DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Hülya Bulut
Hülya Bulut
Giriş Tarihi : 30-03-2020 13:01

Covid-19 Türkiye Evde Kal

Günlerdir bu çağrı yapılıyor. Evde Kal Türkiye! Bizim gibi refah seviyesi kötü olan ülkelerde söylemesi kolay, uygulaması zor bir çağrı bu! Çünkü biz, refah devleti değiliz. 

İktisatta kelime anlamı olarak refah: “Bolluk, rahat ve varlık içinde bir yaşam sürdürme” demektir. Refah devleti ise: piyasa mekanizmaları ile özel mülkiyet esası üzerine tesis edilmiş bir devlet sistemidir. Bu sistemde toplumun sosyal ihtiyaçlarının sağlanması için kamu kaynakları etkin biçimde kullanılır. Refah endeksinin genel değerlendirmesini, 12 madde içermektedir. Yaşam koşulları, sağlık hizmetleri, güvenlik, eğitim, kamu hizmetlerinin kalitesi, sosyal sermaye, girişimcilik olanakları, yatırım, pazara erişim- alt yapı ve çevre.

Bir ülkenin refah seviyesinin ortaya konulabilmesi için açlık ve yoksulluk sınırı en önemli iki veridir. Bir ülkedeki en küçük topluluk olan çekirdek ailenin yaşam standartlarını anlamak, bir ülkenin gelişmişlik seviyesini kavramak için açlık ve yoksulluk sınırı bilmek yeterlidir.

Açlık sınırı nedir?

Açlık sınırı; 4 kişiden oluşan bir ailenin temel gıda ihtiyacı için harcadığı minimum giderdir. Açlık sınırı Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen standartlara göre hesaplanmaktadır.

Yoksulluk sınırı nedir?

Yoksulluk sınırı; toplumun en küçük birimi olarak ele alınan, 4 kişilik bir aile topluluğunun zorunlu harcamalarının minimum ne kadar olması gerektiğini hesaplayan değerdir. Yoksulluk sınırı; kira, ulaşım, su, elektrik, eğitim, giyim, iletişim, kültürel etkinlik gibi en temel ihtiyaçların gerçekleştirilmesi için gerekli olan para miktarını ifade etmektedir.

Evde Kal Türkiye! Çağrısını yaptıktan sonra bu çağrının altını doldurmak zorundasınız. Tıpkı Almanya başbakanı Merkel gibi. Merkel, Alman halkına evde kal çağrısını bakın nasıl yaptı. “Biz her yaşamın ve her insanın sayıldığı bir toplumuz” diyen Merkel “İkinci Dünya Savaşından beri ülkemiz birlik ve dayanışmanın hiç bu kadar önemli olduğu böyle bir sorunla karşılaşmadı. Bu tarihsel bir görev” dedi. Ve ekledi: “Sizi kurallara uymaya çağırıyorum. Biz hükümet olarak gerekli tedbirleri almaya devam edeceğiz. Siz, kendinize ve sevdiklerinize dikkat edin” sözleriyle ulusa çağrısını bitirdi. Aynı şekilde Kanada Başbakanı Justin Trudeauda: “İşsiz kalacağım, gelirim düşecek diye korkmayın. Siz sadece sağlığınıza dikkat edin. Para bulmak bizim işimiz!” sözleriyle halkına devlet güvencesi verdi.

Türkiye Halkı, böyle bir çağrı duymadı! Bizim duyduğumuz: “Herkes kendi olağanüstü halini ilan edebilir. Bunu illa devletin ilan etmesi gerekmiyor.” Dendi! Hayır, sayın devletim, herkes kendi olağanüstü halini ilan edemez! Bunu bizatihi devlet yapmak zorundadır. Yapmıyorsa, vatandaşına karşı sorumluluklarından kaçıyor demektir.

Gerçekçi olalım: halkının  % 20’sinin açlık, % 60’ının yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi verdiği bir ülkede kimseyi evde tutamazsınız. En azından bunu “tercih” algısı yaratan bir söylemle yapamazsınız! Bu yaklaşım tüm sorumluluğu halkın üzerine atmaktır. Olağanüstü küresel bir durum yaşanırken, sorumluluk alacak olan sadece halk değildir. O nedenle bu çağrı zorunlu bir çağrı olmalıdır.

Erken önleyici tedbirler için çok geç kalındı. Bu noktadan sonra, “Sosyal devlet” olma şartları devreye girmelidir. –Sosyalizmle sosyal devlet anlayışını lütfen karıştırmayın-Çünkü sosyal devlet; Vatandaşına insan olmanın onurunu yaşatan, “İnsan gibi” yaşamasına olanak sağlayan bir yapıdır. Ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. Maddesinde açıkça tanımlanmış: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmü düzenlenmiştir.

 -Sokağa çıkma Türkiye,

-Evde kal Türkiye,

-Hayatlar eve sığar Türkiye…

Sokağa çıkmayız, evde kalırız, hayatlarımızı evlerimize de elbet sığdırırız. Ve inanın bu durum hoşumuza da gider. Fakat sloganlarla karınları doymuyor ne yazık ki insanların. Tüm dünya insanı mücadele veriyor. Bunu biz de biliyoruz. Yalnız, ekmek kavgası yapmak zorunda olan insan, yaşam kavgasını nasıl verecek?  Gelin bir de o evlerin içinde konuşalım, suya sabuna beraber dokunalım.

Henüz virüse yakalanmayanlar günlerdir, sosyal yalıtım yaşıyoruz evlerimizde. Hangimizin evine bir yetkili gelip sordu: Ne haldesiniz? Diye. Yaşlılarımız var, yalnız yaşayanlarımız var… -Kamu yönetiminde, merkezin ulaşamadığı yerlere yerel yönetim birimleri ulaşabilir!- En önemlisi virüsü kaptığı andan itibaren hastane kapısında elini bırakmak zorunda kaldığımız, o andan sonra bir daha görme şansımızın olmadığı hastalarımız neler yaşıyor bu süreçte? Yüzlerce insanımız hastanelerde hangi şartlarda yaşam mücadelesi veriyor? Nasıl bakılıyorlar? Onlara nasıl davranılıyor? Denetleyen var mı? “Hakkınız günlük 2 şişe su” denilerek, ilaç içmesi gereken hastaya 3’üncü suyu verilmeyen hastaların cebinde o suyu alabilecek parası var mı? O suyu ona getirebilecek dışarda kimsesi var mı? Devletin imkânları, eşitlik ilkesi içinde her vatandaşa ulaşıyor mu? Kim biliyor? Hangi şartlarda sağlık personeli görevini yapmaya çalışıyor?  Doktorlarımızın, hemşirelerimizin koruyucu malzemeleri tam mı?  Olayın içinde birebir yaşayan insanlara sordu mu birileri oralarda neler oluyor? Diye. İçeridekiler ve dışarıdakiler olarak “Yaşadığımız tam anlamıyla terk edilmişlik hissi. Ve terk edilmişlik hissini yaşamak çok fena!

Öncelikle şunu kabul edelim, bazı hayatlar eve sığmıyor ülkemizde!

Salgının hızını kesmek için, “Evde kal!” Söylemi ne yazık ki bazı kesimler için uygulanabilecek kolaylıkta bir eylem değildir. Malum, her iş evden yapılamıyor ve malum hiç birimiz arka odalarımızda para basmıyoruz! Mecbur çalışmak zorunda olanlarımız var. Pek çoğumuzun adını dahi duymadığı, hangi şartlarda çalıştığını bilmediğimiz yüzlerce işletme, esnaf, şantiye, sanayi kolu, tekstil atölyeleri… Var. Bu insanlar nasıl evde kalacaklar? İşten ayrılsalar, bu insanlar nasıl yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacaklar? Faturaları, kredileri, borçları, kiraları… Ödemek için ekonomik yeterlilik gerekli. Bu süreci sabır ve dua ile atlatamayız. Sabır ve dua maneviyat için gerekli, geri kalan her şey için para lazım!

Virüsten kendilerini korumak ile ekonomik nedenlerden dolayı çalışmak zorunda olmak arasında sıkışıp kalan bu kesim için devlet desteği ve güvencesi, hem kritik sektör işletmeleri hem de çalışanlar için hızla devreye girmelidir. Maalesef “Bir maske, bir kolonya” önlem olarak yeterli değildir!

Bir felaket yaşıyor dünya. Sorun küresel, imkânlar ulusal, ne yazık ki koşullar bireysel. Sokağa çıkma yasağı bir tercih olarak sunulduğunda, yaptırım gücü olmayacaktır. Herkes kendi olağanüstü halini kendi ilan etsin demek: Herkes kendi başının çaresine baksın mantığıdır, halkı yalnız bırakmaktır. Bu da sosyal devlet olma anlayışına sığmaz. Virüs, ne ülke, ne devlet başkanı seçiyor, ne zengin ne de fakir. Bir virüs, tüm dünya insanını sokaklarından kovdu. Şehirleri boşalttı, insanları güçlü güçsüz diye ayırmadan kendine eşit mesafede sıraya dizdi. Bu olayın göstergesel açıdan çözümlemesini de çok iyi yapmalıyız! Şimdi koşulları uygun olmayıp, virüsle istemsiz karşılaşanlara ne diyeceğiz? Onu düşünelim. Virüsü yenenler kazanacak, yenemeyenler kaybedecek mi? Ya da daha açık bir ifadeyle: “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” mantığını mı kabul edeceğiz? Elbette hayır. Her insanın hayatı değerlidir.

Ekonomik bütünleşme kurallarının geçerli olduğu, küresel kapitalizmin egemen olduğu bir dünyada, ülkelerin sınırlarını kapaması, ülkelerarası seyahatler ve ticaret ne kadar zaman engellenebilir? Sadece Türkiye değil, ekonomisi en sağlam olan ülkeler dâhil çok uzun süreli ekonomik yalıtıma dayanamaz. Dünyada yaşam çarkının kesintiye uğramaması için birileri çalışmaya devam etmek zorunda. Geliri kesilen işletmelerin, işten çıkarılanların, ücretsiz izne ayrılanların, bu aşamada hak kayıplarını önlemek için, devlet planlaması ve desteği gereklidir. Ülkemizde açılan destekleme paketi yeterli değildir!

Hak kayıplarının yaşanmaması için, işte tam olarak da bu aşamada devlet OHAL ilan etmek zorundadır! Dünya Sağlık Örğütü tarafından Pandemi olarak ilan edilmiş bir virüs dolaşıyorsa ortalıkta ve insan yaşamını tehdit ediyorsa, bu olağanüstü bir durumdur. T.C Anayasasının 119. Ve 120. maddelerinde hangi durumlarda olağanüstü hal ilan edileceği düzenlenmiştir.

Virüsün yayılımının önünün kesilmesi, şimdiye kadar tüm dünyada yarattığı tahribatın değerlendirilip, önümüzdeki süreçte yaratabileceği olumsuzlukların boyutlarının artmaması ve bu süreçte tedavisi için geliştirilecek sağlık yöntemlerinin bulunup uygulanabilmesine zaman yaratmak, zamansız rastlantıyı önlemek için evde kalmak zorundayız belli bir süre!

Biz ne yaparsak yapalım bu virüsle bir gün karışılacağız. Ne kadar geç olursa o kadar iyi. Pandemi olarak ilan edilen virüsler, dünya tarihinde savaşlardan daha fazla insanın yok olmasına neden olmuştur. Fakat insan her birinin çaresini de bulmayı başarmıştır. İnsan aklı, bu felaketi de kontrol altına almayı başaracaktır! Tıpkı veba gibi, kolera, İspanyol Gribi gibi… Değişen doğa ve yaşam şartlarının aniden önümüze çıkardığı bu yeni durum karşısında, ruhsal ve bedensel yeterliliğimizi korumalıyız. Fizyolojik direncimiz ve vücudumuzun savunma mekanizması güçlü, yaşam sevincimiz en üst seviyede olmalıdır.

Evet, virüs yayılıyor. Tehlikeli ve ciddi bir sağlık sorunu. Ancak, toplumlar daha tehlikeli bir sorunla karşı karşıya. Toplum psikolojisi, her geçen gün daha da bozuluyor! Korku ve panik hâkim toplumda. Ancak korkmuş akılla doğru kararlar alınmaz! Bu süre içerisinde yetkililerden tam ve doğru bilgi akışının sağlanması halkın daha temkinli ve sakin kalmasını sağlayacaktır. İnsanız gerçeğimizi biliyoruz! Elbette stresleneceğiz. Yaşananlar gözümüzün önünde yaşanıyor. Fakat abartmadan. Korkuyu büyütüp mantık çizgisinden çıkmadan yaşayalım korkumuzu.

Yalnız, korku duymakla topluma korku salmak aynı duyguları karşılamıyor. Korkmuyorum, “kim korkar küçücük bir virüsten” deyip kendimizi sokaklara atmak ne kadar tehlikeli ise, korkuyu içimizde büyütmekte en az onun kadar tehlikeli sonuçlar yaşamamıza neden olacaktır. Bunun için stresle baş etmeyi öğrenmeliyiz. Bilgi toplumu değil algı toplumu olduk ne yazık ki. İletişim alanlarını manipülasyon alanlarına çeviren kötü niyetliler var aramızda. Günümüz insanının en büyük yanılgılarından biri olan, sosyal medyadan bilgi alma, üretme ve doğruluğunu onaylamadan yayma eylemi toplumda korku ve panik havasını çoğaltıyor. Panik yapmamakla, hafife almak arasındaki mesafeyi korumak zorundayız. Ortada bir sorun yokmuş gibi davranmak ne kadar tehlikeli ise, aşırı kaygı psikolojisine girmekte sağlıklı değildir. Sürekli olumsuz düşüncelerle ortalıkta dolaşmak hiç birimize iyi gelmeyecektir.  Virüsün seyriyle ilgili haberleri ve gelişmeleri elbette takip edeceğiz. Fakat sadece alanında yetkili ve uzman kişilerin açıklamaları dikkate alınmalı. Bu ülkenin bir sağlık bakanı var ve süreci etkili şekilde yönetmeye çalışıyor. Her gün, belli bir süre sadece doğru kaynaklardan olmak şartı ile konu ile ilgili haberleri takip edin. 7/24 sosyal medyada coronavirüs için, kim ne demişi takip edip okumayın. Aynı haberin farklı sürümlerini tekrar tekrar okumak size, stresten başka bir şey kazandırmayacaktır.

Bu arada bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranmak suçtur. (TCK 195.madde) Bilinçli şekilde hastalığı bulaştırma çabası da “Kasten adam öldürme veya yaralama” suçunu gündeme getirir! Sokakta gördüğünüz yaşlılara, öksüren, hapşıran insanlara saldırmayın. Bu tür davranışları sergileyenler taciz ve nefret suçu işliyor. İnsanları ürkütüp, toplumda bilinçsiz linç psikolojisi yaratmayın!

Canlıların temel var oluş amacı hayatta kalmaktır. Engelleyemeyeceğimiz, er ya da geç işleyecek bir doğa kanunu, insanın dayanabilme yeteneğini ölçüyor. Kendiliğinden yok olup gitmeyecek. Gitmeden önce mutlak tahribat yapacak. Yaşamın kökleri, rastlantının derinliklerinde saklıysa, biz o rastlantıya hazırlıklı olacağız.

Toplumun bir kısmı işin ciddiyetinden uzak, büyük bölümü sürekli şikâyetçi, yaygaracı, saldırgan, bir o kadarı tedirgin…

- Boğazım ağrıyor, öksürüyorum, ateşim mi var benim? Yoksa bende mi yakalandım?

Sakin olun! Hemen felaket senaryoları kurmayın. Geçen yıl bu zamanlarda da aynı sendromları onlarca kez yaşadınız! Beden sağlığımızı koruyacağız diye ruh sağlığımızı da bozmayalım. Hem bize de bulaşabilir. Bundan doğal ne var?

Şartları uygun olmayıp evde kalamayanlar tedbirli olsun. Evde kalmaya uygun olanlar evde kalsın. Eve kapanıp kalma düşüncesi biraz zorlasa da onu da şöyle düşünerek çözebiliriz; Yenidünya düzeni, çağımız insanına dayattığı, sürekli çalışma ve koşuşturmadan ne ailelerimize ne de kendimize kaliteli zaman geçirme fırsatı vermedi. Bu günleri fırsata çevirebiliriz. Hız çağında bir duralım. Soluklanalım. Aile olmanın huzurunu, toplumda birlik, beraberlik ve dayanışmanın güzelliklerini yaşayalım. Uzun zamandır isteyip de yapamadıklarımızı yapabiliriz. İzlenecek o kadar çok film, okunacak o kadar çok kitap var ki… Tek derdimiz evde kalmak olsun! Yeter ki olanaklar hepimiz için sağlansın, biz aşarız bu sorunu.

Son bir soru kaldı aklımızda;

Sahi dünya insanı bunları neden yaşıyor?

300’ler konsülünün ahtapotu kollarını mı oynattı? Dünyanın 8 silahşorları, havuç kafayı fed binasında esir mi aldı? Anglikan Kilisesi’nin arka bahçesinde kraliçeye kim silah çekti? 51. Bölgeden kaçan koronalar, Wuhan’a mı gitmeye çalışıyordu? -Tam tersi de olası- Şimdi bataklığı kim kurutacak? Bataklığı kurutmayı başaranlar mı asıl suçlu? Yoksa aşağıda sürünen yılanlarla, yukarıda uçan yarasalar tüm dünya insanını atlatıp, aşklarını mı yaşadı? Şu an hiç birimiz gerçeği bilmiyoruz. Ama bilenler mutlak var. Bu süreçten sonra dünyayı, devletleri ve insanlığı nasıl bir gelecek bekliyor şimdilik onu da bilmiyoruz. Kestirebildiğimiz hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı. Virüsün yok olması sürecinin uzunluğu ya da kısalığı rastlantısal nedenlere bağlı değilse çok kritik bir dönemdeyiz demektir!

Bekleyip göreceğiz…

Yaşlı dünya ne çok felaket atlattı, bunu da atlatacaktır. Tedbirimizi alıp, takdiri Allah’a öyle bırakacağız! Bilime güveneceğiz, duamızı da eksik etmeyeceğiz. Herkes sözünü söyledi, konuşulması gerekenler konuşulduysa, sıra gerçekleri yaşamaya kaldı, demektir!  

Var olun ama görünmeyin ortalıkta. Lütfen çok dikkatli olun. Hiçbirimize bir şey olmasın.

NELER SÖYLENDİ?
@
Hülya Bulut

Hülya Bulut

DİĞER YAZILARI Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı? Yüzyılın Özeti Kristal Çağ Yeni İnsan - Yeni Zaman Kızlar kardeşlerini doğuruyor! Ey Türk milleti, Demokrasimiz ölüyor! Yüzde 150 Zamla Bedevi Çölünde Su Kuyusu Mu Açacaklar? SMA hastalarına getirilen kriterler İnsan haklarına aykırıdır! Çanakkale geçilmez değil, Çanakkale geçilemedi! Allah kadını yarattı. Erkek, Allah yarattı demedi! 14 Şubat’ta Kimlerin Aşkını Kutsuyoruz? Gençlik nereye gidiyor? Bandırma Vapuru’nun Ruhu Dört Cariyeli Hayallerin Topuk Sendromu ​Zencefilli Gazoz Öyle yüzünüze dümdüz! Şingah Ergenekon Bir ihtimal daha var! Kaçın! Yıkım ekibi geliyor, Kaçmayın! Demokrasi var! Kıraathane Enstitülerinde Kek Mevzu Akıllı ol ey eylül! Eğer Tanrı Varsa… ​Hadi İyisin Yine İstanbul Yine Sen Kazandın Şehzade Mustafa’nın Katli “ Kanlı tuğra ” “Allah’ın gözüne batan cumhurbaşkanı” Dârus-Selâm’da Bayram Sabahı Benim çocuğum yapmaz demeyin, yapar! Melike’ye ne oldu? Zimem Defteri Balkısı Suikast! “Son içeceği süt olacak” Kehle-i ikbal damat Rüstem’den Rüşvet fatihi damatlara! Cemal Safi Islak Kentin Aşk Çığlığı Sustu Tapınakçılar ve suikastçiler Evangelistler! Çanlar beş kez çaldı adalet öldü dediler! Benim Nikâhımı Hahambaşı Kıysın Kundağımda Kan Sesleri +18 Tanrım Konuş Benimle… Yazmak &“kalecinin penaltı anındaki endişesi” Emani Arrahman, Mülteci Sorunu Değil İnsanlık Sorunu Düşünmek suç değildir! Zeugmalı Çingene Kız Büyük İskender Efsanesi Bir ihtimal daha var! Mutemet Beyin Kaçan Delileri Pembe Pozitifbüslerde Panik Havva’nın kızları nihilist(mi) oldu? “İki ana dünya sistemi üzerine diyaloglar” (1632) Islak Kentin Sakinleri Ve Mihrak Laleleri Lanarkalı ve sarı sarf vakası Çok afilli bir hastalığa yakalandım baba Mandıra filozofları! “ konak’ın önünde buluşalım” ​Siyonist Haçlı Noel Baba’nın Korkunç Şifreleri Meydan Mektebinden Darbe Güncesi Ermeni Mezalimi Ahde Vefa Ahsenü’l Kasas Yusuf U Züleyha Er Mektubu Görülmüştür ! Adem’in İlk Eşi Kimdi?
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA