Ahmet Davutoğlu, borçlarını ödemeyen Şehir Üniversitesine karşı alacaklı bankanın icra takibi nedeniyle Şehir Üniversitesi susturuluyor demiş.
Devlete ait araziyi yolsuz bir şekilde siyasi hırslarının aracı haline getirdiği Şehir Üniversitesine devretmesi bu araziyi ipotek ederek devlet bankasından yaklaşık dört yüz milyon lira kredi kullanılmasını, kullanılan kredinin geriye ödenmemesini, ödenmediği gibi rasyonel bir ödeme planı da sunulmamasını, borç konusundaki tek planlarının çıngar çıkarma tehdidiyle kurumları baskı altına almak olduğunu, bu gün yaşadıkları tablonun ateşleyicisi olan davanın şu anda kol kola oldukları CHP’nin yol arkadaşı bir meslek odası tarafından açıldığını, bu davada devlet kurumlarının Şehir Üniversitesinin yanında sonuna kadar mücadele ettiğini, arazi devrini iptal eden Danıştay heyetinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atanan tek üyenin Şehir Üniversitesi lehine oy kullandığını, üniversitenin kurumsal yapısının devletin garantisi altında olduğunu falan hepsini bir kenara bırakalım.
Ahmet Davutoğlu, “Şehir Üniversitesine kredi verildiği dönemde Başbakan Binali Yıldırım’dı” sözünden hareketle, bu durumun Şehir Üniversitesi ile ilgili olarak atılan adımların Ahmet Davutoğlu’nun şahsından kaynaklanmadığını gösterip göstermediğini de tartışmayalım.
Hatta madem bu üniversitenin yönetiminin borçları ödeyeceğine güveniyorsunuz, o takdirde şahsi mallarınızı teminat olarak niye vermiyorsunuz da demeyelim.
Bir bankanın yedi ay borç ödemeyip de hakkında takip yapmadığı başka bir borçlu var mı diye de sormayalım.
Borçlarını ödemeyen bir eğitim kurumunun yönetiminin Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birine devrinin Şehir Üniversitesinin akademik birikimini nasıl tehlikeye attığını bir açıklayın bize?!. Orayı tam anlayamadım!..
Hem üniversiteyi kurarken hami üniversite olarak Marmara Üniversitesini seçen siz değil misiniz? Veya bu zamana kadar Marmara Üniversitesinin hamiliğine bir itirazınız mı oldu ki? Her neyse tüm bunları geçelim.
Hani diyorsunuz ya, borçlarını ödeyemeyen ve eğitim öğretimi tehlikeye giren eğitim kurumundan alacakları istemek ve eğer alacaklar ödenmezse devletin garanti görevi nedeniyle harekete geçmesi eğitim kurumunun susturulmasıdır.
İşte tam da yükümlülüklerini yerine getiremeyen Doğa Koleji ile ilgili olarak böyle bir süreç işliyor.
Hem de Şehir Üniversitesi gibi mal varlığı devlete ait malları bedelsiz ve yolsuz bir şekilde devredilerek oluşturulmamış. Yani gerçek anlamda özel mülk.
Özel veya kamu hiç fark etmez. Bir yükümlülük varsa bunun sorumluluğu da olur.
Sosyal medya karalamalarıyla hiçbir hukuki temeli olmayan çarpıtmalarla hiç kimse borcunun ve devlet malının üzerine çökemez.
Şehir Üniversitesi itibar kaybediyorsa yönetiminin ‘Ellere var da bize yok mu’dan öteye geçmeyen derin filozofik çözümlere bel bağlamasından kaybediyor.
Danıştay kararı ile tapu kaydının devlete intikal ettirilmesi üzerine yapılan açıklama tek başına bu yönetimin görevinden uzaklaştırmak için yeter de artar bile.
Hatta Danıştay kararına göre Şehir Üniversitesine arazi devri tam anlamıyla bir yolsuz tescil.
Devlete ait araziyi yetkileri olmadığı halde, medeni kanunun tabiriyle YOLSUZ olarak Şehir Üniversitesine devrettiler ve banka ipotek, alacaklılar bize haciz koydu.
Devir iptal edildi ama ipotek ve hacizler kalacak. Bu ipotek ve hacizleri hukuka aykırı olarak devletin sırtına yük edenler, kişisel mallarıyla bu borçtan sorumludur. Eğer devletin alacağı tahsil edilmezse eninde sonunda tahsili geciktirenler de sorumluluk altına girecektir. Hukuk ne ise onun işlemesi gerekir.
Davutoğlu başta olmak üzere Şehir Üniversitesi üzerinden manipülasyon yapan hiç kimsenin derdi de ne öğrenciler ne de aileleri. Eğer Şehir Üniversitesi ile ilgili duyarlılığınız bir menfaate değil vatandaş duyarlılığına, öğrenci ve ailelerinin tedirginliğine sahip çıkma düşüncesine dayanıyorsa; öğrenci sayısı Şehir Üniversitesinden kat kat fazla Doğa Koleji ile ilgili niye tek kelimeniz yok.
Olmamalı da zaten. Yükümlülüklerini yerine getiremeyen her kimse, hukuk işlemeli. Özellikle de yükümlülüklerini yönetecek bir iş planı yapacak kapasitesi olmayanların, eğitim öğretim alanında işletme yetkisi kullanmamalı.
Yaşar BAŞ