ÖN BİLGİLENDİRME:
Normalde bu günkü yazımda bir önceki yazının ikinci bölümünü sizlerle paylaşacaktım. Ancak insanların birçoğunun 2003 yılında Çin de Fransızlar tarafından üretilmiş Corona Virüs denilen laboratuvar ürünü bir tür mikrop yüzünden insanların can derdine düştüğü, düşürüldüğü içinde bulunduğumuz süreçte önceki yazıya devam etmenin doğru olmadığına karar verdim.
Aşağıda ki yazıyı sessiz bir yerde ve sakin bir kafa ile en az iki defa okumanızı rica ediyorum.
Panik Yapa Türkiye, Allah Var Gam Yok…
Aşağıdan sizlerle paylaştığım olay yaşanmış ve kaynağı net olan bir olaydır.
İnsan, yaratılış kodları (fıtratı) gereği ön yargıları, algıları ve beyninin özelliklerinden dolayı bu vb birçok olay yaşamış ve “daha önce var olduğu halde sonradan bir kaza veya benzeri bir sebepten dolayı kopmuş, kesilmiş, kısaca artık yerinde olmayan bir kolun, bacağın ağrıması” türü olayların bir kısmı bilimsel literatüre girmiştir.
“Normal birine kırk gün deli dersen o kişi kırk birinci gün delirir” sözü insan ırkı olarak tamda içinde bulunduğumuz ALGI VE KORKU OPERASYONU’nu anlatmak ve tarif etmek için en uygun ifade şekli.
Şimdi gelelim yaşanmış olaya…
1950’li yıllarda bir İngiliz şilebi Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür. Gemi demir attığı limanda yükünü boşalttıktan sonra, gemide çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye bakmak için şarapların taşındığı soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir gemici de, deponun kapısını dışardan kapatır.
Deponun kapısı içeriden açılmamaktadır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama sesini kimseye duyuramaz. Üzerinde taşıdığı çakı bıçağı ile deponun kapısını içerden açmaya çalışır, ama başaramaz. Boş gemi, yeni yükünü almak üzere tekrar Portekiz’e doğru yola çıkar.
Mahsur denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamadığı küçük çakısıyla, deponun çelikten duvarlarına kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturan, sonra yavaş yavaş öldürücü olan etkilerini, el ve ayaklarının nasıl hissizleştiğini, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını, acısını yazarak anlatır.
Gemi Portekiz’in başkenti Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve okudukları karşısında kaptanın kendisi de hayretten dona kalır.
Çünkü soğuk hava deposunun ısısı gemi Lizbon’dan ayrıldığı andan itibaren 19 C derecedir.
İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmak zorunda olduğu için, gemi yükünü boşalttıktan sonra deponun 18 C dereceye ayarlı soğutma sistemi zaten kapatılmış, hatta deponun soğutma sistemi kapatıldığı için yolculuk boyunca deponun sıcaklığı bir derece daha yükselmiş ve 19 C derece oluştur.
Yani kendisini soğuk hava deposunda olduğuna şartlandıran denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı, donacağına inandığı için ve bu inancından dolayı donmanın biyolojik semptomlarını ( bedensel-biyolojik etkilerini) yaşadığına inandığı için ölmüştür.
(Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)
Diğer taraftan;
Bilimsel araştırmalar “İnsanların belli bir süre içinde bulundukları Paniğin başka hiçbir sebep yokken insanın bağışıklık sistemini % 50 zayıflatan bir etkisi olduğunu” kanıtlamıştır.
Özetle;
Kıvamında hissedilen korku çoğu zaman iyidir, sizi hayatta tutar. Ancak aşırı ve uzun süreli panik her zaman kötü sonuçlar verir. İnsanların farkında olmadan kendisine zulmeden, kötülük yapan zalimlerin ve katillerini merhametine sığınmasına sebep olur.
Tıpkı STALİN VE TÜYLERİ YOLUNMUŞ TAVUK * olayında olduğu gibi.
Sonuç Olarak;
İnsan boş kaldığı, kendisini amaçsız hissettiği, alışa geldiği düzenin ani bir şekilde bozulduğu, ortadan kalktığı anlarda zihnine ( algı operasyonlarına) en kolay yenildiği anlardır.
İçinde bulunduğumuz karantina veya ev hapsi sürecinde sürekli olarak canınızın sıkıldığını düşünmek, Corona Virüsüne dair haberleri takip ederek olası felaket senaryolarına kafa yormak, sosyal medyadaki komplo teorileri ve asılsız haberler ile paranoyak haline gelmek yerine zihninizi oyalayacak, sizi düşünsel ve bedeni manada meşgul edecek, biyolojik olarak biraz yoracak işler ile meşgul olmak, paket ve hazır gıdalardan uzak durmak, ikanlar dahilinde doğal ve sağlıklı beslenmek kendilerini Tanrı zanneden ve bu Corona Virüs denilen belayı üreterek başımıza bela eden zalimlerinin insan ırkı üzerinde ki planlarını bozacaktır.
Unutmayınız ki;
Bizler Müslümanız ve ALLAH VAR SIKINTI YOK…