Dünyaya gelen (doğan) her insan Müslüman olarak yaratılır ve özünde Allah’ın nuru/ruhu vardır. Ancak o insanın yediği-içtiği, aldığı eğitim, ailesi, çevresi ve içinde yaşadığı toplumun gelenek, görenek, örf -adetleri ve devletinin resmi ideolojisi vb etkenler ile yaşam ve inanç şekli belirlenir, gelişir veya değiştirir.
Ancak insan hangi yaşta olursa olsun yaratılış kodlarını (programını) harekete geçirecek ilahi sinyal/hidayet Allah’a ve İslam’a ait saf, doğal ve doğru bir veri ( görsel, işitsel ve yazılı bilgi, fırsat, yaşayan örnek vb) ortam veya uyarıcı ile karşılaştığında özüne (Müslüman kul-İnsan kimliği) döner.
Çünkü insan buna göre kodlanmış, programlanmış ve yaratılmıştır.
Tarihi geçmişine baktığımızda Müslüman Türk İnsanı olayların, hayatın ve tarihin günlük akışı içerisinde birçok kez manevi manada özünden uzaklaştığı, hatta “ İşte şimdi Türklerin işi bitti ” denildiği bir anda Allah’ın lütfu, yardımı, erenlerin duası, Alplerin cesareti, gücü ve insanlarımızın genelinin basireti ve feraseti ile tekrar küllerinden doğduğu, yeniden doğumundan kısa bir süre sonra da Aleme Nizam ve İntizam vermeye başladığı bilinen ve kabul edilen bir gerçektir.
Türk Milleti için tarih her seferinde bu şekilde tekerrür etse de ne Müslüman Türk’e pranga vurmaya, milletimizi köleleştirmeye çalışan zalimler, ne de biz yaşadıklarımızdan, yaşattıklarımızdan, geçmişten ve tarihten ders almayı başaramadığımız için her yüz yılda bir aynı filmi seyretmeye, aynı sıkıntıları yaşamaya devam ediyoruz.
Şu an içinde bulunduğumuz süreç de Müslüman Türk Milleti için yüz yıllık fetret döneminin sona erdiği, küllerinden doğuşun, yeniden dirilişin başladığı zamanların sonuncusu ve bu diriliş sadece Müslüman Türk’ün değil dini ve milliyeti ne olursa olsun dünya üzerinde ki bütün masum ve mazlum halkların zalimlerin yörüngesinden ve elinden kurutuluşunun başlangıcı olacak inşaAllah.
Çünkü dünya üzerinde insanın yaratıldığı günden bu güne kadar geçen tüm zamanlarda ki mücadeleler, savaşlar görünürde hangi toplumlar, milletler ve dinler arasında olursa olsun gerçekte Allah’ın safında ve Hak’kın yanında yer alan masumlar, mazlumlar, HAK’lılar ile Şeytanın ve Batıl’ın taraftarı olan zalimler, HAK’sızlar arasında yaşanmıştır.
Eğer siz insan olarak HAK ve BATIL sınıflandırması yaparken dünyevi değer yargılarınız, şeyhiniz, cemaatiniz, mezhebiniz, dininiz, kan bağınız, aşiretiniz, kavminiz, milliyetiniz vb “ filtrelere ve fitnelere ” göre karar verdiğiniz, söylem ve eylemlerinizin istikametini bu kriterlere göre belirlediğiniz anda farkında olmasanız da siz şeytanın/batılın HAK’sız bir askeri olarak savaşların en büyüğü olan hakkaniyetli ve adaletli ( objektiflik, masumiyet, kulluk, iman) olma savaşını en başında kaybetmişsiniz demektir.
Hali hazırda dünya üzerinde yaşayan insanların “ tavrını ve tarafını “ belirlerken yaptığı, ama göremediği, algılayamadığı en büyük eksikliği, hatası, işlediği en büyük suçu ve günahı da budur.
Bu nedenle, zahiri görünüşü Müslüman olduğu halde “söylemleri ve eylemleri“ Şeytani, kendisi kafir, münafık ve zalim olanlar ( Fetullah, M.İslamoğlu, C.Taslaman vb) ile dış görünüşü gayri Müslüm olduğu halde samimi söylemleri ve eylemleri Müminvari, adaletten ve Hak’tan yana, Hak’kın tarafında ( Rachel Corrie vb) olanların algıları ve beyinleri işgal edilmiş “ sıradan ve sürüden ” birisi olan insanlar tarafından doğru anlaşılması ve değerlendirilmesi mümkün değildir.
Sıradan İnsanların bu zayıf tarafını, yumuşak karnını bilen şeytan ve onun yeryüzünde ki hizmetçileri ve askerleri yaratıldığında “ Yeryüzü Halifesi “ olan Hz. Adem’in neslinin büyük bir bölümünü (Hz. Adem’in öz oğlu Kabil den başlamak üzere) Şeytanın kendisinde bulunan ve Allah’ın huzurundan kovulmasına sebep olan -- Haset,
-- Kibir,
-- Doyumsuzluk,
-- Tatminsizlik,
-- Ben/Ene,
-- Kendini Beğenme,
-- Üstünlük, Büyüklük, Uluhiyet/Tanrılık taslamak
Vb aldatmalarla (ilizyon ve büyü) önce insanın Eşrefi Mahlûkat olmasını sağlayan “haddini, acizliğini, yaratılma amacını ve özünü bilme“ ve “ İlahi Rıza “ hedefine giden doğru yoldan çıkartmış, daha sonra da insanın söylem, etki, tepki ve eylemlerini belirleyen algılarını ( hormonlar, burun, göz, kulak, muhakeme yeteneği ) sistemli ve düzenli olarak uyguladığı “ “Algı Operasyonları “ ile insan neslini cehennem yolculuğunda kendisine yol arkadaşı yapmıştır.
( Konuya kaldığımız yerden bir sonra ki yazımızda devam edeceğiz inşaallah…)
Abdullah BİR