FETÖ’cü kriterlerini biliyorsunuz. Üzerinde ayrıntılı olarak çok konuştuk. FETÖ’cülüğü spesifik olarak tarif etmeye yarayacak bir sihirli formül bulunması mümkün de değil, örgütün dünyada benzeri olmayan çok yüzlülüğü karşısında bir tek formül üzerinden hareket etmek doğru da değil.
Bahsi geçen her bir kriterin ifade ettiği bir taraf ve ispatladığı bir durum elbette var.
Türkiye’nin FETÖ konusundaki duyarlılığı bir tek adımda oluşmadı. Yıllar içinde şüpheler, bu şüpheleri destekleyen girişimler oldu. 07.02.2012 tarihinde MİT Başkanına yönelik yakalama kararı ile hükümete yönelik ilk müdahale girişimi gerçekleşti. Sonrasında Gezi Olayları ile bir şekilde solcu örgütler üzerinden vekâleten hükümete müdahale girişimi yapıldı. Arkasından 17 Aralık’ta hükümete yönelik yargı eliyle doğrudan darbe girişimine tanıklık ettik. Sonunda da 15 Temmuz da bir işgal ve ihanet hareketi ile milletimiz nezdinde en yüksek FETÖ duyarlılığına ulaşılmış oldu.
Arada elbette birçok başka olay da oldu ama bir yönüyle büyük ihanetin bir yönüyle de her ihanet sonrasında Pensilvanyalı Şeytanın örgütü hakkında bilinçlenme sürecinin kilometre taşlarını bu şekilde özetlemek de mümkündür.
Darbe girişiminin ortaya çıkardığı travmanın etkisi ile şeytanın örgütüne karşı müdahalede belirli kriterler temelinde bir çerçeve oluşturuldu.
15 Temmuz sonrasındaki ilk günlerde mücadelenin bu eksen üzerinde sürdürülmesi kamu düzeninin korunması bakımından bir ihtiyaçtı. Ama süreç içinde oluşan veri tabanı bu çerçevenin güncellenmesini gerektirdiği halde, ilk günlerdeki kriterlerin yeni veri havuzu çerçevesinde yeteri kadar güncellenebildiğini söylenilmemiz zor.
İstanbul başta olmak üzere, Ankara ve bazı büyük merkezlerde özellikle adli soruşturmalar veri tabanı ile eş zamanlı güncelleme konusunda daha başarılı.
Ancak özellikle de taşrada sorumluluk alacak kadar özgüveni yerinde olmayan kamu görevlileri aceleyle oluşturulan ve ilk günlerde uygulanması büyük ihtiyaç olan kriterlerin uygulanmasında ciddi hatalar yapmaya başladı. Özellikle de açık kaynaklardan ve belli kriterler sınırlarında kalan sorgulamalar doğru sonuçlar vermiyor. Kamu görevlileri bu mücadeleyi bir şablonu uygulayarak kendileri hakkındaki denetim süreçlerinin dışına kaçma duyarlılığı üzerine yerleştirmemeli.
Anadolu’da bir şehirde üniversite yapılanmasına hatta belki de Türkiye’nin yükseköğretim yapılanmasına liderlik ettiği düşünülen kişi 15 Temmuz sonrasında tutuklanıp yargılama sonrasında beraat etti. Beraat kararı veren hakimin savunması ByLock yok, Bank Asya yok ben nasıl mahkumiyet kararı vereceğim şeklinde.
Şimdi bu beraat kararı verilen kişi mahkeme kararı ile aklandı. Görevine geriye dönecek. Tutuklu kaldığı dönem için devlet tazminat ödeyecek. Kapı gibi mahkeme kararı ile aklandığı için hiç kimse de ona FETÖ’cü diyemeyecek. Rektörlük seçimlerinde örgüt adına tehdit ettiği bazı kişiler ise ihraç edilecek.
Devletin hızlı bir şekilde FETÖ ilişkisini gösteren faaliyetlere katılanların listelemesini yapıp veri tabanına işlemesi gerekir.
Örneğin Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca gözaltına alındığında adliyeler önünde eylem yapanların listesini de, Türkçe Olimpiyatlarında görev alanların listesini de, FETÖ’cülerin avukatlıklarını yapan veya davalarını izleyenlerin listesini de, kayyım atamaları sonrasında kayyım atanan firmalar ile ilişkisini kesenlerin listesini de, FETÖ mücadelesine başkoymuş kişi ve kurumlara sosyal medya hesaplarından saldıranların listesini de, 15 Temmuz sonrası sosyal medya hesabında temizlik yapanların listesini de, örgütün medya organlarında parlatılanların listesini de, örgütün kritik kampanyalarında rol üstlenenlerin listesini de daha birçok kritik bağlantı noktalarını da listelemesi ve kendi veri tabanında bulundurması gerekir.
Mücadele gerçek bir mücadele olarak sürmezse emin olun babası Bank Asya’da hesap açan çocuklar kamu görevi ve siyaset süreçlerinden elenir, yerlerine bahsi geçen kriterler bakımından steril ama yıllarca şeytanın örgütünün bütün faaliyetlerinde en önde gidenler onların yerine gelip oturur.
Yaşar BAŞ