Şeytanın yeryüzünde ki çocukları içimize soktuğu, koynumuzda beslediği yılanlar, hainler ve sözüm ona bizim mahallenin (!!!) makam ve şöhret düşkünü basiretsiz siyasileri, bürokratları, akademisyenleri, yazar-çizer takımı, STK başkanları/yönetimleri vb.nin vurdum duymazlığı, aymazlığı, azgınlığı, satılmışlığı, şerefsizliği ve ihaneti yüzünden önce Müslüman ve Muhafazakâr Türk Ailesi’ni sonra da Türk Milleti ve Devleti’ni parçalama, yok etme konusunda ciddi mesafe kat etti.
Özellikle 1988 yılında o günün muhafazakâr ANAP Hükümetinin gözdeleri olarak lanse edilen, bilinen ve şimdiki KADEMCİ, HAZAR DERNEĞİ vb sözde tesettürlü, Müslüman, gerçekte süslüman kadınların ve STK ların ilk atası olan Semra ÖZAL’ın fiili başkanlığını yaptığı PAPATYALAR’ın ANAP HÜKÜMETİ’ne yaptığı baskılar ile meclise getirilen ve akabinde de Milletvekillerinin bir kısmının beklentileri ve korkuları, “salla başını al maaşını” düşüncesinde ve inancındakilerin ise hiç okumadan, araştırmadan, bir kısmının ise kendilerine yüklenen HAİNLİK misyonu ve görevi gereği imzaladıkları “CEDAW” anlaşması ile daha önce en çok bir yıl olan, ancak bu anlaşmanın getirdiği zorunluluk nedeniyle yapılan yasal düzenleme ile süresiz hale getirilen nafaka Müslüman Türk Aile hayatına sıkılan ilk kuşundu.
O günden İstanbul Sözleşmesinin imzalandığı 2014 yılına kadar 26, bu güne kadar ise tamı tamına 31 yıl geçti.
Muhtemelen o zaman CEDAW sözleşmesini kabul eden, onaylayan Milletvekillerinin % 90 ı bugün mecliste, hatta hayatta dahi değiller.
Ama o gün bilerek veya bilmeden, küçük hesapları ve dünyalık beklentileri, korkuları yüzünden ŞER’re ve FELAKET’e giden kapıda ki kilidi kırmaları ve bununla da yetinmeyip bu milletin içine yerleştirilmiş hainleri tutsak eden kapıyı aralayarak, hatta ardına kadar açarak vatan hainlerinin rahatça içimize sızmalarına ve ellerini kollarını sallayarak bu vatana, millete ve devlete ihanet etmelerine, kolayca ve engelsiz bir şekilde hainlik yapmalarına devam etme gibi büyük bir felakete sebep olduklarını şu anda yeni yeni anlamaya başladı milletimiz.
Bu süreçte aynı basiretsiz ve hain yapı/zihniyet tarafından Müslüman Türk Erkeği de medya ve algı operasyonlarının gücü ile hem ahlaken hem de genetik olarak ve programlı bir şekilde bozulmaya başlandı.
Kendi anası, bacısı, aile bireyleri söz konusu olunca “KORUMACI” davranan, İslam’ın haram, Zina, günah, Allah görüyor bakışıyla yetişen, yetiştirilen o zamanların erkeklerin çoğunluğunun yüreğinde ve aklında olan " tanımasam da Müslüman kadınların namusu benim namusumdur, onlarda benim anam bacım sayılır" düşüncesi yavaş yavaş kaybolmaya, yok olmaya yüz tuttu.
Milletimizin bu temiz düşünceli erkeklerinin yerini “bir daha mı dünyaya geleceksin, ye iç, keyfine bak” türünde ki söylem ve dayatmalara ve “şan şöhret, para, lüks, rahat hayat, popüler kültür ve moda” gibi bir takım yöntemlere tav olan erkekler almaya başladı.
Daha dün mahallesinde ki kızı-kadını namusunu kendi bacısının-anasının namusu sayan, “kendim aç kalırım, taş taşırım ama karımı çoluğumu çocuğumu el güne, muhannete muhtaç etmem” diyen erkekler yaratılış kodları (programı, fıtratı) gereği görüntü, ses vb uyarıcılarla cinsel olarak uyarılan, tahrik ve taciz edilen, ZEVK PUTU’na köle yapılan bugünün “ben ne yaparsam zengin bir hatun bulsam ve parasını yesem veya şu kızı-kadını nasıl kafalasam, yatağa atsam” şeklinde ahlaksızca düşünen ve asalak hayatı yaşamayı amaç edinmiş şerefsiz erkeğe dönüşme anlamında hızlı ve aşağılık bir süreç yaşadı bu ülkenin Müslüman erkekleri.
Diğer taraftan aynı global yapı tarafından “SEN BİREYSİN, ÖZGÜRSÜN, İSTEDİĞİN GİBİ YAŞAYABİLİRSİN, KİMSE SANA KARIŞAMAZ” sözleriyle kandırılan, babasına, kocasına ve ağabeyine karşı ASİLEŞTİRİLEN kızların ve kadınların kendilerine engel olmaya, onları dış dünyanın tehlikelerine karşı korumaya çalışan ailede ki erkekleri psikolojik olarak tahrik, taciz etmesine, hatta öz babasına ve ağabeyine iftira etmelerine karşı erkek de kendisini taciz ve tahrik eden, iftira atan bu kadınlara karşı sahip olduğu en güçlü silahı KABA KUVVETİ kullanarak korumak istediğinde aile içerisinde kadın erkek çatışmasının çıkması kaçınılmaz oldu.
Yine aynı çete sahip olduğu para, medya ve siyasi güçle kadın erkek arasında ki bu çatışmayı GLOBAL DÜNYA DEVLETİ KURMA AMACI İÇİN görünürde kadınları korumak, erkekleri dizginlemek, gerçekte ise KENDİ DÜZENİNİ İNŞA ETMEK için kullandı.
Bütün bu yaşananlar kendiliğinden veya plansız bir şekilde mi oldu?
Elbette ki hayır.
Söz konusu bu cete bu süreci "Etki – Tepki – Reaksiyon - Son" formülünün bir tür zincirleme reaksiyon olarak sürekli kılmak adına kadınlarımızı fıtratlarından uzaklaştırmak, azdırmak için her türlü şerefsizliğe ve ahlaksızlığa destek oldu, hatta teşvik etti.
Global şeytani yapı bir taraftan dünyalık zevkleri ve ahlaksızlığı çağdaşlık olarak gösterirken diğer taraftan da algı operasyonları ve eğitim sistemi ile insanımızın “psikoljık ve biyolojik genetiğin”e müdahale ederek, hatta saldırarak erkeklerimizin ve kadınlarımızın karakterini bozdu, hem fıtri hem de biyolojik olarak bugün ki GDO lu, hibrit, arızalı, yani mutant neslin ortaya çıkmasını sağladı.
Global cete bu çalışmalarını daha rahat ve kolay yapmak için bizim mahallenin ekmek yediği kaba s..çan, sahibine nankörlük ve ihanet eden köpek karakterli siyasilerini, bürokratlarını, sözde aydınlarını, eğitimcilerini, toplum mühendislerini ve Müslüman STK larını önlerine attığı “makam sevdası, istikbal korkusu, şan-şöhret, para, kadın” vb kemiklerle oyaladı, kandırdı ve sonuç olarak derdi dünya olan “amaç rahat yaşamaksa hedefe ulaşmak için her şey mubahtır” şeklinde düşünen ve düşündüğü gibi de şerefsizce ve hayvani dürtülerle yaşayan bir kadın ve erkek profili oluştu.
“Dünya ile nikâhlanan insan mehir olarak dinini/imanını vermiştir”
Sözünün ne kadar doğru bir tespit olduğunu bizzat yaşayarak gördü insanımızın az bir bölümü. Büyük çoğunluk, özellikle de 25 yaş altı gençlik içinde debelendiği, debelendikçe daha çok çamura saplandığı “zevk, haz, keyif” bataklığının büyüklüğünün ve içinde bulundukları tehlikenin farkında bile değil.
Sonuç ve Çözüm:
Eğer kadınlar ve erkekler devletimiz ve sağlam kalan ailelerce yaratılış kodlarına, programına uygun bir şekilde yaşamak üzere yeniden formatlanmazlar, terbiye edilmezler, yetiştirilmezler ise ülkemizde ve dünya üzerinde bildiğimiz klasik yapıya sahip hiç bir ailenin, devletin yaşama şansı ve geleceği yok.
Ne demişti büyük Üstad Necip fazıl;
Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;
Evde cinayet, tramvay arabasında zina!
Cedaw, İstanbul Sözleşmesi, 6284 skm, süresiz nafaka, kadının beyanının mutlak gerçek kabul edilmesi vb yasalarla bu millete ve ümmete ne yapılmak istendiğini şimdi daha iyi anlarsınız inşallah.
Abdullah BİR