DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Hülya Bulut
Hülya Bulut
Giriş Tarihi : 16-04-2020 14:40

Kristal Çağ Yeni İnsan - Yeni Zaman

“Evren adeta bir saat gibi işleyen bir mekanizmadır.” önermesiyle ifade edilen anlayış, Yeni Çağın, dolayısıyla modern dünyanın algılama biçiminin özetiydi. İçinde yaşadığımız çağa henüz isim konulmadı. Her ne kadar İnternet Çağı, Teknoloji Çağı, Bilim ve Akıl Çağı diye adlandıranlar olsa da hiç biri resmiyet kazanmadı. Belki de içinden geçtiğimiz zamanın tanımını yapamadıkları için ismini de koyamadılar. Bilim insanları “Antroposen” olarak adlandırılan “yeni insan- yeni zaman-insan zamanı” anlamına gelen, yeniçağa geçilmesi görüşünde birleşiyorlar. Bu bilgilerle, içinden geçtiğimiz zaman arasında bir uyum var mıdır? Yoksa olaylar ve durumlar rastlantısal mı gelişiyor? Bilim insanları bu soruları yanıtladığında yeniçağın ismi de konacaktır.

Bugünün insanı, kendi aklının yarattığı teknolojinin içinde bütün gizleriyle birlikte kayboldu. Bilim, o kadar gelişti ki zamanda, ürkütücü boyutta bir düşünce sıçraması yaşandı. Doğal zekâlar, yapay zekâları yarattı. Bir fişlik canı var denilen yapay zekâlar, yapay zekâları yaratırsa ne olur dünyanın sonu, ya da o fişi çekecek zamanı olmazsa insanın, ne olur insanlığın sonu? Şimdilik bilmiyoruz. Şu an tüm dünyada kapılar kapalı, açık pencerelerden insan sesleri akıyor dünya sokaklarına… Sokaklara yayılan sesler özgür. Ama seslerin sahipleri değil. Bütün başlar, parlak ekranlarda tutsak. Bu şimdiye özgü bir davranış değil. Çok uzun zamandır böyleler. Ve insan; izleniyor, dinleniyor, bilgileri depolanıyor…

Bugünler, geleceğin ilk günü tezini ortaya atanlar yanılıyor. Aslında her şey bir soruyla zaten başlamıştı! Sadece bu derin kırılma ve dönüşümü, teori ile pratiği, akıl ile olgusal dünyayı birleştiremeyenler sezemedi. Soru şuydu:

“Şu internet denen zımpırtı nedir?”

Bu soruyla başladı her şey. Ve o günden sonra tüm hayatımızın orta yerine geldi kuruldu, şu internet denen zımpırtı. Ardından Beta sürümü başlatıldı. Öncelikle konuyla bağdaştırma yapabilmemiz için beta sürümünün ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Gerisini beyin kendi algısını kullanıp, nasılsa çözecektir. Beta, yazılımın ilk sürümündeki sistem testlerinden ve eksiklik testlerinden geçirilmeyi belirtir. Bu sürümde amaçlanan farklı donanımlar altında yazılımı sorunsuz çalıştırmadır. Tüm kullanıcılar tarafından gerçek verilerle test edilen yazılımın test sonuçları, yazılım testçileri tarafından yakından takip edilir. Bazı geliştiriciler ise beta yerine, ön izleme, teknik ön izleme, erken erişim gibi isimler kullanabilirler. Yeni sürümde yeni özellikler eklendiyse bunlar doğru çalışmayabilir. Ya da var olan yazılımın son sürümü çok fazla hata iletisi çıkartıyorsa, geliştirme takımları hata ayıklama yapabilirler. Beta sürümdeki tüm hatalar düzeltildiğinde yazılım kararlı bir sürüm halini alır.” Yaşam döngüsünde yerini alana dek, özgür ansiklopedi –Vikipedi- bilgisi burada dursun!

Zenginler fakirler; bağımlılar bağımsızlar, aşağıdakiler yukarıdakiler sanal özgürlüklerinde başıboş gezinirken, ağlama duvarı yaptıkları parlak ekranlarına, şu notu yazıp çıkıyorum:

Gözetleniyorsunuz! Bir el, dünyanın ayarlarıyla oynuyor. Kızıl peruklu, tüylü çobanlar, kırmızı kar yağdırıyor üzerimize. “Yirmi altı kelimelik sırrı” binlerce yıldır saklayanlar, yine dünyanın üzerinde parmak tıklattı. Beyaz eldivenlerime kan sıçrama olasılığı yok. Çünkü ben, beyaz eldiven giymem. Anlatamadıklarımın sonuna üç nokta koyarım. Bunun ne kraliçenin cesediyle, ne ustayla, ne çırakla hiç mi hiç ilgisi yok. Boşuna beklemeyin, artık dünya iyi bir yer olmayacak hiçbir zaman. Ne zaman ki, 11 ikiz kelimesini kendi elleriyle öldürdü beyaz Adamlar, o gün başladı dünyanın felaket günleri. Arada olur, kelimelerim ölür benim de. Ama ben üzerlerine yaban mersini serpiştiririm, defneyaprağı değil. Taziyeye gelenler nedense üç kez öpüşürler. Üç kez öpüşenlerden de değilim. Bunu yapanlara da hayretimi gizlemem. Şimdi elimdeki taşı, cama sürteceğim. Alef-mem-şin harfleri görünürse camda, papazın günahları dökülecek ortalığa, görünmezse, çekik gözlü Budistlerin günahları. Bakın, ölü canlar dolaşıyor sokakta. Nehrin batı kıyısındakiler hep birlikte bağrışıyorlar; Veronika ölmek istemiyor, Veronika ölmek istemiyor… Genellikle böyledir, ölmenin uyumak olduğunu sananlar, öyle olmadığını anladığında çıkar ancak sesleri! Sesimiz şimdi geliyor mu Batı kıyısı? Ali ile Ayşe de ölmek istemiyor, Aşti ve Avaşin, Nadia ve Luda da ölmek istemiyor! Kalemim işaret parmağıma üç kez nazikçe dokunuyor. Şimdilik burada durmam gerektiğini anlıyorum.

Kaç gün oldu evdeyiz. Camdan sokağa bakıyorum. Sokaklar insansız. Oysa dünya insanlar için yaratılmıştı değil mi? Cennetten bile kovulmayı başarmış insan, sokaklardan kovulmuş çok mu? Diyor iç sesim. Nasıl bir nesilmişiz ki görmediğimiz felaket kalmadı. Sanırım bu yaşananlar en büyüğü. İçinden geçtiğimiz bu belirsiz günlerde dünya devletlerinin alacağı her karar, insanların gelecekte nasıl yaşayacağını da belirleyecek. Fakat alınan her kararın, seçilen her yolun bedelini biz ödeyeceğiz.

Normal akışında seyreden hayatlarımız bir anda nasıl da değişiverdi. Her şey aniden oldu, aynı hızla yayıldı, kararlar alındı. Peki, süreç bittikten sonra neler yaşayacağız? Kaldığımız yerden hiçbir şey olmamış gibi devam mı edeceğiz yolumuza? Sanmıyorum. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını artık biliyoruz. Korku, zamanı salladı. Bizler, ölüm ırmağının kenarında oturduk, ağlaşıyoruz. Ağlarken,

Değişiyoruz…

Yeni oluşumlar, yeni hareket şekilleri, yeni tutumlar geliştirmeye mecbur kaldık. Alışık olmadığımız durumlar yaşıyoruz. Her an başımıza bir felaket gelecekmiş gibi yaşamaktan yorulduk. Tedbir olarak gönüllü ev hapsindeyiz. Evlerimiz sığınak gibi. Erzaklar, deprem çantaları, maskeler, eldivenler, deprem düdükleri… Ev ortamında konuşmaya çokta alışık olmadığımız konular konuşuluyor. Her duruma karşı acil eylem planlarımız var. Algılarımız darmadağınık. Bu dağınıklığın içinde bilişsel ve duyusal olarak yeniden yapılanıyoruz. Örneğin çevrimiçi eğitime geçtik. Bu bizim için yeni bir durum. Eğitim diyoruz, artık okula gitme zorunluluğu olmadan da ne güzel ilerliyor, değil mi? Hem yolda geçen kayıp zaman da kalktı ortadan. Biz, bu durumu beğendik. Bunu kendi hür aklımızla onayladık mı? Onayladık. Düşünmeye zamanımız yok. Acil bir durum var ortada. Sürecin hız kesmemesi için uygun görülen yol ve yöntemler elbet onaylanacak. Zorlama yok. Baskı yok. Sadece kabul var! Virüs illetinden kurtulabilmemiz için önümüze getirilen her yasaklı çözümü, iyi vatandaş olup, kabulleniyoruz!

Deneyimliyoruz. Yaşadığımız mikroplu günler, yapılan deneyimlerin itirazsız kabul süreci gibi görünüyor! Evet, ben sürecin işleyişindeki rahatlığa izin verdim. Dışarı adım atarsam ölümcül bir virüsle karşılaşacağım korkusunu içime salan algı hariç, hiçbir zorlama uygulanmadı üzerimde. Finansal işlemlerimi dışarıya adım atmadan yaptım. Alışverişlerimi de sanal marketlerden. Bir daha ne banka işlemlerim için şubeye giderim, ne de kendimi yoracak market alış verişim için markete. Açarım internetimi; eklerim sepete, gelir kapıma. Deseler ki banka şubelerine, marketlere artık gerek yok, kapatıyoruz. Hiç itirazım olmaz. Başkaldıracak, itiraz edecek bir durum yok ortada. Deneyimledim, çokta rahattı! Ve hatta artık Bitcoin kullanalım. Malum elden ele dolaşan paralar mikrop taşıyıcısı.

Bugünüm ile yarınım arasına giren, minnacık bir virüs, düşüncelerimi büyük değiştirdi. Olaylara karşı tutum ve davranışlarım yeniden şekillendi. Salgını durdurmak için alınan her uygulamaya onay veriyorum. Normal zamanlarda söylense kabul görmeyecek her şeyi yaşıyoruz. Bu kargaşadan sağ çıkmayı başarabilirsek, hepimizin kuracağı cümle aynı olacaktır:

HER ŞEY BİR ANDA OLDU. BİZ DE NE OLDUĞUNU ANLAYAMADIK

Salgının durdurulması için hemen hemen tüm dünya devletlerinin aldığı önlemler aynı. Yayılımı durdurmanın en etkili yolu olarak sosyal izolasyonun gerekliliği gösterildi. Süreci yönetenlerin söylemi, sert kurallar barındırmadı. “Lütfen herkes içeriye” inceliğinde verildi mesaj. İnce mesajı almayıp dışarıda kalanlara en sert tepkinin, içeriye sorunsuz çekilmeyi seçen taraftan gelmesi de bir o kadar anlamlıydı. Kural koyuculardan daha sert, daha acımasız, daha saldırgan gösterdiler tepkilerini. Kızıl maske ile damgalayalım hasta olanları diyenler bile oldu. -Tıpkı Nazi toplama kamplarında tutulan insanların renkli peçlerle işaretlenmesi gibi- Ardından, vatandaşların takip edilmesi ve kurallara uymayanların cezalandırılması gündeme getirildi! 

Sağlık Bakanı, basın açıklamasında evde karantina altında olanları takip edecekleri bir sistemin yakın zamanda uygulamaya geçeceğini duyurdu! “Salgınının azaltılması ve hastaların izolasyonu için “Pandemi İzolasyon Takip Projesi” hayata geçecek, dedi! Otomatik çağrı teknolojisi aracılığıyla bu kişilerle anında iletişime geçilecek ve kendilerinden izolasyon altında bulunmaları gereken yere dönmeleri istenecek. İhlale devam edenlerin durumu, ilgili emniyet birimleriyle paylaşılacak, gerekli idari önlem ve yaptırım uygulanması sağlanacak. Proje kapsamında elde edilen veriler, salgınla mücadele dışında hiçbir amaçla kullanılmayacak ve salgın riski sona erdiği tarihte imha edilecek. Verilerin başka bir hiçbir amaçla kullanılamaması devlet güvencesinde olacak!” Diyerek bitirdi sözlerini.

BU VİRÜSÜN VARLIK NEDENİ ARTIK ÇOKTA MASUM GÖRÜNMÜYOR

Virüs vakası ortaya çıktığı günden beri tüm dünyada eş zamanlı başlayan komplo teorileriyle, gerçekler eşleşiyor mu? İnsanların uzaktan kontrol edilebileceği bir uygulamadan bahsediliyor. Sizin iyiliğiniz için deniliyor. Uzaktan ateşini ölçeceğiz, yaşamını kaybetmemen için seni evde tutacağız. Görünürde sorun içermiyor uygulama. Bunu da onaylıyoruz. Takii aklımıza komplo teorileri gelene kadar. Tamam, olur da; Ya ateşimin 40 derece olması gibi biyolojik sonuçlar benim sorunum olarak kalır, diğer bilgilerim, başkalarına ulaşır, farklı amaçlar için kullanılırsa? Sorusunu sorma gereği duyuyoruz. Bir adım ilerisinde ne var bilmiyoruz. Hayır, ben bunu istemiyorum deme ihtimalimizin oluşacağı, durun neler oluyor diye düşüneceğimiz anda; tablolar kaldırılıyor havaya, her gün dört haneli rakamlarla artan vaka sayıları, ölüm oranları sistematik olarak önümüze konuluyor. “Evde kalın” , “Ya evde kalırsınız ya ölürsünüz” telkini çok ağır istatiksel rakamlarla destekleniyor. İyileşenler de sevinip gevşemesin, tekrar virüsü kapma riskiniz sürüyor. Hadi bakalım, siz de ev hapsine. Girmezsen ne mi olur? Yapılacak bir şey yok. Rahmet dileyeceğiz ardından deniliyor.

Ehh! Zaten biliyoruz sonumuzu deyip, kaderci davranacakların önünü de kesmek lazım değil mi? Burada görevi sosyal medya devralıyor. Yeni kazılmış onlarca mezar, ölen insanların son fotoğrafları an an paylaşılarak, bak kardeşim deniyor; bu illetten ölürsen ne inandığın dinin esaslarına göre yıkanırsın, ne cenaze namazın kılınır, ne dininin kurallarına göre gömülürsün! Kireçlenip sessiz sedasız, abdestsiz namazsız, kefensiz helalsiz defin edilirsin. Yani insanların tüm kırılgan noktalarına dokunuluyor. Korkunun tepe noktasında çare diye önümüze ne konursa çaresiz boyun eğiyoruz. İnsan iradesinin, kendi hayatı üzerinde etkili olacak konuların karar aşamasında, devre dışı bırakılması, olaylara daha şüpheci ve tedirgin bakmasına neden oluyor. Karar alıcılar, yapılan paylaşımlarla karabasan gibi toplumun üzerine çöken, insan psikolojisini bozan sosyal alanlar içinde çare sunuyorlar önümüze: “ Biz, hastalarımızı tedavi edeceğiz. Siz, sosyal ortamlardan uzak durup, evde kalarak hastalığa yakalanmayacaksınız. Koronavirüs'ü işte böyle yeneceğiz. Birlikte yeneceğiz.” Telkinleri verilse de iki arada bir derede seçimler yapmamız isteniyor. Ya panik olmayacaksın ya sosyal ağlardan uzak duracaksın. Duramıyorsanız, biz bir çare daha üretiriz. Olmadı, yasaklarız oraları, sorun kökten çözülür. Unutmayın, her yasak sizin sağlığınız için! Serinkanlı bir zamandan geçiyor olsak, burada durup, sorgulayacağız. Haklarımız var diyeceğiz, kişisel özgürlük alanlarımıza müdahale diyeceğiz… Fakat zaman serinkanlı olmaya uygun değil. Ve biz, panik ataklar yaşıyoruz.

GÖZETLEME POLİTİKASI

Pandemi İzolasyon Takip Sisteminin uygulanabilmesi için 6698 sayılı kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında biyometrik ve genetik verilerin işlenmesini mümkün kılan istisnai amaçları düzenleniyor. Sır saklama sorumluluğu, devlet güvencesinde olacak. Salgınla mücadele dışında hiçbir amaçla kullanılmayacak ve salgın riski geçtiğinde veriler, imha edilecek!

Bu uygulamanın dünyada çok zaman önce uygulanmaya başladığını zaten biliyoruz. İnsan Mühendisleri; Yüz tanımaya sahip kameralarla kişileri tanımlıyor. Hangi ırka mensup olduğunuzdan tutun, saç renginize kadar tanımlanıyorsunuz. Bu analizlere duygusal durumlarınız da dâhil. Sakinliğiniz, sinirli oluşunuz, sinirinizin oranı, suç işleme potansiyeliniz, yüzünüzde ki mutluluk ifadesine kadar, izleme verilerinin alanı geniş. İsrail Başbakanı Netanyahu, İsrail Güvenlik Ajansı’na kısa süre önce normalde terörizmle mücadelede kullanılan gözetleme teknolojilerini, koronavirüs hastalarının takibinde kullanma yetkisi verdi. Çin, insanların akıllı telefonlarını yakından takip ederek, milyonlarca yüz tanıma kamerası kullanarak, insanların ateşlerini ölçüp raporlamalarını sağlayarak Çin hükümeti yalnızca koronavirüs taşıma şüphesine sahip insanları tespit etmekle kalmıyor, aynı zamanda hareketlerini takip edip, kimlerle temas kurduğunu da öğrenebiliyor. Şimdilerde damarlarınızda dolaşacak internete bağlı, nano teknoloji ürünleri ile parmak izleriniz, ses, yüz ve iris verileriniz üzerinde bir ID oluşturulması çalışmaları deneniyor.

Beyin büyütmelerin, implantların,  bilincin ölümsüzlüğünün konuşulduğu, makinelerde saklanan zihinlerin nanorobotlara takılmasının planlandığı yakın geleceğin taş devrini yaşıyoruz sanki. On binlerce yıl öncesi mağara döneminden evrilerek geldiğimiz zamanda insanların parlak duvarlara, emojiler yapması boşa değilmiş. Sorgulayan akıllar yeni bir dönemin doğuşunu biraz şaşkınlık, çokça korkuyla izliyor. Pek çoğumuzda neler olduğunun ayırdına varamadan evlerinde ekşili mayadan ekmek yapmayı deneyimliyor. Korkutucu olan insanın, ruhsuz otomatlara dönüşüyor olması. Meğerse Kasparov haklıymış; Deep Junior’a karşında, insan soyunu temsil ediyorum derken. En yüksek sinir aktiviteleri yaşadığımız bu günlerde, belki de yapabileceğimiz en akılcı şey, anılarımıza sahip çıkmak. Düşünce bozukluğu yaşıyor gibi hissetsekte etrafımızdaki imgeleri nesnelere çevirdikçe düşünülenler gerçeklik kazanıyor. Eski Çağı kapatıyoruz;

YENİÇAĞI BAŞLATIYORUZ!

KRİSTAL ÇAĞ!

Hatırladınız mı?

2000 doğumlu çocuğu olanlar beni daha kolay anlayacaktır. Z Kuşağı; Işık çağının, Kristal Çocukları onlar! O tarihte ve sonrası doğan çocukların özel çocuklar olduğu, DNA yapılarının bizlerden farklı olduğu düşüncesi bir şekilde aklımıza konmuştu. Kristal Çağ Çocuklarından birine sahip olmak önemli bir ayrıntıydı o günlerde. Nedenini şimdi anladığımız!  Belirsizlikler yaşadığımız şu günlerde, o tarihte doğan gençleri gözlemlediğinizde her şeyi daha net görebiliyorsunuz. Rahatsız edici bir sakinlikleri var. Öz disiplinliler, ne çevrimiçi eğitimden ne de sokağa çıkma yasağından etkilenmediler. Çünkü onların hayatları sokakta değil, ellerinde ki ekranlarda! Onlar gerçek dünyanın sokaklarında değil, dijital dünyanın sokaklarında yaşadılar çocukluklarını. O nedenle olsa gerek yeni duruma uyum süreci diye bir sıkıntıları hiç olmadı. Çünkü onlar, zaten o dünyanın içine doğdular.  İnternet denen zımpırtı kesilmediği sürece; ne en küçük bir rahatsızlıkları var, ne de şikâyetleri… Yaşama isyan edecek romantikler yetiştiremedi eski çağ. Onlar geçmişin hikâyelerini yazmayacak. Onlar unutacak. Sessizler. Evreni dönüştürmeye geldiklerinin farkında gibi, derin bakıyorlar. Sıkılmıyorlar. “İyi böyle” en çok kurdukları cümle. Tuhaf bir dinginlikleri var. Çalar saatleri duymuyorlar. Güneşin doğuşunu seyredemeyen ateşböceği gibiler. Karanlıkta parlıyorlar. “Seni o kadar iyi anlıyorum ki” cümlesini onlar için kuramazsınız. Çünkü anlamıyoruz. Çünkü hayatın içinden geçenlerle hayatın kıyısında yaşayanların yolu hiçbir zaman kesişmez. Biz, telaş içinde ölüm diyoruz; onlar, yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle süper, level atlıcaz diyor! Düşünce ve davranışlarını; komutlarla kodlarla şekillendiriyorlar. Bizim dünyamız kelimelerle, onların dünyası rakamlarla ilerliyor. Artık dünyanın eski hikâyesine nokta koymalıyız. Çünkü onlar, bilmediğimiz bir dille, yenidünyanın hikâyesini yazmaya çoktan başladılar… 

Bu günlerde dünya insanı şaşkın. Elimizde boş ateşleme cetvelleriyle oradan oraya koşuşturan ilkel hesaplayıcılar gibiyiz! Tam da özgürlük belgelerimizi aldık, Tom Amca’nın kulübesinden kurtulduk derken, Bill Amca’nın malikânesinde bulduk kendimizi!

Akıl oyunları mı taht oyunları mı yaşadığımız günlerin senaryosu, artık çokta emin değiliz.  Korkusunu yenip, rasyonel düşünmeyi başarabilenler; Yeni bir zamana evrildiğimizi, o kapalı kapılar ardından yeni bir insan olarak çıkacağımızı, yeni insanların yaşamını sürdüreceği, yeni dünyada geçerli olacak, yeni bir sistemle devam edeceğimizi kestirebiliyoruz. Virüsün hayatımıza girmesiyle önümüze konan her bir uygulama, total totalitarizme doğru gittiğimizin göstergesi! Bu bir güvensizlik yaratma eylemi değil. İster laboratuvarlarda üretilmiş olsun, isterse doğal bir yayılım; İster dünyanın güç dengelerinin savaşı olsun, isterse dünya insanını aşılama öncesine hazırlık; Ortada dünyayı felç eden bir virüs gerçeği var ve gerçeklerle inatlaşılmaz. Geldiği gibi gitmeyecek. Giderken arkasında, bir trajik hikâye ve milyon sayılı istatistik veriler bırakacak. Söylenenler, düz beyinle düşünen insanlar için, garip hayalî komplo teorileri gibi algılansa da, neler olacağını bu hikâyeden sağ çıkmayı başaranlar görecek…

Büyük insanlık tarihini kapatıyoruz. Dünyanın yeni sahipleri olacak nesil için, güncelleme başlatıldı.

1 Ocak 2000 ve sonrası doğanları koruma altına alıyoruz!

Kare kod okutuldu.

Tarih 1943

Beta sürümü güncelleniyor…

Tarih 2020

Güncelleme tamamlandı.

Virüs algılanmıyor.

“Eski dünya insanı” çevrimdışı.

Yeni dünya insanı online…

NELER SÖYLENDİ?
@
Hülya Bulut

Hülya Bulut

DİĞER YAZILARI Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı? Yüzyılın Özeti Covid-19 Türkiye Evde Kal Kızlar kardeşlerini doğuruyor! Ey Türk milleti, Demokrasimiz ölüyor! Yüzde 150 Zamla Bedevi Çölünde Su Kuyusu Mu Açacaklar? SMA hastalarına getirilen kriterler İnsan haklarına aykırıdır! Çanakkale geçilmez değil, Çanakkale geçilemedi! Allah kadını yarattı. Erkek, Allah yarattı demedi! 14 Şubat’ta Kimlerin Aşkını Kutsuyoruz? Gençlik nereye gidiyor? Bandırma Vapuru’nun Ruhu Dört Cariyeli Hayallerin Topuk Sendromu ​Zencefilli Gazoz Öyle yüzünüze dümdüz! Şingah Ergenekon Bir ihtimal daha var! Kaçın! Yıkım ekibi geliyor, Kaçmayın! Demokrasi var! Kıraathane Enstitülerinde Kek Mevzu Akıllı ol ey eylül! Eğer Tanrı Varsa… ​Hadi İyisin Yine İstanbul Yine Sen Kazandın Şehzade Mustafa’nın Katli “ Kanlı tuğra ” “Allah’ın gözüne batan cumhurbaşkanı” Dârus-Selâm’da Bayram Sabahı Benim çocuğum yapmaz demeyin, yapar! Melike’ye ne oldu? Zimem Defteri Balkısı Suikast! “Son içeceği süt olacak” Kehle-i ikbal damat Rüstem’den Rüşvet fatihi damatlara! Cemal Safi Islak Kentin Aşk Çığlığı Sustu Tapınakçılar ve suikastçiler Evangelistler! Çanlar beş kez çaldı adalet öldü dediler! Benim Nikâhımı Hahambaşı Kıysın Kundağımda Kan Sesleri +18 Tanrım Konuş Benimle… Yazmak &“kalecinin penaltı anındaki endişesi” Emani Arrahman, Mülteci Sorunu Değil İnsanlık Sorunu Düşünmek suç değildir! Zeugmalı Çingene Kız Büyük İskender Efsanesi Bir ihtimal daha var! Mutemet Beyin Kaçan Delileri Pembe Pozitifbüslerde Panik Havva’nın kızları nihilist(mi) oldu? “İki ana dünya sistemi üzerine diyaloglar” (1632) Islak Kentin Sakinleri Ve Mihrak Laleleri Lanarkalı ve sarı sarf vakası Çok afilli bir hastalığa yakalandım baba Mandıra filozofları! “ konak’ın önünde buluşalım” ​Siyonist Haçlı Noel Baba’nın Korkunç Şifreleri Meydan Mektebinden Darbe Güncesi Ermeni Mezalimi Ahde Vefa Ahsenü’l Kasas Yusuf U Züleyha Er Mektubu Görülmüştür ! Adem’in İlk Eşi Kimdi?
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA