Dün’ün Mazlumu Bugün’ün Zalimi Olmak…

Abdullah BİR

03-01-2019 09:31

“Namaz dinin direğidir evladım, sakın namazını bırakma”

Sözü çocukluktan gençliğe geçiş zamanlarında ve sonrasında rahmetli babam başta olmak üzere aile büyüklerinden duyduğum ilk öğütlerin başında gelir.

Benim gibi geleneksel (taklidi) bir İslam anlayışına sahip bir aileden gelenlerin birçoğun peşinen kabul ettiği bu öğreti farkında olmasak da biz erkek çocukları için İslam dinini

“Namaz kıl, oruç tut, cenneti garantile, rızayı kazan, kurtuluşa er”

Gibi dar bir anlayışın kölesi yaptı. Nesiller boyu sistematik olarak bilinçaltımıza zikredilen bu güdük ve kısır anlayışın insanımız üzerinde ki olumsuz ve yıkıcı etkileri kısa vade de olmasa bile uzun vade de tüm toplumumuzu esir aldı.

Özellikle 90 lı yılların başından itibaren ne yiyip içmemiz, nerelere gitmemiz, yaşantımızı nasıl sürdürmemiz gerektiği vb konular başta olmak üzere kararlarımız ve inançlarımız üzerinde sanıldığından çok daha fazla etkili olan görüntülü ve sosyal medyanın da yönlendirmesiyle Müslüman Türk İnsanı olarak bu gün bile tam anlamıyla farkına varamadığımız; fakat ucu bize dokundukça yavaş yavaş şikâyet etmeye başladığımız

“Arabesk inanışlı”

“Ne yaptığını ve neye inandığını bilmeyen”

“Kafası karışık bir topluma”

“ D ö n ü ş t ü r ü l d ü k ”

Tabi bütün bu süreç programsız bir şekilde ve kendiliğinden oluşmadı. Günümüzde ki adıyla  “toplum mühendisleri” olarak bilinen birileri uzun süredir bu proje için kafa patlattı ve emek harcadı.

Sonuç mu?

Türk insanı olarak içine düş-ür-ül-düğ-üm-üz “ölümü görmüş ve sıtmaya razı olmuş” tepkisiz, teslimiyetçi, “haram helal ver Allah’ım bu kulun yer Allah’ım, gemisini yürüten kaptandır”, zihniyetinin hakim olduğu, gününü gün etmenin peşinde koşan, dünün mağduru bu günün ise zalimi olmuş, düşünsel anlamda Allah’ın lanetlediği

“  Y  a  h  u  d  i  l  e  ş  m  i  ş  ”

Kafa yapısına sahip bir millet haline geldik. İşin daha da vahim tarafı “İnandığımızı yaşayamadığımız için, yaşadığımız gibi inanmaya başladık” Kaçınılmaz olarak da “layık olduğumuz üzere”  kendilerini ve bizleri Allah ile kandıran, İnşallah, maşallah kelimelerini kullanarak Allah’ın rızasını kazanacağını zanneden, bal tutan parmağını yalar zihniyetinde ki insanların gönüllü kölesi olduk.

Statükocu ve dediğim dedik anlayışın da ki bu hastalıklı zihniyet “dinin direği” saydığı beş vakit namazı kılmakla, senede bir ay (o da yarım yamalak) oruç tutmakla, ömrünün son baharında hacca gitmekle, satamadığı malları satış fiyatı üzerinden zekât olarak vermek ve anlamını yüreğinde hissetmeden sadece diliyle tekrar ettiği kelimeyi şahadet ile Mümin ve Müslüman olmanın gereğini yerine getirdiğini düşündüğü için Allah’ın (cc) rızasını kazanmayı ve direkt cennete gitmeyi planlıyor.

Peki, bu düşünce yanlış ise doğrusu ne?

Neyin doğru olduğunu anlamak için ilk önce bilinçaltında ki:

“Namaz dinin direğidir”

Düşüncesinin yüzeysel algı yanlışlığını kabul etmek ve akabinde de

“Namaz dinin direği değil, Müslüman Kul olmanın gereğidir”

İnancına sahip olmak gerekir. Çünkü yola çıkış noktanız yanlış olduğu sürece ulaşacağınız sonucun doğru olması mümkün değildir.

Çoğu zaman restore etmek, yıkıp yeniden yapmaktan, insanın kafasındaki yanlış bir inanışı düzeltmek, hiçbir şeye inanmayan birisini bir şeye inandırmaktan çok daha zor ve meşakkatli bir iştir.

Bu nedenle Müslüman olmanın ilk şartı olan kelimeyi tevhid

“İlla Allah, La ilahe”

(  Allah vardır, İlah yoktur)  değil;

“La İlahe İllallah”

( İlah yoktur, sadece Allah vardır)  şeklindedir.

Kur’an ‘ın bu bakış açısı insanlığın kafasında ki mevcut yanlış inanışı “restorasyon” yöntemiyle iyileştirmek yerine tamamen “yıkarak” sıfırdan inşa edilmesinin gerektiğinin en güzel ispatıdır.

Beyinlerinde namaz dinin direğidir düşüncesi kemikleşmiş olanlara siz ne kadar;

“Hayır, kardeşim sen yanlış biliyorsun “ dinin direği,

Adaletli davranmak,

Emrin altındakilere ve gücünün yettiği zayıf insanlara zulmetmemek,

Hakkın ve senin olmayana (harama) el uzatmamak,

İşçinin hakkını alnının teri kurumadan tastamam vermek,

Zina ve İftira etmemek,

Yalan söylememek,

Haksız yere ve keyfi olarak insanları ve hayvanları öldürmemek,

Yoksula, yetime, yolda kalmışa ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek

Vb….vb… vb… şeylerdir derseniz değin onların bir kulaklarından girer diğer kulaklarından çıkar. Çünkü onlara göre dinin temel direği saydıkları beş vakit namazı kılanın yaptığı hataları veya işlediği haramları nasıl olsa Allah affeder.

Böyle bir zihniyete sahip insanın veya toplumun bir kısmının

“Dün zulme uğrayan mazlum oldukları halde halkı yönetme gücünü ellerine geçirdiklerınde kendileri gibi düşünmeyenlere, inanmayanlara zulüm eden zamanın zalimleri” olmadıklarını/olmayacaklarını kim söyleyebilir veya garanti edebilir?

Sıradan bir Müslüman ve sahabi iken güzel huy ve ahlak sahibi olan vahiy katibi MUAVİYE’nin vali olduktan sonra yaptığı yanlışlar  (emanet olarak verilen hilafeti saltanata dönüştürdüğü için) yüzünden kendisini uyaran Ebu Zer Gıffari’ye ve diğer İnsanlara zulmeden bir zalime dönüştüğünü ve Ebu Zer’i tek başına çöle sürgüne, ölüme gönderdiğini hatırlayın.

Daima doğruyu emretmek ve kötülükten alı koymayı kendi yaşam şekli haline getiren ve bu özelliğinden dolayı Resülullah efendimizin

“Dünya üzerinde yaşamış ve bundan sonra da yaşayacak insanlar içinde Ebu Zer den daha doğru sözlü hiç kimse yoktur”

Şeklinde ki methine mazhar olmuş Ebu Zer belki bu tercihinden dolayı dünyada

“Yalnız yaşadı, Yalnız Öldü ve Yalnız Haşr olundu”

Ama asla doğruluktan ve doğruyu söylemekten vazgeçmedi. Ebu Zer’in yolu yolumuzdur. İnşallah bizde O yolun yolcusu olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Neye mal olursa olsun birilerini sıkıntıya sokan ve vicdani olarak rahatsız eden bu türde ki yazılarımızda olduğu gibi dünün mazlumu, bugünün zalimi olanları uyarmaya devam edeceğiz inşallah.

Selam Allah’a hakkıyla kul ve Resulüne gerçekten ümmet olmuş ve olma niyetinde olanların üzerine olsun.

Selam ve selametle.

Abdullah Bir

DİĞER YAZILARI Gerçek Suçlu Kim, Biz Nerede Hata Yaptık 01-01-1970 03:00 Ey Müslüman Türk Kardeşlerim... 01-01-1970 03:00 Asıl problem ne! 01-01-1970 03:00 Nasihatden Nasibi Olanlar İçin Hatırlatma 01-01-1970 03:00 Erkeğe şiddete hayır! 01-01-1970 03:00 Yalanlar ve Yılanlar 01-01-1970 03:00 Merhaba Sevgili Erkekler! 01-01-1970 03:00 Şimdi Fatura Ödeme Zamanı 01-01-1970 03:00 Kariyer mi, Aile mi…? 01-01-1970 03:00 Kadınlarımız’ın Ne Kadarı Gerçekten Müslüman? 01-01-1970 03:00 Evlen(me)mek mi Daha Doğru! 01-01-1970 03:00 Fatih, Ayasofya Camii, Reis, D. Gaz, Turan 01-01-1970 03:00 Sonuna Kadar… 01-01-1970 03:00 Panik Yapa Türkiye, Allah Var Gam Yok… 01-01-1970 03:00 İngiliz İstihbaratı, Bbc, Algı Operasyonları Ve Vatan Hainliği 01-01-1970 03:00 Sivil Mi, Üniformalı Mı, Az Mı, Çok Mu Kanlı Olacak... 01-01-1970 03:00 Kadın, Felaket, İhanet, Kıyamet… 01-01-1970 03:00 Teşhis Ve Tedavi 01-01-1970 03:00 Tavrını Ve Tarafını Belirle… (2) 01-01-1970 03:00 Tavrını Ve Tarafını Belirle… (1) 01-01-1970 03:00 Etki, Tepki, Süreç, Sonuç… 01-01-1970 03:00 Deniz bitti... 01-01-1970 03:00 İstanbul Sözleşmesi 5 Yaşında… 01-01-1970 03:00 Büyük proje! 01-01-1970 03:00 Asıl ve büyük amaç ne? 01-01-1970 03:00 Tavşan Körlüğü Ve Cami Duvarı 3 01-01-1970 03:00 Tavşan Körlüğü Ve Cami Duvarı 2 01-01-1970 03:00 Tavşan Körlüğü Ve Cami Duvarı 01-01-1970 03:00 Ak Parti nereye koşuyor? 01-01-1970 03:00 AK Partili Seçmen Üzerinden Yeni Darbe Girişimi 01-01-1970 03:00 S’orospu Cocukları… 01-01-1970 03:00 Medya Ve Algı 01-01-1970 03:00 Erkeğin Dünya Cehennemi 01-01-1970 03:00 MÜGAKTÖ* Terör örgütü 01-01-1970 03:00 Süslüman ve Müslüman kızlar birbirinden nasıl ayırt edilir? 01-01-1970 03:00 Toplumsal Felaket 01-01-1970 03:00 Aile nedir? 01-01-1970 03:00 Kadınlarımızın Rablik İddiası 01-01-1970 03:00 Rablik İddiamız 01-01-1970 03:00 Tercihler Ve Sonuçlar 01-01-1970 03:00 Şeytanın Çoban Köpekleri 01-01-1970 03:00 Sefer ve zafer muhakemesi 01-01-1970 03:00 Çocuk İstismarı Yasasının Arkasındaki Hain Planlar 01-01-1970 03:00