Benim çocuğum yapmaz demeyin, yapar!

Hülya Bulut

13-06-2018 11:46

“Şeytan bir gün uyuyakalır. Rüzgâr sert eser, üç tüy düşer şeytandan dünyaya; biri mevkie, diğeri ihtirasa son tüyde paraya yapışır. O günden sonra şeytan hiç bir iş yapmaz dünyada.” En eski düşmanlık hikâyesi de böyle başlar yeryüzünde.

İblisin tutkuları ve Âdemin onurunu koruma savaşıdır artık dünyada yaşanan.

İblisin tutkusu; İnsanoğlunu en iç sızlatıcı ve yüz kızartıcı biçime sokup yere sermektir. Şeytan, insanı yanıltmak için her yolu dener.

İlk çağ medeniyetlerinde, nasıl kölelerin ve esirlerin gözyaşları ve acılarıyla oluşum bedeli ödenmişse, yaşadığımız çağda da bedel ödeyen kesimler, iblisin tutkusuna kapılıp, en iç sızlatıcı ve yüz kızartıcı hale sokulup, topluma çok yararlı olabilecekken “Hiçleştirilmektedir.

Teknoloji ve toplumsal refah seviyeleri bazı sınıflar için artarken, bir kesim, olanla yetinmeme sonucu farklı arayışlara sürüklenmekte, o çok özenilen sınıfa dâhil olabilme hayalleriyle, felaket ve sefaletin iki zıt kutbunda, ruhlarını ve bedenlerini alçaltarak, beyinlerini uyuşturmaktadırlar.

Bohem hayata özen, sınırsız özgürlük isteği, toplumsal, etik ve sosyal düzene başkaldıran küskün ruhların, kendilerini deşarj etme yolu arayışları, onları kötü sonun başlangıcına sürükleyen en önemli sebepler.

Her şey olup bittikten sonra oluşumun seyir defterine bakmak çok da anlamlı değildir, o nedenledir ki “gençlik ve uyuşturucu dosyası” daha bir özenle açılmalıdır.

Uyuşturucu ve keyif arttırıcı madde kullanım yaşının 11’lere düştüğü günümüzde gençlere gösterilecek özen, toplumumuzun sosyal ve etik hayatının yükselmesinin tek ölçüsüdür.

Öncelikle “Altın vuruş ”tabiri kullanım alanlarından çıkarılmalıdır. Bilmeden kimlerin değirmenine su taşıdığımızın farkına varmalıyız. Uyuşturucu literatüründe “Altın Vuruş” ölümden çok, keyif anını anlatır! Görsel ve yazılı medya bu kullanımla, uyuşturucu âleminin söz argümanlarını güncelleştirmektedir.

“Altın vuruşun” Türkçe tam karşılığı; ”Ölüm Vuruşudur.”!

Şimdi bu isimle adlandırılsa ölüm tacirleri zehirlerini, diğer tabire göre hangi oranda pazarlayabilir? Öncelikle bu vurguyu kullanmayalım.

Duymaz hale getirilen, uyuşturulan beyinler var karşımızda. Keremin arpa tarlası gibi yanan genç bedenler var.

Suçlamadan, yol gösterici olalım!

Tek suçlu bu gençler mi, yoksa sistem mi, kanunlar mı, aileler mi?

Karanlık düzenin akbabaları, toplumun gençliğini parçalıyor. Bu gençlerin aklına kim düşürüyor yılan deliğinde ki zehrin acısını?

Peki ya bu gençlerin asıl sorunları ne?

Hadi siz de düşünün ve bir doğruda siz söyleyin şimdi.

Baştan yanlış temellere oturtulmuş hayatlar;

Yokluklar, özentiler, hırslar, öfkeler, bazen de verilemeyen sevgilerin maddeyle sıvanma çabası belki de onların ki.

Arka sokak fırıldakları tarafından kıskıvrak sıkıştırılan, çaresiz bırakılmış yalnız genç bedenler var karşımızda.

Ne çok hüzün var bilip de görmekten kaçtığımız arka sokaklarda.

Kim yanıltıyor bu gençleri?

O genç ellerin en çok tutulmaya ihtiyacı olduğu zamanlarda, o elleri boşluğa salıverenler mi yoksa uzanan elleri itip boşluğa düşen gençler mi hatalı şimdi?

Oysa onlar;

Gençtiler, tecrübesizdiler bilemediler. Çaresiz savrulurken boşlukta, kimin eli demeden yapıştılar yabancıların kirli ellerine.

Dudaklarında ki sevgi sözcükleri tükendi önce. Sonra yürekleri katılaştı. İçlerinde biriken kindi. Kafaları zaten karışıktı. Herkesten farklı olduklarına inanmışlardı. Tökezlemişlerdi bir kez, öyle bir yerde buldular ki kendilerini ne geri dönebildiler, ne düştükleri yerden kalkabildiler.

Biz bu filmi çok seyrettik. Bu oyunun sonu belli gençler!

Tıpkı lagar beygirini koşturtma yöntemi oyunları…

Lagar beygirini yürütmek için, hayvanın burnunun ucuna havuç asılırmış. Ha eriştim ha erişeceğim hayaliyle fukarayı yürütürlermiş. Bu batağa saplanan gençlerin durumu da aynı. Ulaşacaksınız beyninizde ki hayallere, mutluluğa. Kavuşacaksınız paraya, pula, servete uçuş anlarında. Ha oldu ha olacak…

Sonuç; asla ulaşamazsınız o tozpembe hayallerinize çünkü beygir sadece yemsiz, gayesiz koşturtulmak için planlanmış.

Oyunun kuralı bu! Tehlikeli oyunlar…

Gençler, oyunu görün. Bütün üçkâğıdı öğrenin hayatta, siz oynamak zorunda değilsiniz. En azından oyun ansızın karşınıza çıktığında sobelenmezsiniz. Tanırsınız gelişinden, duruşundan, size yaklaşımların sinsi tezgâhını.

Devlet, sosyal kurumlar ve aileler bir olup, bu gençleri koruyup kollayacak, toplumcu, insancıl önlemler alınmalı. Yoksa;

İki ters bir düz işler!

Bırakalım gençlik yok oluyor, değerler elden gidiyor edebiyatını. Biz bu gençler için hiç bir şey yapmıyoruz. Çelişkiler, çatışmalar arasında yok olan gencecik bedenleri dışlamaktan başka.

Gözden çıkarılan, horlanan kimlikler onlar. Devletin hesapsızlığı, ailelerin ilgisizliği, kanunların çelişkileri, gençlerin “ters yön zihniyetleri” değiştirilmeli öncelikle.

Her tarafın kendine göre çıkar hesabı var o bedenlerde.

Taraflar belli!

Kazananlar, kaybedenler, göz yumanlar, torbacılar, posta koyanlar, bakanlar, bakmayanlar belli!

Bu oyunda güçlü olan kazanır, diğer figüranlar ezilmeye ve yok olmaya mahkûmdur.

Güç= Para!

Her şeyin dizginlerini elinde tutan yegâne gerçek bu ne yazık ki yaşadığımız çağda. Adam, para diyor para bu dünyanın tanrısıdır! O tanrı kurban istiyor, o kurban sensin genç arkadaşım!

Bu nokta da dokundurmadan geçemeyeceğim. Benim de küçücük bir sitemim olacak Lidyalılara! Ne gerek vardı da buldunuz para denen illeti! İnsanoğlunun başına gelen tüm kötülüklerin baş nedeni o değil mi?

Peki, sorun bu kadar açık ve net ortadayken çözüm ne?

Çözüm; Eğitim!

Eğitimin olmadığı yerde boşluğu dolduranlar yavaş yavaş zehirleyip, işleri bittiğinde tek “ölüm vuruşuyla ”alıveriyorlar zamansız canları.

Tek istediğimiz hiç birinin hayatı acıklı bir gençlik hikâyesi olarak kalmasın. Toplum olarak, aile, okul, devlet olarak öyle bir şey yapalım ki değişsin hayat hikâyelerinin kötü sonu.

Oturup, kurtlar sofrasında takipsiz gençleri yiyen kan emicileri seyretmeyelim.

Sen genç arkadaşım; Sakinleş öncelikle. Birkaç büyük sözle sorunların çözülemeyeceğinin bilincindeyiz. İnsana acımadan kıyanların yanında, insan yaşamının kutsal olduğuna inananlarda var. Yani senin gördüğün kadar da yaşanmaz değil hayat. Bedenlerinizi hiçliğe kurban etmeyin. Toplum sizi acıyan gözlerle seyrediyor. Oysa siz acınacak varlıklar değilsiniz. Gelin birlikte hayaller kuralım. Gerçekleşmese de denedik deriz. Gelin birlikte adaletsizliğe, eşitsizliğe, farklılıkların o dayanılmaz ayrımcılığına beraber karşı koyalım. Birlikte direnelim.

Değerlisiniz aileniz için, toplum için değerlisiniz. Gençliğin büyüsüne kapılmayın. Unutmayın, yeri değiştirilen fidan sert rüzgârlara dayanamaz. Yalancı baharlarında sonu gelecektir elbet, sonu son-bahar. İlk yazlar yaşamak varken neden bu acele sonlara?

Zaman her şeyi yeniler siz yeter ki ruhunu şeytana satmışlardan uzak durun. Yaşam yanılgılar yumağıdır ya her şeyi yaşayıp tecrübe edecek kadar uzun değil hayat. Nasihatlerden, yaşanmışlıklardan ders almayı öğrenin. Her ne kadar Atalarımız; Bir musibet bin nasihatten iyidir demişse de, her sözün yerinde ağırlığı olduğunu unutmayın.

Bu musibetin kazandıracağı tecrübeyi görme gibi bir şansınız yok!

Hayata son bakışınız adı güya “Altın vuruş “olan eylemle galya çukurunda son bulmasın…

Toplum olarak önümüzde iki yol var;

Buyurun, ya hep birlikte gidelim ölen gençlerin cenaze namazına!

Ya da;

İnsan insanın kurdu olmazsa, insan insanın umudu olabilir deyip, her koşulda beraberce beyaz bayrak açalım gençliğin kurtuluşuna. İblisin tutkularına uşaklık etmektense, Âdem’in onurunu koruyalım toplumca!

Hayat bu gençler ve hayat gaflete gelmez asla. Sokaklar hükmünü sürer senden sonrada. Senin yok oluşunla ilgilenmez o sokaklarda arkasına takılıp gittiğin siyah gölgeler. Avcılar, yeni avlar bekler her sotada. Ve sen kötü bir hikâyenin zavallı kahramanı olarak göçüp gidersin bu dünyadan, anlamsızca.

Bu gün karşı çıktığın o ailen var ya! işte bir tek onlar yanar sana. Şunu da asla unutma genç arkadaşım, seni annenden daha çok sevecek bir kalp, babandan daha çok koruyup kollayacak bir güç yoktur. Sen bir köşe başında yapayalnız ve acılar içinde dünya değiştirirken;

Bir tek ailene miras kalır acın…

Ve

Anneler, babalar ilgilenmeyeceğiz çocukları getirmeyin dünyaya demek için geç kalınmışsa, o halde dünyaya getirdiğiniz çocuğun elini koşullar her ne olursa olsun sakın bırakmayın. Yoksa o gecelerce başında sevgiyle beklediğiniz canlarınız, birer istatistik sayısı oluverir kâğıt üzerinde!

Ve

Benim çocuğum asla yapmaz demeyin!

Yapar!

Hiç ummadığınız bir anda çarpışırsınız gerçeklerle.

İyi izleyin çocuklarınızı. Emin olun, sizden daha denetimli izleyenler var.

Hepsi bu!

Hülya Bulut

DİĞER YAZILARI Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı? 01-01-1970 03:00 Yüzyılın Özeti 01-01-1970 03:00 Kristal Çağ Yeni İnsan - Yeni Zaman 01-01-1970 03:00 Covid-19 Türkiye Evde Kal 01-01-1970 03:00 Kızlar kardeşlerini doğuruyor! 01-01-1970 03:00 Ey Türk milleti, Demokrasimiz ölüyor! 01-01-1970 03:00 Yüzde 150 Zamla Bedevi Çölünde Su Kuyusu Mu Açacaklar? 01-01-1970 03:00 SMA hastalarına getirilen kriterler İnsan haklarına aykırıdır! 01-01-1970 03:00 Çanakkale geçilmez değil, Çanakkale geçilemedi! 01-01-1970 03:00 Allah kadını yarattı. Erkek, Allah yarattı demedi! 01-01-1970 03:00 14 Şubat’ta Kimlerin Aşkını Kutsuyoruz? 01-01-1970 03:00 Gençlik nereye gidiyor? 01-01-1970 03:00 Bandırma Vapuru’nun Ruhu 01-01-1970 03:00 Dört Cariyeli Hayallerin Topuk Sendromu 01-01-1970 03:00 ​Zencefilli Gazoz 01-01-1970 03:00 Öyle yüzünüze dümdüz! 01-01-1970 03:00 Şingah 01-01-1970 03:00 Ergenekon 01-01-1970 03:00 Bir ihtimal daha var! 01-01-1970 03:00 Kaçın! Yıkım ekibi geliyor, Kaçmayın! Demokrasi var! 01-01-1970 03:00 Kıraathane Enstitülerinde Kek Mevzu 01-01-1970 03:00 Akıllı ol ey eylül! 01-01-1970 03:00 Eğer Tanrı Varsa… 01-01-1970 03:00 ​Hadi İyisin Yine İstanbul Yine Sen Kazandın 01-01-1970 03:00 Şehzade Mustafa’nın Katli “ Kanlı tuğra ” 01-01-1970 03:00 “Allah’ın gözüne batan cumhurbaşkanı” 01-01-1970 03:00 Dârus-Selâm’da Bayram Sabahı 01-01-1970 03:00 Melike’ye ne oldu? 01-01-1970 03:00 Zimem Defteri Balkısı 01-01-1970 03:00 Suikast! “Son içeceği süt olacak” 01-01-1970 03:00 Kehle-i ikbal damat Rüstem’den Rüşvet fatihi damatlara! 01-01-1970 03:00 Cemal Safi Islak Kentin Aşk Çığlığı Sustu 01-01-1970 03:00 Tapınakçılar ve suikastçiler Evangelistler! 01-01-1970 03:00 Çanlar beş kez çaldı adalet öldü dediler! 01-01-1970 03:00 Benim Nikâhımı Hahambaşı Kıysın 01-01-1970 03:00 Kundağımda Kan Sesleri +18 01-01-1970 03:00 Tanrım Konuş Benimle… 01-01-1970 03:00 Yazmak &“kalecinin penaltı anındaki endişesi” 01-01-1970 03:00 Emani Arrahman, Mülteci Sorunu Değil İnsanlık Sorunu 01-01-1970 03:00 Düşünmek suç değildir! 01-01-1970 03:00 Zeugmalı Çingene Kız Büyük İskender Efsanesi 01-01-1970 03:00 Bir ihtimal daha var! 01-01-1970 03:00 Mutemet Beyin Kaçan Delileri 01-01-1970 03:00 Pembe Pozitifbüslerde Panik 01-01-1970 03:00 Havva’nın kızları nihilist(mi) oldu? 01-01-1970 03:00 “İki ana dünya sistemi üzerine diyaloglar” (1632) 01-01-1970 03:00 Islak Kentin Sakinleri Ve Mihrak Laleleri 01-01-1970 03:00 Lanarkalı ve sarı sarf vakası 01-01-1970 03:00 Çok afilli bir hastalığa yakalandım baba 01-01-1970 03:00 Mandıra filozofları! “ konak’ın önünde buluşalım” 01-01-1970 03:00 ​Siyonist Haçlı Noel Baba’nın Korkunç Şifreleri 01-01-1970 03:00 Meydan Mektebinden Darbe Güncesi 01-01-1970 03:00 Ermeni Mezalimi 01-01-1970 03:00 Ahde Vefa 01-01-1970 03:00 Ahsenü’l Kasas Yusuf U Züleyha 01-01-1970 03:00 Er Mektubu Görülmüştür ! 01-01-1970 03:00 Adem’in İlk Eşi Kimdi? 01-01-1970 03:00