Maarifin Türkçesi

Memiş OKUYUCU

30-12-2022 11:35

Kelimelerin kelimelerden ibaret olmadığını yazılı metin okumalarında ve  metin çevirilerinde çok daha iyi anlayabilmekteyiz. Sınavlarda bu işin iyi bir göstergesi olabilmekte. Konuya aynı cepheden ya da aynı başlıklardan değil de biraz daha farklı başlıklardan girmek istiyorum: Kelime haznesi.

 

Aynı meramı farklı kavramlarla ifade zenginliği aslında düşüncede bir genişlik ve derinlik sağlar. Kelime hazinesi, kelime kadrosu, söz varlığı ya da Fransızca söyleyişi ile vokabüler. Yani bir dilde kullanılan kelimelerin sayı miktarını anlatan kavramların bütünü. Tabii bunların sadece kelime haznesinin kelime haznesinden ibaret olmadığını ifade için Yılmaz Özakpınar hocanın bir sözü ile konuya giriş yapmak istiyorum. ‘’Kelimeler hakikatleri anlama aygıtlarımızdır’’ diyor Hoca. Allah uzun ömür versin herhalde 90’lı yaşlarına geldi şimdilerde. Biz kendi hakikatlerimizi eğer kelimeler üzerinden anlayıp çocuklarımıza medeniyet mirasımızı aktaracak kelime hazinesi oluşturacaksak önce kelime hazinesini ya da kelimelerimizi kavramlarımızı kavrayacak bir zihin inşa etmemiz gerekiyor.

 

Yıllar yılı maarifimiz üzerine bir zihin ve fikir çabası ortaya koyduğumuz için bizi tanıyan pek çok dost ortamına girdiğimizde ‘’maarifimiz’’ diye bir hitapla karşılanmaktayız pek çok zamanlarda. Demek ki önce anlam ve anlama alanımızı inşa etmemiz gerekiyor. Bunu anlatırken de maarifimizdeki iki temel soruna göz atmamı gerekiyor: Biri millilik, biri eğitim.

 

Bunu izaha da şuradan başlamamız uygun olur kanaatindeyiz. Bizim ilköğretimde 1968 ilkokul programı birey temellidir. Bu birey cemiyet temelli değil atomize bireydir. Program Ford vakfınca finanse edilmiş. Hazırlığı 13 yıl kadar sürmüş, 1955 yılından başlayıp 1968’de, en son sonuç bildirgesi Viyana’da ilan edilmiş bir çalışmadır. 

 

lkokul programı demek insan modelinizin, insan idealinizin tasavvur edilmesi demektir. Şu an ki ilkokul programının özü bugünkü pragmatik dünyaya egemen Amerikan felsefesinin bizde de uygulanmasına dayanır. Bugünkü o felsefenin uzantılarını ifade eder bu program. 

 

Biz insan modelimizin kelime haznesi hedefi üzerinde durmak istiyoruz. Bu noktaya gelirken tabii ki şu an İlköğretimde, ortaöğretimde ve üniversitelerimizde ortalama kullanılan kelime kadrosu ya da kelime hazinesine dair ulaştığımız bilgileri paylaşalım. 

 

Ama ondan önce bunun evvelini anlatmak istiyorum. Bir başka araştırma sonucu elime ulaştı, o da şu: Fuzuli’nin şiirlerinde kullandığı kelime sayısı 18.000. Oradan 100 küsür yıl öncesine geliyoruz, Ahmet Mithat Efendi’nin kitaplarında kullandığı kelime sayısı 13.000. Peyami Safa’nın kitaplarında kullandığı farklı kelime sayısı 6700. Oradan günümüze doğru bir yazar Yaşar Kemal’in kitaplarında kullandığı kelime sayısı 2700-2800 civarında ve günümüze geldiğimizde de oradan da günümüze gelip ders kitaplarının durumunu ifade edeceğiz. Ama bu nasıl inşa olmuş batıda anasınıfının hedefi, mesela İngiltere-Almanya örneğinde 2000 kelime. İlköğretimde 7000, ortaöğretimde 5000 şeklinde ve olgun bir bireyin kazanması ya da öğrenmesi gereken kelime sayısı 20.000 şeklinde belirtilmiş.

 

Bizim önce kendi hakikatimizi kavrayabilmek için kendi hakikatimizle örülü bir kelimeler dünyası inşa etmemiz gerekiyor. Bunun içinde İmam Gazali’nin ifadesiyle kendisiyle ‘’mevki makam’’ elde edilen bir ilim anlayışını değil, hakikate götüren ilim anlayışını egemen kılmak gerekiyor.  Bunun için neslimizin inşasına, önce Milli Eğitimin felsefesinden başlamamız icap etmektedir. Burada konunun başta felsefesi olmak üzere pek çok yönden bakmak gerekiyor.

 

İngiliz eğitim sisteminin, onların tarih ve felsefesine dayanan bir milli felsefesi var. İçinde John Locke ve tecrübî felsefe olan, Şekspir olan bir İngiliz eğitim felsefesi var. Alman eğitim felsefesini incelediğinizde oranın felsefesinde Emanuel Kant var. Fransızlarda Dekart ve Kartezyen felsefe olan bir eğitim felsefesi hakim durumda.

 

Biz millilik  ve eğitim olarak ele alalım. Bizim eğitim sistemimizin bir milli felsefesi bulunmamakta. Yani burada insan idealimizi tasavvur ettiğimiz, nasıl bir insan, her kademede kaç kelime ile konuşan insan sorularına cevap oluşturabildiğimiz bir eğitim modeli oluşturmamız gerekiyor. Bunun içinde kendi kimliğimizi nasıl inşa edeceğimize, hangi kavramlarla inşa edeceğimize dair suallerin de cevaplandığı bir insan ideali oluşturmak gerekiyor. 

 

Görüldüğü gibi birinci meselemiz bir milli eğitim felsefesi inşa etmek. Ondan sonra onun üzerine kelime ve kavramlarımız inşa etmek. Burada şunu belirtmek istiyorum: Ortalama araştırmalara göre bizim ilköğretim sistemimizdeki kelime kadrosu ya da kelime haznesi 1000-1500 kelimeden müteşekkil. Bunun da %10’u günlük hayatta ancak kullanılabildiğini varsayalım, yani 100 -150 kelime ile konuşuyor bir öğrenci.

 

Ortaöğretimde 1.500-2000 bunun yüzde 10’unu ancak kullanabildiğini kabul edecek olursak, 150-200. Üniversitelerimizde kullanılan kelime sayısı dikkat buyurulsun 3.000. Bunun da %10’unu kullanabildiğimizi varsayacak olursak 300 kelime ile 250 kelime ile çocuklarımız gündelik hayatlarını sürdürüyorlar. Birincisi bu tespiti yaptıktan sonra eğitim ve felsefe tanımdan işe başlamamız gerekiyor. Türkiye’de şu anda öğretmen yetiştiren kaynak olarak 100 kadar  Eğitim Fakültesi var.  Bunların tamamında öğretmenliğin daha ilk senesinden itibaren yıllardan beri öğretilen, yıllardan beri tekrar edilen bir tanım var, “zoraki ve istendik tavır değişikliği”  Kimi nasıl ‘’zoraki’’ eğitime tabi tutuyorsunuz? Sistemden önce tanımın kendisi terbiyeye muhtaç. Bir terbiye sistemi düşünün insanına zoraki bir tavır değişikliğini reva görmekte.

 

Bir kere bizim eğitim sistemimizin terbiyeye ve terbiye edilmeye ihtiyacı var. Felsefesinden başlayarak tanım ve tarihinden başlayarak yeni baştan yapılandırılmalı. Bir diğer nokta da bizim ders kitaplarımızın yazımında durum kilitlenmiş vaziyette. 

 

Bir dil iki temel alandan teşekkül eder. Birincisi yazılı anlatım. Ders kitaplarındaki bu alan büyük ölçüde  eğitim fakültelerinden yetişen kadrolarca hazırlanıyor. Burada zikredilmesi gereken bir başka husus daha var. Dilimizde bir de sözlü anlatım diye bir başka geniş alan var. Kısaca söz edelim.

 

Bizim düğünümüz var, derneğimiz var, akademik ortamlarımız var,  cenazemiz var, dergahımız var,  cemiyetimiz var ve bunların her birinin bir dili var. Askerliğimizin kendine mahsus bir dili var. En son seyirlik olarak gittiğim maç 1985 yılında Denizlispor-Fenerbahçe maçı idi. Ayrı bir dünya var orada, ayrı bir jargon var, ayrı bir kelime kadrosu var. Statlara gidiyorsunuz ya da kahvehanede ayrı bir kelime kadrosu, berbere gidiyorsunuz ayrı bir kelimeler dünyası var. Şu kadarını söyleyelim. Bizim çocuklarımız günlük hayattaki konuşma dilinin tamamına yakınından habersiz durumda. Çünkü bu konuşma dili ders kitaplarına asla yansımıyor. Ders kitaplarımız konuşma dilinin hiçbir kısmına yer vermiyor.

 

Bu salgın döneminde şunu gördüm, çocuklarımız okul müfredatından uzaklaşıp aile yani anne baba ortamına döndüğünde yapılan ilk YKS sınavında çok büyük bir başarısızlık oldu. Ben onu da anlam ve anlama dünyasına bağlamak istiyorum. Çünkü çocuklarımızın  ailelerde konuşulan anneden babadan  öğrendiği bir Türkçe var. Bu Türkçe anne baba dili. Konuşma dilini de içinde barındıran bu Türkçe’ye hiçbir araştırmada rastlayamadım. Konuşma dili ile ilgili bütün literatürü taradım bir tane konuşma dili ile ilgili yapılmış araştırmaya rastlayamadım. 

 

Bizim ders kitaplarımız, medeniyet müktesebatımızı yeni nesillere kazandıracak bir zenginlikte olmalı. Ders kitapları bir büyük mesele. İşin odak noktası ders kitaplarımızın yazımında düğümlenmekte. Burada öncelikle zihniyet olarak bizim eğitimimizi milli bir kimliğe kavuşturacak felsefe oluşturmamız gerekiyor. Bu felsefenin içinde başarıyı kültleştiren değil, çabayı ve süreci değerli kılan, insanın yeryüzünü imar etme anlayışını hakim hale getiren, medeniyet tarihimizi ve dilimizi sevgi, ideal ve şuur haline getiren bir bakış geliştirmek gerekiyor.

 

Bu zihniyet ve bakış açısı etrafında öncelikli öğretilecek kelimeler ve kavramlar dünyası oluşturulmalı. Sonrasında ders kitabı yazımını bu kelime ve kavramlar dünyası üzerinden inşa etmemiz gerekiyor.

 

Maarifimiz, neslimizin kültürümüzü ve kimliğimizi geleceğe taşıyabileceği sahih bir Türkçe öğretimine dayanmalı.

DİĞER YAZILARI Yeni Müfredat Taslağı Nasıl Bir Model Sunuyor? 01-01-1970 03:00 Eğitim ve Maneviyat 01-01-1970 03:00 Maarif Muhiti, Eğitim Modeli 01-01-1970 03:00 Millî Eğitim Şûrası Üzerine 01-01-1970 03:00 Hârezmî Eğitim Modeli 01-01-1970 03:00 Ankara’da Bir Eğitim ‘Ada’sı 01-01-1970 03:00 Bir Fikir Adamı Ali Fuad Başgil 01-01-1970 03:00 Türkiye'de Şehirli Dindarlık 01-01-1970 03:00 Doğunun Yedinci Adami: Mehmet S. Aydin 01-01-1970 03:00 Istiklal Marşi Ve Akif’in Öğretmenliği 01-01-1970 03:00 Türkiye’de Bir Üniversiteye Rektör Olmak 01-01-1970 03:00 Eskimeyen Zaman Efendisi: Ali Fuad Başgil 01-01-1970 03:00 Tarihe İz : Muallim Mahir İz 01-01-1970 03:00 Eskimeyen Zaman Efendisi: Ali Fuad Başgil 01-01-1970 03:00 Kalpten Gelen Bir Söz 01-01-1970 03:00 Maarif Televizyonu 01-01-1970 03:00 Muallim 01-01-1970 03:00 Bir Maarif Adami Olarak Mustafa Öcal 01-01-1970 03:00 Boğazköprü’de Yanaşık Düzen Ya Da Bir Fasl-I Cenaze 01-01-1970 03:00 Tıp Dili Bizim Neyimiz Olur? 01-01-1970 03:00 Eğitimin Ele Alinacak Yani 01-01-1970 03:00 Dünyanin Sahili Selameti: Kalkınmış Türkiye 01-01-1970 03:00 Evvel Giden Ahbaba Selam Olsun 01-01-1970 03:00 Üniversiteler Türkiye’ye Ne Zaman Yetişir? 01-01-1970 03:00 Vakar Abidemiz: Ayasofya Camii 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin Temel Eğitim Meselesi: Meslekî Eğitim 01-01-1970 03:00 Geleceğin Meslekî Eğitimi: Büyük Türkiye 01-01-1970 03:00 Meslekî Eğitim Üniversitesi 01-01-1970 03:00 Mütehassis Olmayan ‘Eğitim Uzmani’ Olur Mu? 01-01-1970 03:00 Kıran Günlerinde Meşk Ve İçe Yolculuğumuz 01-01-1970 03:00 Yeni Bir Sistem Ve ‘Yenilmişlerin’ Düzeni 01-01-1970 03:00 Bir Dönüştürme Projesi: Köy Enstitüleri – 2 01-01-1970 03:00 Bir Dönüştürme Projesi Köy Enstitüleri 01-01-1970 03:00 Ederini Tüketen Düzen Ve Biz 01-01-1970 03:00 Akif’in Türkiyesi, Türkiye’nin Akif’i 01-01-1970 03:00 Yüzümüzü Ak Edecek Bir Söz 01-01-1970 03:00 Üreten Nesil Çağı Yönetir 01-01-1970 03:00 Kalbinin Dili Olmayan Şair: Akif 01-01-1970 03:00 Münevver Ya Da Çınlayan Nağme Olmak 01-01-1970 03:00 Tuba Ağaci, Bambu Ağaci 01-01-1970 03:00 Tarihin Inkilap Etmesi 01-01-1970 03:00 Geleceğin Dünyasi 01-01-1970 03:00 Gelişler Ve Geri Gidişler 01-01-1970 03:00 Hak Temelli Bir Reforma Doğru 01-01-1970 03:00 Söylesem Tesiri Yok, Sussam… 01-01-1970 03:00 Maarif reformu neden şart? 01-01-1970 03:00 Yazmak Ve Yazarak Yaşamak 01-01-1970 03:00 İlim iktidarı, memleketin imarıdır! 01-01-1970 03:00 Maarifin ahlâkı var mı? 01-01-1970 03:00 Maarifin örfü yok Orff’u var! 01-01-1970 03:00 Eğitimde Dezavantajlı Gruplar Ve Maarifin Adaleti 01-01-1970 03:00 Dört çeker, ne kadar çeker! 01-01-1970 03:00 O şehre varmaz isek! 01-01-1970 03:00 Durduramayacaksınız! 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin Yurt dışı Öğrenci Perspektifi 01-01-1970 03:00 FETÖ’nün Eğitim Boyutu 01-01-1970 03:00 Maarifimize Çankırı Modeli 01-01-1970 03:00 Utangaç Sunumlu ‘Zoraki Ve İstendik’ İnsan 01-01-1970 03:00 Maarif nedir? 01-01-1970 03:00 Seçimin galibi: eğitim sistemidir! 01-01-1970 03:00 Eğitimi Terbiye Etmek 01-01-1970 03:00 Ecnebi memleketlere öğrenci gönderme meselemiz! 01-01-1970 03:00