Tıp Dili Bizim Neyimiz Olur?

Memiş OKUYUCU

23-09-2020 06:21

Ülkemizde Avrupai tarzda eğitim-öğretim yapan ilk Tıp Mektebi 14 Mart 1827’ de kuruldu. İlk kuruluşundan itibaren kırk yıl süre ile Fransızca tedrisat yaptıktan sonra 1867’de Türkçe öğretime geçildi.

Tıbbiye, ülkemizin ilmi geleneği en eski kurumlarından biridir. İlk açılanı askeri tıbbiye olduğu için tıp literatüründe askeri terimler de bulunmaktadır. Bütün tıp dünyasının varlık nedeni ve varlık hedefi sağlığına kavuşmayı/kavuşturmayı ifade için kullanılan  ‘iyileşmek/iyileşti/iyi diye bir kavram vardır. İşte bu kavramın karşılığı olarak hastanelerden iyileşerek ayrılanları anlatmak için dilimize yerleşmiş olan ‘taburcu olmak’ da askeri tıbbiyeden günümüze miras kalmış bir deyimdir. 

Bu kısa girişten sonra asıl sorumuza gelelim.

Tıp dilinde bu gidiş nereye?

İlaçların tanıtım yazıları dâhil tıp dilinin geldiği durumu gördükçe, bu soruyu sormak zorunda hissettim.

Gidişat, bizi sormaya ve sorgulamaya itmekte.

Tıp, bizim köklü bilim kollarımızdan biridir. Birikimi ve geleneği en eski bir bilim alanımız. Ancak bu durum tıp dilinde de  aynı birikimi muhafaza edip, geliştirdiğimiz anlamına gelmemekte. Tıbbın kelime ve kavramları nerede ise bütünüyle latince ve ingilizce halleri ile kullanılmaya doğru gidiyor.

Adını tam ve doğru olarak koymak gerekirse tıp dili, dilimiz olmaktan çıkmak üzere.

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkede, hiçbir bilim dalında o bilim dalının literatürü tümüyle başka dillerin kelime ve kavramları ile kurul/a/maz. Bu duruma o ülkenin hafızası da, bilgisi asla müsade etmez. Olsa olsa böyle bir uygulamaya ancak sömürge ülkelerinde rastlanabilir.

Kavramlar hakikatleri kavrama aygıtlarımızdır. Dünyayı kavramlarla anlar ve anlamlandırırız. Pekâlâ, bize tıbbın hakikatlerini, anlam ve anlama alanını anlatan kavramlar ne durumda?

Nerede ise kapı duvar.

Günümüze gelene kadar özellikle son asırda binlerce kelime ve kavram  tıp lisanından çıkarılmış durumda.

Halbuki bizim kuraklığa değil berekete, sığlığa değil zenginliğe, azlığa değil çokluğa ihtiyacımız var. Fazla kelime ve kavram demek, zengin düşünme ve kavrayış alanı demektir.
 

Bir taraftan yeni kavramlar üretirken, diğer yandan da mevcudu muhafaza etsek. Böylelikle hem lisanımıza hem de kültürümüze ve irfanımıza pek büyük bir hizmet yapmış olacağız.

Bu arada ülkemizdeki tıbbiyenin kuruluş yıllarında oluşturulmuş bir tıp literatürü bulunduğunu da belirtelim.

Kelime ve kavramlaştırmalarımızı kendi kültür ve irfanımıza dayanarak yapmanın yollarını aramalıyız.

Var olan kavramlarımızın mümkün olanlarını,  kazanabileceklerimizi, dilimize kazandırmalıyız. Böylelikle düşünce, anlama ve muhakeme alanımızı Türkçe'mizin zenginlikleri ile geliştirmeye bir güzel katkı yapmış oluruz.


Bu yolla hem geçmişle, hem de gelecekle köprü kurulmuş olacaktır.
Tıp dilinin gittikçe ve tümüyle başka dil ve kavramlarla kurulması, cemiyetle anlam ve anlama ilişkisini zayıflatmakta.
Ortalama insanlarımız artık ilaçların içinden çıkan tanıtım yazıları ile anlam ilişkisi kuramaz durumda. Nerede ise tercüman gerekiyor.
Cemiyetten ayrıştırılarak sanki sadece mütehassısların anlayabildiği bir tıp dili oluşturulmuş durumda.


Şu başlık geçenlerde bir Ortopedi Klinik şefi hocanın danışmanlığını yaptığı Tıp Doktora programının sunumundan alındı:

‘’Kas-iskelet Sistemi ve Rejeneratif Tıp Doktora programı sunumu: Eklem Kıkırdak Hasarlarının Tedavisinde Mezenkimal Kök Hücre İle Kombine Olarak Termojel Skafold Uygulaması” ve “Hayvan Modelleri Üzerinde Oluşturulan Menisküs Defektlerinin Biyo-Uyumlu Bir Jel Kullanılarak Onarılması”

Gördüğünüz gibi dilimize de dimağımıza da oldukça uzak, cemiyetimizle anlam ilişkisi hemen hemen kalmayan bir literatür.

 

Hekimlerimize ve Türkçe’yi seven herkese bir ses olsun. Ülkeme bir seda kalsın diye. Tarihe bir not düşmek üzere yazıyorum.

Tıp alanımızda tabii ki yeni kavramlaştırmalar olacak. Yeni yeni kavramlar üretilecek. Burası tamam.

Ancak tıp adamlarımız, tıp lisanımıza klasik sistemimizdeki literatürü de ekleseler. Semptom yerine, belirti deseler, araz deseler. Pandemi yerine salgın deseler, kıran deseler...

Bir zamanlar nisaiye vardı, asabiye vardı, bevliye vardı, cildiye vardı, dahiliye vardı, hariciye vardı. Bütün bu kavramlara hiç yokmuş muamelesi yapmak yerine bir kısmını kullansalar.

Teşhisi, tedaviyi unutmasalar. Böylelikle bedenimiz, kültürümüz,  irfanımız ve  ruhumuz da   şifa bulsa!. Deva bulsa.


Tıp hocalarımızın da her vatandaş gibi ülke ve millet sevdası elbette bütün Türkiye’nin malumu. Son korona salgını ile meslekî şecaat ve liyakatlerini de bir kez daha bütün âleme ispat ettiler. Bu durum bütün âleme malum oldu. Malumu ilama lüzum yok.

Tıp Hocalarımızın bir borcu da ana dilimize sahip çıkmaktır.

Ey ehibba, etıbba ve cümle ehli vatan!

Artık sormak zorundayız.

Sahi hekimler bizim ama şu tıp dili bizim neyimiz  olur?

‘Ayrı düştük vatanımızın tıp dilinden’ türküsü söylemeyelim.

Dilimiz ses bayrağımızdır. Anavatanımızdır. Bize düşen geliştirmek, yukarılara taşımaktır.

Bir tek Türkiye’miz var. Bir tek Türkçemiz var. Hep beraber sahip çıkalım.

Sağlıcakla kalın.

DİĞER YAZILARI Yeni Müfredat Taslağı Nasıl Bir Model Sunuyor? 01-01-1970 03:00 Eğitim ve Maneviyat 01-01-1970 03:00 Maarif Muhiti, Eğitim Modeli 01-01-1970 03:00 Maarifin Türkçesi 01-01-1970 03:00 Millî Eğitim Şûrası Üzerine 01-01-1970 03:00 Hârezmî Eğitim Modeli 01-01-1970 03:00 Ankara’da Bir Eğitim ‘Ada’sı 01-01-1970 03:00 Bir Fikir Adamı Ali Fuad Başgil 01-01-1970 03:00 Türkiye'de Şehirli Dindarlık 01-01-1970 03:00 Doğunun Yedinci Adami: Mehmet S. Aydin 01-01-1970 03:00 Istiklal Marşi Ve Akif’in Öğretmenliği 01-01-1970 03:00 Türkiye’de Bir Üniversiteye Rektör Olmak 01-01-1970 03:00 Eskimeyen Zaman Efendisi: Ali Fuad Başgil 01-01-1970 03:00 Tarihe İz : Muallim Mahir İz 01-01-1970 03:00 Eskimeyen Zaman Efendisi: Ali Fuad Başgil 01-01-1970 03:00 Kalpten Gelen Bir Söz 01-01-1970 03:00 Maarif Televizyonu 01-01-1970 03:00 Muallim 01-01-1970 03:00 Bir Maarif Adami Olarak Mustafa Öcal 01-01-1970 03:00 Boğazköprü’de Yanaşık Düzen Ya Da Bir Fasl-I Cenaze 01-01-1970 03:00 Eğitimin Ele Alinacak Yani 01-01-1970 03:00 Dünyanin Sahili Selameti: Kalkınmış Türkiye 01-01-1970 03:00 Evvel Giden Ahbaba Selam Olsun 01-01-1970 03:00 Üniversiteler Türkiye’ye Ne Zaman Yetişir? 01-01-1970 03:00 Vakar Abidemiz: Ayasofya Camii 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin Temel Eğitim Meselesi: Meslekî Eğitim 01-01-1970 03:00 Geleceğin Meslekî Eğitimi: Büyük Türkiye 01-01-1970 03:00 Meslekî Eğitim Üniversitesi 01-01-1970 03:00 Mütehassis Olmayan ‘Eğitim Uzmani’ Olur Mu? 01-01-1970 03:00 Kıran Günlerinde Meşk Ve İçe Yolculuğumuz 01-01-1970 03:00 Yeni Bir Sistem Ve ‘Yenilmişlerin’ Düzeni 01-01-1970 03:00 Bir Dönüştürme Projesi: Köy Enstitüleri – 2 01-01-1970 03:00 Bir Dönüştürme Projesi Köy Enstitüleri 01-01-1970 03:00 Ederini Tüketen Düzen Ve Biz 01-01-1970 03:00 Akif’in Türkiyesi, Türkiye’nin Akif’i 01-01-1970 03:00 Yüzümüzü Ak Edecek Bir Söz 01-01-1970 03:00 Üreten Nesil Çağı Yönetir 01-01-1970 03:00 Kalbinin Dili Olmayan Şair: Akif 01-01-1970 03:00 Münevver Ya Da Çınlayan Nağme Olmak 01-01-1970 03:00 Tuba Ağaci, Bambu Ağaci 01-01-1970 03:00 Tarihin Inkilap Etmesi 01-01-1970 03:00 Geleceğin Dünyasi 01-01-1970 03:00 Gelişler Ve Geri Gidişler 01-01-1970 03:00 Hak Temelli Bir Reforma Doğru 01-01-1970 03:00 Söylesem Tesiri Yok, Sussam… 01-01-1970 03:00 Maarif reformu neden şart? 01-01-1970 03:00 Yazmak Ve Yazarak Yaşamak 01-01-1970 03:00 İlim iktidarı, memleketin imarıdır! 01-01-1970 03:00 Maarifin ahlâkı var mı? 01-01-1970 03:00 Maarifin örfü yok Orff’u var! 01-01-1970 03:00 Eğitimde Dezavantajlı Gruplar Ve Maarifin Adaleti 01-01-1970 03:00 Dört çeker, ne kadar çeker! 01-01-1970 03:00 O şehre varmaz isek! 01-01-1970 03:00 Durduramayacaksınız! 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin Yurt dışı Öğrenci Perspektifi 01-01-1970 03:00 FETÖ’nün Eğitim Boyutu 01-01-1970 03:00 Maarifimize Çankırı Modeli 01-01-1970 03:00 Utangaç Sunumlu ‘Zoraki Ve İstendik’ İnsan 01-01-1970 03:00 Maarif nedir? 01-01-1970 03:00 Seçimin galibi: eğitim sistemidir! 01-01-1970 03:00 Eğitimi Terbiye Etmek 01-01-1970 03:00 Ecnebi memleketlere öğrenci gönderme meselemiz! 01-01-1970 03:00