Türkiye’nin ve dünyanın mevcut eğitim sistemlerini, iki kanatlı hale getirip kendi potansiyellerini orta koyabilecek metodik çabalar her zaman ilgi görmekte.
Doktora çalışmaları için bulunduğu Kanada’da sancı haline getirdiği medeniyet paradigmasına yol açma çabaları bu çalışmanın teorik temelleri geliştirmesini sağlamış.
Bahreynli yazar Zehra Ez- Zire’nin Eğitim ve Maneviyat isimli çalışmasından söz ediyorum.
Elbette sancısı derinden duyulan şeylerin doğumu gerçekleştirilebilir!. Kendi kök ve medeniyetinin insiyaklarıyla/iç çabalarıyla harekete geçmiş yazarımız. Önce mevcut eğitim sistemini felsefi ve ilmi usüllerle analitik bir zihinle anlama ve anlamlandırmalara tabi tutmuş. Özellikle eğitim sahasında egemen iki görüş olan pozitivist paradigmayı ve yorumcu/inşacı paradigmayı detaylı şekilde tahlil etmiş. Tespit ve teşhislerini kendi medeniyet penceresinden de değerlerle mukayeseli bir şekilde ortaya koymuş. Yaşadığı diyalektik sancılar, zihin ve yol açıcı bir çalışmanın ortaya çıkmasını sağlamış. Eserde belirlenen bazı görüşler, günümüzde gerçek anlamda yol gösterici niteliğe büründürülmüş. Eğitimin esasları pek çok yönü ile ele alınıp inceltilerek idraklere çıkış pencereleri açılmış. İnsanlığın geleceğine açılan eğitim pencerelerinden kuvvetli bir umut ışığı yakılmış. Eğitimin araçsallaştırıldığı, insanın ve ailenin tarihindeki en büyük bunalımının yaşatıldığı bir çağda bu çalışmalar gerçek anlamda nefes aldırıcı nitelikte. Hakikate pencere açabilmek için insanın iki kanadının birden harekete geçirilmesi demek bu durum.
Eğitim konusunda dominant gerçekliği savunan pozitivist paradigmanın ve pek çok gerçeklik olabileceğini öne süren yorumcu paradigmanın ortak bir noktası var. O da insanı ve hayatını bu dünya ile sınırlı tutmaları. Bu dünya ile sınırlı bir insana yüklenen anlam çehre ve muhteva olarak farklılaşarak, cılız bir iradeye büründürülmekte. Böyle bir insan tanımın en özet noktası, bütün kaynakları tüketmeye yönelen bir insan tasavvurunu esas almasında yatmakta. Bizim insan tasavvurumuzda ve eğitim paradigmamızda insan sorumluluk ve iradesiyle birlikte bir tercihe muhataptır. Yani insan iradesinin yanında ihtiyarı ile kendisini yükselten bir değer kazanmakta. Bu tercihin temelinde insanın faniliği ve ahiret bilinci yatar.
Tevhit teklik ve birlik, diyalektik ise zıt fikirlerin bulunduğu bir çatışma alanını anlatır. Biz Müslümanlar olarak ölçülerimizin esası hayatın bugününü içine alan, ahiret hayatını hatırlamalarımızın parçası haline getirecek bir çerçeveye dayanmakta. Bu dünya da maddi ve manevi sahip olduğumuz her şeyi lütuf/Latif çerçevesine dayanır. Bu dünya hayatı, maksatlı bir yolculuk ve ürün, eser ve yaşayışa dayalı çabaları içine alan ‘’ekin tarlası’’ mahiyetindedir.
Bugün için yeryüzündeki eğitim kurumları insanı sadece akıl sahibi varlıklara indirgemiş durumda. Bu nedenle aklî yetenekleri gelişmiş ama manevi yönden zayıf ve kifayetsiz insanlar yetiştirmekteler. Buradaki asıl mesele insandaki manevi yön ihmal edildiği için öğrenciler iç benlikleriyle manevi bağ kuramamaktadırlar. Temel eğitim meselemiz bu iki alanla birlikte bir bütünlük oluşturamamaktan muzdariptir.
Bu bağlantısızlığı bir çeşit beden ile zihin arasında bağ kuramamak olarak da anlayabiliriz.
Maneviyat derindeki bir iç idrak iken, dini ritüeller bunun bir tezahürüdür. İlahi emirlere uygun ibadetlerini yerine getirmek günümüz kadınlarına ve erkeklerine toplum içinde kendi kurallarına göre yaşayabilmesi için gerekli araçları sağlar. Bu anlamdaki kadındaki maneviyat onur, güç, şefkat ve nezaket; erkekteki maneviyat ise vakar ve ahlak ile eş değer görülebilir.
Maneviyat insanın içinde yaptığı bir yolculuktur. İçte, sessiz ve sezgilerinden ilhama dayalıdır. Maneviyat yanında bir kadın için mahremiyet barındırır. Mahremiyet kadının ve erkeğin meselesine kendi içinde çözüm üretmesidir. Birey, kadın olsun erkek olsun meselesini ifşa etmez. Psikoterapist ya da başka birinden yardım alarak değil çözümünü kendisi üretendir. Bireyleşme bizim kişilik inşa sürecimizin en önemli temelidir. Derdini Allah’a açandır. Ondan yardım dileyen. Fert Allah’tan ister. Allah’a yakarır ve dua eder. Yalınızca ondan niyaz eder.
Eğitimimizde bilgi(ilim) ve eylem (amel) uyumluluk ister. Bir senkronizasyon gerekir. Bu da ‘’binanın tuğlaları’’ mesabesinde empati kurdurabilecek fikriyat inşa etmekle mümkün olabilir. Bunun için de iyilik, yardım ve dayanışma duygusunu birlikte inşa etmek gerekir. Cemiyetini ve insanlığı iç dünyasında duyduracak bir duygu olmalı.
Bunun için öğrenciye önce empatiyi sonra da ‘’ötekine’’ kendini iyi hissettirecek bir dili benimsetmeli. Stuart Mill empatiyi, ‘’kişinin kendinden farklı bir zihni anlama ve diğerlerinin hislerine dalabilme becerisi’’ olarak tarif eder.