Ali Babacan tarafından gayet seremonik bir şekilde sürdürülen parti kurma çalışmalarını izliyoruz.
Son bilgilere göre Abdullah Gül öncülüğündeki üst akıl grubu partinin içinde yer almayacak ve dışardan yol gösterecekmiş.
Bu arayışların retoriğine yani propaganda tarafına bakarsanız, temel sloganın vesayet odakları ile mücadele olduğunu görürsünüz.
Vesayet dediğiniz şey nedir peki? Demokratik toplum açısından vesayet dediğiniz şey siyasi kararları perde gerisinden onaylayan veya veto eden odak değil midir?
Siyasi parti kurmak, bir siyaset veya proje önerisinde bulunmak son derece doğal bir haktır. Bu hak aynı zamanda hayatımızı kuşatan değerler sistemi içinde kullanılırsa meşru bir hak arayışı olur.
Milyonlarca yılı bulan insanlık tarihi açısından baktığımızda katılımcı siyasi rejimlerin tarihi oldukça yenidir.
Son derece dramatik deneyimlerin de tarihi olan katılımcı rejimlerin tarihinin bize öğrettiği bazı değer yargıları var.
Bu değer yargılarının en önemlisi de açıklık ilkesidir. Açıklık ilkesi siyasi önerinin sahibi her kimse sahneye onun çıkmasını gerektirir.
Başkalarına ait siyasi önerileri vekâleten üstlenmek modern dönemlerin oldukça sık karşılaştığı bir durumdur ama asla ve kata siyasetin temel değerlerine uygun bir davranış olamaz.
Ali Babacan’ın bir siyasi önerisi varsa bunu bir siyasi iddiaya da dönüştürebilir ve bu siyasi iddiasını siyaset alanına taşıyacak şekilde örgütlenebilir yani parti de kurabilir. Keza üst akıl grubu olarak sözü geçen Abdullah Gül başta olmak üzere bahsi geçen grubun her biri de bu siyasi harekete katılabilir.
Ancak siyasete katılarak siyaset riski üstlenmek yerine siyaset iradesinin sahibi gibi davranarak Encümen-i Daniş benzeri bir vesayet odağına benzer şekilde vekâleten siyaseti bir, hatta belki de birden fazla siyaset örgütünün sırtına yükleyip, geri tarafta her şeyin sahibi ve hiçbir şeyden sorumlu olmayanların davranışı demokratik değerlere kesinlikle uygun olamaz.
Abdullah Gül’ün böyle bir model önerdiği doğru ise Encümen-i Daniş’ten bu yana bir arpa boyu yol alınamamış olduğunu gösterir ki, Türkiye’de vesayetin tasfiyesi için kendilerinin peşinden koşanlara yapılmış çok büyük bir ihanet olur.
Türkiye’de özgür siyasetin kapıları sonuna kadar açık olmalı ama yeni bir vesayet rejimi inşa edilmesine kesinlikle izin verilmemelidir.
Yerel seçim sonuçlarının Ak Partinin tökezlemesi olduğunu düşünüp zil takıp oynayanlar bilsin ki, hiçbir dünyevi mevki bu milletin büyük bedeller ödeyerek tarihe gömdüğü vesayet rejimini yeniden inşa etmenin vebaline değmez.
Siyasetin değerleri dediğimiz kavramların her birinin geri tarafında büyük bedeller ödenerek kazanılmış tecrübeler var.
Temel ilke de şu. Bir önerin varsa çık sahaya. Geri tarafından her şeye karar verip perde önüne başkalarını sürmenin adı demokratik siyaset değildir.
Yaşar BAŞ