Yabancı devlet heyetlerinin Türkiye’yi ziyaret için sıraya girdiğini yazmaya başladı gazetelerimiz.
Ağustos’un ilk gününde “Her Şey İyi Olacak” başlıklı yazımda aşağı yukarı böyle bir öngörüde bulunmuştum. Henüz şeytanın örgütünün alçak darbe girişiminin üzerinden on beş gün geçmiş iken.
Türkiye bir örneğine asla rastlanamayacak bir toplumsal dayanıklılık gösterdi. Bunun spekülasyonlarla perdelenmesi ancak çok kısa süreliğine olabilir. Kısa zamanda gerçek anlaşılır ki anlaşılmaya da başlandı.
Türk milletinin gösterdiği refleks, başka düşman saldırılarının da önünü kapatmıştır. Türkiye artık bir güvenlik adasıdır.
Bir tehlikeye maruz kaldığında, tehlike ile orantılı bir refleks gösterebilen, ama anayasal sisteme sadakat çizgisinden hiç ayrılmayan örnek bir milletimiz var.
Devletimiz de, milletimizle aynı ritmi yakaladı. Bu ritmi sürdürmek zorunda.
Dünyada tehlike ile orantılı bir refleks ortaya koyabilen, yakın tehlike bastırıldıktan sonra işleyişini bu kadar hızla normale döndürebilen bir başka ülke yok. Siyasi sistemin kalitesi ve dayanıklılığı bakımından Türkiye’nin birinci sırada olduğu kısa süre içinde kabul edilecektir.
Bu kalite dünya sermayesinin kararlarında belirleyici bir etkiye sahip olacaktır. Şimdiden şunu söyleyebiliriz, Türkiye’nin ekonomik yükselişi, hatta yeni ekonomik merkez olma süreci başlamıştır.
HSYK İhraç kararlarına bu açından bakmak gerekir. Her şey normal işleseydi. Sanıkların tamamı hakkında deliller toplandıktan ve kesin bir vicdani kanaat oluştuktan sonra karar verilirdi ki öncül darbe girişimlerine rağmen süreç bu şekilde işliyordu.
HSYK tarihin en alçak darbe girişimini, 242 kişinin şehit edilmesini, binlerce kişinin yaralanmasını, bazılarının ciddi engelli haline gelmesini, tankların, uçakların, füzelerin, helikopterlerin kendi milletine saldırmasını olmamış mı kabul edecekti.
Çok doğru bir şekilde, yeterli vicdani kanaat ile ihraç kararları verildiğini görüyorum. Devlet ve topluma yönelik tehlikenin ortadan kaldırılması için bu gereklidir. Kesin vicdani kanaate dayalı hükmün, itiraz incelemesi aşamasında verileceğini anlıyorum. Hem doğru, hem de hukuki olan yaklaşım zaten budur.
Bu süreçte millet olarak zihinsel bütünlüğün korunması her şeyden daha değerlidir. Hepimizin hem kişisel hataları var. Hem de kısa zaman içinde yüzlerce karar almak durumunda olanların aldıkları her kararın doğru olmasının beklenmemesi gerekir. Önemli olan hatalı bir karar alınmışsa, bunun düzeltilmesi yolunun açık olmasıdır. Böyle bir ortamda sağlanabilecek olan teminat budur.
Yıllarca çizgisini sürdürmüş ve iyi ilişkiler içinde olan insanların bir veya birkaç küçük olaydan yola çıkarak bir birleri hakkında ağır husumet içine girmeleri hiç beklenmedik sonuçlar doğurur.
Bu milletin eli toprak kokan analarının çocukları olarak, zor günlerde destansı bir dayanışma ve örnek bir iş birliği içindeydik.
Her şeyin en güzel olması gereken zamanlarda bir birimize karşı hüsnü niyetimizi ve insafımızı kaybetmek bize çok şey kaybettirir.
Yüz kişiydik. Sadece üç ekmeğimiz vardı. Aramızda paylaşma konusunda hiçbir ihtilaf yoktu. Şimdi üçümüz için yüz ekmek var. Paylaşmakta zorlanıyoruz.
Buna kendim de dahil olmak üzere, 15 Temmuz aramızdaki hukukumuz bakımından bir milat olmalı. Şeytanın örgütü için çeşitli tarihlerin milat olmasını savunan arkadaşlarımıza, önce kendimiz ve aramızdaki hukukumuz açısından bir milat ve bir beyaz sayfa açılmasını öneriyorum.
Cumhurbaşkanımızın sözünü ettiği yeni ruhun aramızda hakim olmasını diliyorum.
15 Temmuz’un bize öğrettiği birçok gerçek var. En önemlilerinden biri de şu.
Biz bir arada oldukça kimin ne planı olduğunun bir önemi yok.