Er Mektubu Görülmüştür !

Hülya Bulut

09-07-2016 00:00

_Er Mustafa; mektubun var ! _Emredersiniz komutanım! _Rahat ol asker! emredilen bir şey yok. Senin olan sana verilecek. Kırmızı görülmüştür mührü üstünde. Senden önce gözü değdi birilerinin emanetine. _Rahat ol asker! _Elle mi selamlarsın başla mı selamlarsın ver selamını, al emanetini çık. Sadece söyleneni yap ,düşünme. İmtihanın “mantıkla” burada bunu da unutma. Aynı renk,aynı düğme,aynı hiza.Olmadı,tutturamadın mı hizayı,sorun etme kendine ,sağ baştan  sayarsın yine. Yemin ettin bir kez yeminini tutacaksın. “Kanunlara, nizamlara ve amirlere itaattesin!”burada. Dağlarla çevrili asker ocağının,soğuk nöbetlerinde çekilen sıla özlemini anlatmaya yeter mi kelimeler?Soğuk koğuş ranzalarında geçirilen bunaltıcı gecelerinde yaşanır en derin özlemler.Geceler zehir saçar etrafa. Kızgınmısın,öfkeli ya da isyankar? Olma! Bak geceler ilerliyor son şafağa.Bekleyişler belalaşsada, “La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim”duası olsun dudaklarında. Ne öfken öfkeye benzer asker ocağında ne sevdan sevdaya!Yaşasanda bir şekil,nefes alsanda yaşamı görev bilip,tutuşsa da yüreğin sevdandan,bilirim toprağından bir süreliğine de olsa sökülen ağaç,hüzün yaprakları döker!Vatan topraklarında insanlar rahat uyusun diye giderler,Bayrağı dalğalansın,gök kubbede ezan sesleri kesilmesin diye!Gittikleri kızıl mavi göğün altında,dağların ter kokularında gördükleri,yaşadıkları gerçeklere sahiplenememe yıkar onları!Üstlerin,astların yılgınlığı yorar! Acımak değilde bu çok ağır gelir onlara! Yalnızlıklarda dökülür ya acılar bir bir ortaya.Hasret vakti,özlem vakti olur o karanlıklar.Bekleyişler uzar,saatler akrep olur zehrini akıtır karşı dağlarda. Korkar geride kalanlar! Her seste ürperir içleri. Hele ki o yokluğun ilk gecesi,gözlerden akar sağnak misali yaşlar.Anneler ağlıyor.Kadınlarımız ağlar bizim.Hem de çok ağlar.Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa ölürler.Anaysa daha bir derinden ağlar.Sen giderken,bedeninden koparılan güllerin yarası,taki sen dönene kadar hiç kapanmaz ondan ağlarlar.Anneler ki çeker en ağırını özlemlerin.Onlar ki,geceler boyu senin anılarına sığınır,kokunu bıraktığın yastığını koklar, doyamadığının. Onlar ki susuyor.Bir tek onlar çığlık çığlığa susuyor.Oysa en çok onların sesi çıkmalı.Doğurdukları canlar gidiyor.Ağıtların katran karası buğusunda evladlarını “ecelsiz”kara toprağın bağrına bırakıyor analar.Analar her daim ağlıyor bu yurtta. Sen giderken vatan otağına ,ardında en çok gülüşün kalır akıllarda.Sen dönene dek hüzünler evidir artık baba evin oysa! Her yeni başlangıç sessizlik getirir.Soğuk,ürpertici ve düşündürücüdür.Uyuduğunuz anlarda bile geride bıraktıklarınızın birer gölge gibi iliklerinize işlediğini hissedersiniz.Bir başına kalınan üç beş nöbetlerinde ruhunuzun yıpranmış yanları esir alır sizi.İnsanın içine akan derin bir ince sızı gibi bedenini saran yalnızlığında dolaşırsın geçmiş günlerin.Acı bir boşluğun insanın içini yaktığı, anıların,hasret değirmeninde öğütüldüğü anlardır o nöbet zamanları. Mahzun kuşlar sürüsü geçer gökten,iplik iplik yağar yağmur toprağa.Yalnızsındır ya o anlar,bilirim yalnızlık uyutmaz çok düşündürür.Gözyaşlarının her bir damlası ses bulmaz,ama akar.Düşünceden yüreğe sızar her damlası. Kan kusan topraklar postalının altında ezilirken,Nebyan dağı eşkiyaları karşındadır.Ortalığı bu topraklarda bir karıştıran vardır bilirsin sende. Ama! Üsse itaattesin.Susarsın! yine.... Bir zamanlar asker ocaklarında,sevda içmiş türküler dalğa dalğa yükselirdi yangın yeri yüreklerde, “Yine yakmış yar mektubun ucunu”diye.İlahi türkü! zamanımızda mektup vardı da biz mi yakmasını bilemedik ucunu bucağını yare ? Nice genç kız o mektuplara gözyaşlarını damlatıpta göndermedi mi asker yarine?Zaman nasılda acımasızca bunca güzelliği alıp elimizden gitti.Artık ne eski ucu yanık mektuplar ne o eski sevdalar ne o eski aşıklar kaldı,asker ocağında sevda çekmenin zorluğunu yüreğine yük edecek.Söylenen türkülerin sözleri anlattı hüzünlerini. Türküyü kaçıncı kez  dinlediğini unutan  kadın bir ince özlem kokusuyla dalıp gitti sevdalısını tel örğüler gerisine süren dağlarının zirvelerine. Ve...sustu kadın ! Yazıyorum dedi! “İçimden geldiği için yazıyorum sana.Sen istemediğin halde yazıyorum.Sevda sözlerime kırmızı gözler değmesin dayanamam demiştin ya! O gözlere inat yazıyorum.Seni oralarda yapayalnız bırakmamak için yazıyorum.Ne zaman ki yalnızlığın soğukluğunu duyarsın içinde uzanıp bir kaç satır ısıtsın içini diye yazıyorum .İstedim ki anılarının içinde bana ait bir yer olsun.Her satırı  hasret kokan..... Elinde “Er mektubu görülmüştür”ibareli kırmızı mühürlü mektubuyla, en uçra köşeye çekildi asker. “_Ağlama sevdam ağlama diye başlıyordu satırlar.Özlem kör kuyularda merdivensiz kalma misali.”Sürgün yeri umutları,kelime olup dökülüyordu sanki mektuptan harf harf. Ömür göçeğim, sen meraklanma diyorsun “Buralar güzel ,havası,dağları,çicekleri.”Bir de çiceklerin altında mayın olmasa ya be sevdam!Çocukları bizim oradakilerle aynı demişsin işte,birde o çocuklar,hep aynı yaşta kalmak zorunda olmasalar ya ! Gönlümün sızısı askerim! Kimsesiz bir çocuğun beklediği gibi bekliyorum seni diyordu ağlayan kelimeler.İçimi bile çekemeden,göz yaşlarımı akıtamadan.Sağ elimle sol elimi ısıtarak.Kendi sesimle kendimi avutarak.Yüreğimin yükünü kendi sırtıma vurdum,hüznümü sevgimin büyüklüğünde boğarak.Kederimin göz yaşlarını göğün semasına kandil yaptım damla damla.Bir sevdanın arkasından kırk asır kırk kapı uzaklıkta bekliyorum dönüşünü.Tüm kapılar kapansa da, kapalı kapılar ardında da beklerim kırk kapı uzaklıkta gelişini. Yorgunum.Özlem yorgunu,hasret yorgunuyum.Allah’ım şahit, bu yorgunluk sen dönmeden geçmeyecek.Sen gittin yüreğimin en derin yerinde Eylül yağmurlarında sakladım seni.Biliyorum vuslatsız bir bekleyiş benimkisi.Dünyanın yakıcı ateşinden selamete çıkmanın imkansızlığını gördü bu gönül yokluğunda.Bu benim kalbimin ilk kışı.İllaki kalıcı değil farkındayım.Geçicidir elbet her kış.Zemheri ayazları vursada kurumuş dallara,tomurcukların hep açma umudu vardır, gelecek baharlarda!Gün gelecek o baharın şarkılarıyla,çekilen çileli hasret,hiç yaşanmamışcasına ama bir o kadar iz bırakarak geçmişin saklı zamanlarındaki yerini alacak.İşte o gün sende,cennete düşen ilk yağmur damlasının ferahlığında,gönlümün bahçesine düşeceksin. Tekrar olsa tekrar yaparım diyordun,yaparsın bilirim askerim.Sen o yüreğindeki vatan aşkı,bayrak,toprak,millet aşkıyla yaparsın .Benim yüreğimin tüm dur ihtarlarına uymadan yaparsın.Son sözlerinde kulaklarımda unuttum sanma “Vatan için gittim senin için döneceğim Çiceğim.” Sen bana bakma be sevdam.Yürek bu susmuyor işte.Kızgınlıklarım var elbette bu yanlış gidişe.Otuz bini bastıran sözüm ona züppe gençlik,sadabatta kadın kadına gezmelerde,sense cehennem çukurlarında,dağ çakallarının izini sürmede. İsyanım var bu adaletsiz düzene.Sisyphos misali çıktıkça yeniden düştüğümüz yokuş yollar yordu bizi ülkece.Beyaz taşlar geldi sonra toprağımıza.Ve beyaz taşları döşediler yokuş yollarımıza.Hiç demedik duvarcı ustaları,taş döşer mi yollara? Döşediler işte munzur boylarına,dağ yamaçlarına.Kilitsiz kapılarımıza anahtar uydurdular sonra!Daha abc yi öğrenmeden ,abdyi öğretmeye kalktılar ya yurdum insanına,bundandır şaşırttık ülkece.Demir kanatlı,hiç tanıyamadığımız kuşlar uçuştu ,Bozdağların zirvelerinde.Anka kuşlarının yuvaları oldu ıssız topraklarımız.Yandı yaktı küllerini savurttu toprağımıza.Bir yangın ki söndüremediğimiz yıllarca.Ahit sandıklarını kaybetmiş nice taze gelinlerin bilinmez içinde ne çeyizleri saklıydı.Ahir zamanda hiç bir kaybın gizli kaldığı yoktur ya,bulunur dedik sustuk ve dilekte bulunduk Tanrıya,bulunsunda bitsin bu taze gelinlerin,yüreği yaralı anaların çilesi. Bilmez bilirler ya halkı,biliriz bizde elbet: “ Güllerin bedeninden dikenleri teker teker koparırsan,dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar.”biliriz! Ve yine biliriz ki vicdanlarımız tebessüm bile etmiyor artık milletçe. Biliyor musun daha binlerce kelimem var boğazıma düğümlenen.Susuyorum.Yeni bir hayatın acemilerisiniz.Zor bilirim;Rüzgarda titreyen dala sırf hareket etti diye selam vermek zor.Akıl ülkesinin bittiği yerde gönül ülkenin sesini dinle.Ağlamakta istiyorsun bilirim ya! Ne askerler ne erkekler ağlamaz!sözüne de takılma.Acının dayanılmaz olduğu yerde bırak da göz yaşların temizlesin hüznün kederini yüreğinden. Dedim ya daha binlerce kelime var boğazımda düğümlenen.Hoşçakal demeye dilim varmıyor!Olurda bu hoşçakal ağır geliverir diye yüreğine.Her gidiş geri dönüşe bir yolculuktur bunu ben anlatamam sen anlatıver kalbine. Hoşçakal,gülüşlerime gülüş, ömrüme ömür katan. Hoşçakal bana mutluluğun hüznünü,sevdanın yalnızlığını,ellerimde ellerinin sıcaklığını,kulağımda sevgi sözlerini unutan, özlemin gözyaşlarını miras bırakıp da giden askerim hoşçakal!Acılar sığdırılırmış da mektuplara, gülüşler sığmazmış ya.Vedalaşma değil bu sakın yanlış anlama.Yakamadım mektubumun ucunu ama,ben sevdamın bütün gülüşlerini yükledim bu hoşçakala! Allah Türk Askerini korusun.Yar ve yardımcısı olsun! Daima......

DİĞER YAZILARI Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı? 01-01-1970 03:00 Yüzyılın Özeti 01-01-1970 03:00 Kristal Çağ Yeni İnsan - Yeni Zaman 01-01-1970 03:00 Covid-19 Türkiye Evde Kal 01-01-1970 03:00 Kızlar kardeşlerini doğuruyor! 01-01-1970 03:00 Ey Türk milleti, Demokrasimiz ölüyor! 01-01-1970 03:00 Yüzde 150 Zamla Bedevi Çölünde Su Kuyusu Mu Açacaklar? 01-01-1970 03:00 SMA hastalarına getirilen kriterler İnsan haklarına aykırıdır! 01-01-1970 03:00 Çanakkale geçilmez değil, Çanakkale geçilemedi! 01-01-1970 03:00 Allah kadını yarattı. Erkek, Allah yarattı demedi! 01-01-1970 03:00 14 Şubat’ta Kimlerin Aşkını Kutsuyoruz? 01-01-1970 03:00 Gençlik nereye gidiyor? 01-01-1970 03:00 Bandırma Vapuru’nun Ruhu 01-01-1970 03:00 Dört Cariyeli Hayallerin Topuk Sendromu 01-01-1970 03:00 ​Zencefilli Gazoz 01-01-1970 03:00 Öyle yüzünüze dümdüz! 01-01-1970 03:00 Şingah 01-01-1970 03:00 Ergenekon 01-01-1970 03:00 Bir ihtimal daha var! 01-01-1970 03:00 Kaçın! Yıkım ekibi geliyor, Kaçmayın! Demokrasi var! 01-01-1970 03:00 Kıraathane Enstitülerinde Kek Mevzu 01-01-1970 03:00 Akıllı ol ey eylül! 01-01-1970 03:00 Eğer Tanrı Varsa… 01-01-1970 03:00 ​Hadi İyisin Yine İstanbul Yine Sen Kazandın 01-01-1970 03:00 Şehzade Mustafa’nın Katli “ Kanlı tuğra ” 01-01-1970 03:00 “Allah’ın gözüne batan cumhurbaşkanı” 01-01-1970 03:00 Dârus-Selâm’da Bayram Sabahı 01-01-1970 03:00 Benim çocuğum yapmaz demeyin, yapar! 01-01-1970 03:00 Melike’ye ne oldu? 01-01-1970 03:00 Zimem Defteri Balkısı 01-01-1970 03:00 Suikast! “Son içeceği süt olacak” 01-01-1970 03:00 Kehle-i ikbal damat Rüstem’den Rüşvet fatihi damatlara! 01-01-1970 03:00 Cemal Safi Islak Kentin Aşk Çığlığı Sustu 01-01-1970 03:00 Tapınakçılar ve suikastçiler Evangelistler! 01-01-1970 03:00 Çanlar beş kez çaldı adalet öldü dediler! 01-01-1970 03:00 Benim Nikâhımı Hahambaşı Kıysın 01-01-1970 03:00 Kundağımda Kan Sesleri +18 01-01-1970 03:00 Tanrım Konuş Benimle… 01-01-1970 03:00 Yazmak &“kalecinin penaltı anındaki endişesi” 01-01-1970 03:00 Emani Arrahman, Mülteci Sorunu Değil İnsanlık Sorunu 01-01-1970 03:00 Düşünmek suç değildir! 01-01-1970 03:00 Zeugmalı Çingene Kız Büyük İskender Efsanesi 01-01-1970 03:00 Bir ihtimal daha var! 01-01-1970 03:00 Mutemet Beyin Kaçan Delileri 01-01-1970 03:00 Pembe Pozitifbüslerde Panik 01-01-1970 03:00 Havva’nın kızları nihilist(mi) oldu? 01-01-1970 03:00 “İki ana dünya sistemi üzerine diyaloglar” (1632) 01-01-1970 03:00 Islak Kentin Sakinleri Ve Mihrak Laleleri 01-01-1970 03:00 Lanarkalı ve sarı sarf vakası 01-01-1970 03:00 Çok afilli bir hastalığa yakalandım baba 01-01-1970 03:00 Mandıra filozofları! “ konak’ın önünde buluşalım” 01-01-1970 03:00 ​Siyonist Haçlı Noel Baba’nın Korkunç Şifreleri 01-01-1970 03:00 Meydan Mektebinden Darbe Güncesi 01-01-1970 03:00 Ermeni Mezalimi 01-01-1970 03:00 Ahde Vefa 01-01-1970 03:00 Ahsenü’l Kasas Yusuf U Züleyha 01-01-1970 03:00 Adem’in İlk Eşi Kimdi? 01-01-1970 03:00