir. Kimimizi başkalaştıran şeyin, sırra olan düşkünlükten başka bir şey olmadığını anlayamaz çoğu kişi.

Söz ve sır ile dengelenen ruh ikliminde olmak ilahi bir bağıştır. Böyle ulvi bir nizam ile yeryüzünü imar etmek, müthiş bir iman yankısından başka ne olabilir ki…   

Bu çerçeveyi onur ile muhafaza edenlerin yolculuğu, çilelidir.

Ruhu azapta bırakan şey; yaratılış gayesinin uzağındaki bir hayat seyridir. Boşluğun uçlarında özenti yumağına sarılmak, yegâne ödev olan öze muhalif serseri bir yaşamda sefilleşmek… Kulağı nasıl da tırmalıyor bu cümleler.  Nefes alırken içimim acıdığını hissediyorum. İnsanlığın taşlaşmış hali canımı yakıyor

Batının fikrinde sakatlanan net göremez.  Sağlıklı düşünce sisteminin içinden çıkmış,  duyu organlarını yitirmiş bu insanlara, cümleler dolusu kitap sunsanız yine kâfi gelmez. Soren Kierkegaarrd ‘’ iman, bir meydan okumaktır’ diyor.  Bu meydan okuma, yaşam ile olmalı… Ahlak ile olmalı. Değerlerin inceliği iman sahiplerinde, hissedebilmeli. 

Sırdaki hikmet cemale olan şiddetli tutkudur. Cemale duyulan özlem, aşkın en şah makamıdır.

Dünya adlı kasırga yok edişe programlanmış bir aldatmaca.  Dava hürriyeti kısıtlayan,  insanı kimliksizleştiren dünya ağı,  o kadar geniştir ki anlayamazsın kalbin ile öptüğün elin bir menfaat kesiti olduğunu.  Maskelerin gölgesinde, maskeler olduğunu fark edemezsin. Çoğu zaman omzunda dokunan el, özünü yitirmiş bir iskeletten ibarettir.

Nerede duracağını bilmeyen, yönünü teşhis edemeyen dağınık ve pesimist insan, narsisizm pençesinde dünyevi zevklere odaklanmıştır.  Samimiyetini yitiren,  dostluklarını pazarlık üzerine kuran insanın, bitmeyen hileleri… Değerlerini yok sayan,  geçmişini silip atan, kültürüne muhalif insan kendi bataklığından çıkamaz. Utanamayacak kadar kör tarif edilemeyecek kadar zelil ve bütün enerjisini insanlığın dışında tüketen, hastalıklı ruhun sahipleri…

Oyunların gizli haritasına gebe olan kimi ruhların eziyetini, kader ile karşılayacak kadar güçlü bir bağımız vardır başlangıç ile. Çürümüşlük bir kramp gibidir,  girdiği yerde kalan. Hayatını boşa geçirmeye yemin etmiş gibi birçoğu o boşlukta; ne deseler doğru, ne deseler kanun.                          

Şuur temayülleri darp edilmiş, öz evini yıkılmış insan; mutsuzdur, sıkıntılıdır, huzursuzdur. Öyle bir esinti hakim ki; ruhun duyumunu ret edip, bilimsel konjonktür ile yaratılışın kodlarına açılmak isteyen ama ne hikmetse hep tıkanan, ilerlemeyen bir esintinin içinde benliğin mabedine gömülen topluluk. Hissi keşfedemeyenlerin ruh aynası; kör bir nokta, eksik bir satıh.

Teslimiyete ram olmuş yaralı kalplerimizde misafir ettiğimiz ayetler; dirilişe, teselliye ve cihada sürükler bizi.

Kırgın kalbimi, Vel asr-i süresine yaklaştırıyorum. Bu tarifsiz bir huşu, diğer yandan ürperti. Aşkı tazeleyen bir ayet ile insanlığa dokunuyorum. Başlangıcı hatırlatan, başlangıca doğru yolculuk yaptıran, Asr süresinin ruhuma sunduğu haz için,  binlerce defa hamd-ü sena.

‘Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz insanlar hüsrandadır’’

Hz Allah’ın zamana yemin ederek başladığı ayet ile ruhun derinliğine doğru yolculuğa çıkıyorum. Dünya ve insan arasındaki çizgide, zaman bağı en özel ilkem. Bu çerçeveye yerleştirdiğim her şey bana denge. Değer duygusunun zaman ile fotoğraflanması, izharı mümkün olmayan ruh dansı… Zamanının içini, zamana değecek kişiler ile doldurmak yaşam sanatıdır.

Zaman ve başlangıç,  mana ufkunda uzun bir yolculuktur… 

Zamana tutunarak, tenha kılıyorum ruhumu…

Ümit Zeynep Kayabaş

DİĞER YAZILARI Güven Zor Bir Duygudur… 01-01-1970 03:00 Sabır Sanatı! 01-01-1970 03:00 Dijital Çağda Edep… 01-01-1970 03:00 Sanat Günlükleri ve Sezai Karakoç… 01-01-1970 03:00 Müslüman’da Adalet… 01-01-1970 03:00 Tarımda problemler ve toprak disiplini… 01-01-1970 03:00 Bir duruşu olmalı iyiliğin de… 01-01-1970 03:00 Nafaka mağdurları, şiddet ve aile… 01-01-1970 03:00 Doyumsuzluk Şehveti… 01-01-1970 03:00 Vicdan Ve İsraf 01-01-1970 03:00 Kadına şiddet, ahlak ve adalet zayıflığıdır! 01-01-1970 03:00 Kültürde Çürüme, Moda İle Tükenme… 01-01-1970 03:00 Sevginin samimiyeti ve mutluluk… 01-01-1970 03:00 Erkek Ve Kadın Üstünlüğü İle Yıkılan, Parçalanan Aileler… 01-01-1970 03:00 Ahlaki paradoks 01-01-1970 03:00 Müslüman’ın Ego İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 İstanbul Ve Adalet… 01-01-1970 03:00 Aile Birliğini Bozan Medya Ve Boşanmalar… 01-01-1970 03:00 Üretemiyoruz, Birbirimizi Suçluyoruz Ve Yalnızlaşıyoruz… 01-01-1970 03:00 Kendini hesaba çeken insan ve “Çağrı” 01-01-1970 03:00 Şehir Ve İnsanca Yaşama Sanatı… 01-01-1970 03:00 Çalışan kadın sorunu ve aile… 01-01-1970 03:00 Harem-i Şerif’te selfie ve tüketim… 01-01-1970 03:00 Huzuru nasıl tüketiyoruz! 01-01-1970 03:00 Paris’i selamlayan kitaplar… 01-01-1970 03:00 Şehir Kimliği Ve Aile… 01-01-1970 03:00 Toprak huzuru ve tarımda çöküş… 01-01-1970 03:00 Nerede o eski dostluklar mı diyoruz… 01-01-1970 03:00 Avrupa’da Müslüman Aileler, Kadınlar Ve Çocuklar… 01-01-1970 03:00 Başörtüsü Ve Medeniyet… 01-01-1970 03:00 Gençler Kültüründen Kopmuyor, Koparılıyor… 01-01-1970 03:00 Nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilme! 01-01-1970 03:00 Televizyon Dizilerinin Aileye Etkisi… 01-01-1970 03:00 Sosyal Medya Çılgınlığı… 01-01-1970 03:00 Hayaller Ve Gerçekler… 01-01-1970 03:00 Anne, Kadın Ve Şiddet… 01-01-1970 03:00 Gençlik, Bizler Ve Doğruluk… 01-01-1970 03:00 Ramazan’da yardım kolisi geleneği ve belediyeler 01-01-1970 03:00 İnternet, mahremiyet ve gençlik! 01-01-1970 03:00 Arayış İçinde Olan İnsan Halleri… 01-01-1970 03:00 Erguvan, Diriliş Ve İstanbul 01-01-1970 03:00 İç yolculuğumuz Anne Rızası, Umut 01-01-1970 03:00 Kin ve öfke; Kalbin Hesaplaşması 01-01-1970 03:00 Paris’te şiir ve şiir ne istiyor? 01-01-1970 03:00 İyilik Tutulması Ve Azalan Bereket 01-01-1970 03:00 Gençler Anlaşılmak İstiyor -Yarının Türkiye’si- 01-01-1970 03:00 Vefasızlık, Toplum Güvensizliği -Robotlaşma- 01-01-1970 03:00 Dostluk, Kalp Huzuru Ve Duyguların Bedeli 01-01-1970 03:00 Sevginin Estetiği 01-01-1970 03:00 Toplum Huzuru Ve Güven… 01-01-1970 03:00 İnsani Değerler Tablosu -Haz- 01-01-1970 03:00 Mutluluk Tanımımız Yanlış 01-01-1970 03:00 Aile Kültürü Ve Huzur 01-01-1970 03:00 Kültürde Şaire Bir Parantez 01-01-1970 03:00 Anlama Biçimleriyle Yüzleşmek 01-01-1970 03:00 İnsanlık Kaybı Ve Umut 01-01-1970 03:00 Sarı Yeleklilerin Protestosu 01-01-1970 03:00 Sarı yeleklilerin dinmeyen tansiyonu! 01-01-1970 03:00 ​Sevginin dili paylaştıkça anlaşılır! 01-01-1970 03:00 Bobigny Müslüman Mezarlığı 01-01-1970 03:00 Yarına Samimiyet Bırakmak 01-01-1970 03:00 Paris‘te Akşamüzeri… 01-01-1970 03:00 Çocukluğum Ve Necip Fazıl 01-01-1970 03:00 Kaybediş – Bir Medeniyetin Durdurulması 01-01-1970 03:00 Vel Asr’i - İnsan - Diriliş… 01-01-1970 03:00 İnsanın İç Haritası –Denge- 01-01-1970 03:00 Değişirken Kirleniyoruz… 01-01-1970 03:00 Akif İnan’da sanatsal duruş: Şairin İç Haritası… 01-01-1970 03:00 Sait Faik ve Gerideki Adam 01-01-1970 03:00