Milli Eğitim Bakanlığının Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla oluşturduğu taslak müfredat çalışmasını yayınlandı.
Bu taslağı üç bölüm olarak anlamak gerekiyor. Bakana sunulan ilk bölümde kuvvetli bir milli manevi değerler vurgusu yapılmakta. Türkçe de atıf olarak yükseltilmiş durumda.
İkinci bölüm ise müfredatın kendisi. Bu kısım ise kullanılan dil olarak Eğitim Fakültelerinden gelen hocaların elinden çıkma olduğu kullanılan dilden anlaşılmakta. Müfredat kısmı tümüyle Eğitim Fakültelerinin tasnif, teori ve metodolojisiyle yapılandırılmış. Ayrıca daraltılmış ve son kırk elli seneye hitap eden kelime haznesi ve düşük profilli Türkçesi hemen göze çarpmakta.
Müfredatın asıl uygulama alanı ise ders kitapları olacaktır. Ders kitapları nasıl yazılacak? Hangi dille kaleme alınacak. Kimler tarafından ne tür bir öz ve ülke kimliği ilişkisi meydana getirerek yazılacak? İşin bu tarafı ders kitapları henüz yazılıp ortaya çıkmadığı için şimdilik boşlukta.
Fen Bilimleri Müfredatı Deist, Ateist Muhtevasını Koruyor
Fen bilimleri dersleri; fen bilgisi, fizik, kimya, biyoloji, tarih ve coğrafya dersleri ki tüm öğretim sisteminde bu dersler haftalık ders sayısının yarıdan fazlasını meydana getirir. Cenabı Allah’ın alemlerin ve insanın yaratılışındaki varlığını örten tanımlamalar muhtevada devam ediyor. Bu derslerin seküler, pozitivist anlatım karakter korunmuş. Oysa Amerika’da Arizona Üniversitesinde 2014 yılında yayınlanan Post Materyalist Manifesto ile bugünkü pozitivist bakış ile evrenin açıklanamadığı dünyaya duyuruldu. Evrenin bir yaratıcısının olduğu, bir yazılımının olduğu, çalıştıran bir güç olduğu ortaya konulmuş durumda. Batıda Allah’ın varlığına doğru bilim üzerinden adım adım bir yürüyüş başlamışken bizdeki müfredatın ‘’ateizmini’’ anlamak mümkün değil.
Din Eğitimi Fıtri Bir İhtiyaçtır
Anasınıflarında itibaren bir kimlik, benlik inşasıyla Cenab-ı Allah’ın varlığı ve birliği, Hazreti Muhammed’in onun peygamberi olduğu çocukların Müslüman kimliğini bir şuur haline getirecek şekilde müfredat ve ders kitaplarına işlemek gerekiyor. Bir aidiyet olarak ülke kimliği ve vatandaş kimliğinin de aidiyet ve mensubiyet bağlarını kuvvetlendirecek şekilde işlenmesi müfredat ve ders kitaplarına işlenmesi şart olan bir pedagoji ve ülke gerçeğidir. Bugün yapılan bir araştırmada liselilerin % 70’inin yurt dışına gitmek istediğini öğreniyoruz. Aidiyet ve mensubiyet bağlarının zayıflamasından kaynaklı bir durumun sonucu bu hal. Din eğitimi insan olmanın ve fıtratın gerektirdiği biri ihtiyaçtır. Neslimizin Müslüman kimliğini, Türk kimliğini ve Türkiye kimliğini şahsiyet eğitimi olarak seviyelerine göre her eğitim kademesine yayılan ağırlıklarla vermek gerekiyor.
Ortaya Karışıklı Müfredat Olur mu?
Etrafından, arkasından, önünden ya da bir tarafından tutularak bir şey tarif edilmeye çalışılıyor ama ne?
Daha doğru bir deyişle bir şeyler mi gözden kaçırılıyor acaba?
Yahut bu taslak Türk milletinin ruh, düşünce ve beden ihtiyaçlarını tarif edilebilir mi?
Bir başka açıdan konuya yaklaşacak olursak bu taslağın ve yazarlarının Türkiye’nin geçmişini ve geleceğini okuyup yazabilecek bir medeniyet tasavvurları olmadığı ya da düşük profilli bir dil kullanıldığı anlaşılmakta.
Bu program taslağı düpedüz aslanı havuç ve çubukla terbiye eden tavşan terbiyecisine teslim edip, aslanı kediye boğdurmak demektir.
Milli şuur, milli tarih, milli kimlik bugünkü neslin en çok ihtiyaç duydukları alanlar.
Bu topraklara, bu güzelim ülkeye, kültürümüze, kimliğimize ve medeniyetimize dair aidiyet ve mensubiyet duygusu gittikçe zayıflamakta. Talebeye şahsiyet kazandırma,
Taslakta büyük ölçüde bugünkü eğitim Fakültelerinin dil ve terminolojisi hakim. Bugünkü eğitim çıkmazının hem Türkçe hem de eğitim metot ve teorileri bakımından bir numaralı sorumlusu Eğitim Fakülteleri.
Yarayı Açandan Tedavi Beklemek Çok Abes.
Teklifin dilini görünce üniversite kapısında barajı geçemeyen 1 milyon öğrenci sayısının önümüzdeki senelerde 2 milyona çıkmaması için artık hiç bir engel kalmadı demektir düşüncesi beni kapladı. Programı baştan sona incelediğimizde Türkçesi yerlerde sürünüyor. Tez ve öneriler öteden beri bilinen ‘’istendikli’’ ‘’zorakili’’ bir kuraklaştırılmış dil olduğu hemen göze çarpmakta.
O da eğitim Fakültelerinin 3. sınıf müfredatını andırmakta.
Taslak metinden seçtiğim bazı kelimeleri buraya aldım.
”Öğrencilerin bütüncül gelişimleri”, ”Bağlam temelli öğrenme” ”Proje temelli öğrenme” ”İş birlikli öğrenme’’ ”bütünleşik beceriler”, ”çok boyutlu zihinsel süreçler” vs. vs.
Kanaatim odur ki bizim MEB, Uluslararası kuruluşların çizdiği çerçevenin dışına çıkamıyor ya da çıkmıyor. Tek bir şey kalıyor geriye. Eğitim Fakülteleri MEB’i teslim aldı.
İhtiyaç ve Çözüm:
21. yüzyıl yeterlilikleri demek Amerikan rüya ve sömürü düzeninin tahkimine tuğla taşımak demektir. Adı Türkiye Yüzyılı olan programın muhtevası da Türkiye yeterlilikleri olmalıdır. Kanaatimizce Türkiye’nin entelektüel kapasitesi bu alanın içini doldurmaya yeterlidir. Halen oldukça güçlü bir kültür kimliğimiz mevcut.
Nesillerimiz için acil ihtiyaç olan ve Türkiye’ye çağ atlatacak olan müfredatta beş alan:
1-Din/İslam alanında bir aidiyet inşa etmeliyiz.
2-Kültür, tarih ve medeniyet/Türklük kimliği alanında bir aidiyet/mensubiyet kuvvetlendirilmeli, geliştirilmeli.
3- Türkiye kimliği(bayrak, vatan, asker, coğrafya, ülke) alanında bir aidiyet/mensubiyet daha yükseltilmeli
4-Aklâki çerçeve.
5- Ruh. Çalışma, dayanışma, yenilik, sistem ve metot barındıran; bir ayağı milli bir ayağı küresel olan bir ruh kazandırmalı.
Sağlıcakla kalın.