Tedirginliğin bu kadar yaygınlaşması hiç doğru değil.
Bunun tedirgin olanların aşırı duyarlılığından kaynaklanan nedenleri de var ama tedirginliği tetikleyecek olayların meydana gelmesine de izin vermemek gerekir.
En küçük olaylarda bile FETÖ mücadelesine hakim bir devlet aklının var olup olmadığı sorgulanmaya başlıyor. Bu soruşturmalara hakim bir devlet aklının bulunmasının gerekip gerekmediği ayrı bir konu. Devletin aklı ile hafızasını bir birine karıştırmamak gerekiyor. Devlet aklını göreve çağıranların taleplerine baktığımızda, aslında devletin aklını değil hafızasını göreve çağırdıklarını görüyoruz.
Toplumun FETÖ soruşturmalarındaki en temel talebi, bu soruşturmaların tutarlı bir çizgi üzerinde ilerlemesi talebidir.
Tutarlılık kaybolunca, bunun geri tarafındaki aklın korunup korunmadığı konusunda şüphelerin oluşmasından daha normal bir şey olamaz.
Tutarlı davranmanın birinci koşulu, devletin hafızası ile bağın korunabilmesinden geçer.
Bu devlete bağlı bir vatandaşın birinci güvencesi devletin hafızasıdır. Kimin ne yaptığı, kimin hangi durumda hangi şekilde davrandığı devletin hafızasında not edilmiş olmalı.
Eğer devletin hafızası, kimin hangi durumda kiminle ortak hareket ettiğini not etmemişse, artık hiç kimsenin bir güvencesi kalamaz.
Türk devleti tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir saldırıya maruz kaldı. Bu saldırıyı planlayanlar, önce devletin hafızasına saldırdılar. Kırk yıllık bir planlamaya dayanan ihanetin saldırısı ile hafızanın bir kısmı yok olmuş olabilir.
Ancak devlet, bu saldırı döneminde yeni bir hafızayı inşa edebilmiş olmalı. Veya eğer henüz bir devlet hafızası inşa edilmiş değilse bu hafızayı inşa etmek için bir tek dakika bile zaman kaybetmemeli.
Devletin işleyişinde politik nedenlerle günlük değişiklikler olabilir. Olmalıdır da. Devlet dönemsel olarak kendi önceliklerini revize edebilir. Devlet aklının politik öncelik sıralamasını veya bu sıralama içinde yöntemlerini değiştirmesi gerekirse bunu yapmasından daha normal bir durum olamaz.
Devletin hafızası politik saikleri ve politik gündemi aşan bir derinliğe sahip olabilmelidir.
Eğer devlet hafızasının derinliği kaybolursa, aynen ekonomide ikincil piyasa derinliğinin kaybolmasına benzer sonuçlarla karşılaşırız. Sert hareketler olur. Sık sık yön değişir. Araçlar bir gün çok kıymetlenip ertesi gün bütün değerini kaybeder. Ortalıkla birileri tarafından kahraman ilan edilenlerin, birileri tarafından da hain olarak kabul edildiğini görmeye başlarsınız.
Devletin hafızası yeniden inşa edilirken, bu inşa sürecinde görev yapanlara büyük görevler düşüyor. Çünkü devlet hafızasının derinliği kaybolursa, bu herkes için bir tehlike oluşturur.
Büyük travmalar sonrasında travma sonrası stres dönemleri başlar. Travma sonrası stres dönemlerinin geçilebilmesi için küçük küçük de olsa güvenli alanlar inşa ederek, güvenli alanların bütün sahayı kaplayacak kadar artırılması gerekir.
İnşa edilen güvenli alanlarda bir sorun varsa, bu alanların da revize edilebilmesi mümkündür. Ama hiçbir güvenli alan bırakmamak sağlıklı bir çözüm olamaz.
Devlet FETÖ soruşturmalarında tutarlı bir işleyişi sağlamalı. Tutarlı bir işleyiş soruşturmaların nerdeyse tamamında aslında var. Ama birkaç münferit olayın kamuoyu gündemine gelebilmesi bütün algıyı yerle bir ediyor.
Ak Partili bazı siyasetçilerin de kamuoyu önünde bu soruşturmaların bütünü ile ilgili algıyı zedeleyen açıklamalar yapması da ilginç. Bir bakan on dakika izlediği bir duruşma sonrasında, sanki FETÖ yargılamalarını yapan hakimler hainmiş gibi bir açıklama yapabiliyor.
FETÖ yargılamalarına olan güven bir defa zedelenirse, bunun hangi sonuçlara neden olacağını hiç kimse kestiremez. Algı da aynen kamu düzeni gibidir. Bir defa bozuldu mu, bir daha nasıl düzeltileceğini veya nereye varacağını hiç kimse kontrol edemez. Algıyı bozanlar, bunu tekrar düzeltecek bir güce sahip olduklarını zannediyorlarsa vay halimize o zaman.
Herkes sorumluluk duygusu ile hareket etmeli. Bu soruşturmaları yönetenler de, algıda sapmaya neden olacak davranışları öngörüp ona göre hareket etmeli. Küçük hesapların zamanı değil.
Yaşar BAŞ