THK son yıllarda gündemimize nedense hep yolsuzluk ve kriz haberleriyle geldi.
Kayyım atandıktan sonra gündemden düştü ama THK’nın gündemin geri tarafına düşmesinin nedeni sanıyorum pandemi de olabilir.
Yoksa THK merkezli iddiaları duydukça, bu iddiaların gündemin geri planına düşmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum.
THK kayyım heyeti başkanı ve eski Gümrük ve Ticaret Bakanı Cenap Aşçı’nın bir süre önce yayınlanan uzun ve detaylı bir röportajını okuyunca insanın içi ürperiyor.
Anlaşıldığı kadarıyla her yönüyle çökmüş ve çürümüş bir kurum yapısı var. Bu kadar çökmüş ve çürümüş yapıları atakta tutmak için lazım gelen eforun yarısı ile çok çok daha güçlü kurumlar inşa edilebilir.
Benim esas hayret ettiğim, bir devletin işler bu aşamaya gelene kadar çürümeyi fark ederek önlem almayı sağlayacak mekanizmalara sahip olmaması.
Mali kaynakların yönetiminde elbette kurum yöneticileri karar sahibi olmalı ama gelirlerini kendi faaliyetleri dışında bağışlardan elde eden ve dönüp dolaşıp maliyeti kamunun sırtına binecek kurumların harcama kararlarını kafalarına göre almaları doğru değil.
Örneğin bir banka veya bir sigorta şirketi sahip olduğu kaynakları kafasına göre kullanabiliyor mu? Devletin denetim organları, bankaların mali yükümlülüklerini riske edecek kararlarına müdahale ediyorlar, mali tablolarını sadece dönem sonunda değil sürekli denetimde tutuyorlar değil mi?
Peki kamu yararına olan sivil toplum kuruluşları veya vakıf üniversitelerinin ölçüsüz ve altından kalkamayacakları şekilde borçlanmalarına niye izin veriliyor?.
Sadece bu kurumlar değil, buna benzer kurumların mali yapılarının takibi için özel bir kurum kurulması ve yükümlülüklerini riske edecek mali kararlarının yakın takipte tutulması gerekmez mi?
Diyeceksiniz ki her türlü kurumun bir de denetim organı zaten var. İç denetim organları, eğer yönetim ile aralarında bir çekişme yoksa zaten çalışmıyorlar. Bir derneğin veya vakfın denetleme kurulunun bu zamana kadar işe yarar bir denetim raporu düzenlediğini göreniniz oldu mu?
Dış denetim kurumları ise, hesap döneminin sonunda denetim yaptığı için, denetleme tarihi itibariyle olan olmuş biten bitmiş oluyor.
Mali yapı bozulduktan, kaynak borç oranı sürdürülemeyecek hale geldikten sonra, denetlesen ne olacak denetlemesen ne olacak.
Sonrasında kurumları zarara uğrayanlar hakkında işlem yapıyorsunuz. Ama asla kurumun iki yakası bir daha bir araya gelemiyor.
Bu tür kurumlara çok daha yakın ve çok daha etkin denetim yapacak mekanizmalar kurulması gerekiyor. Kurum kaynaklarını sadece çalanlara çok ağır müeyyideler uygulanması gerekiyor. Kaynakları çalmasa bile, yükümlülükleri ile orantısını bozarak, yükümlülükleri ifa edemez hale getirenlerin sorumluluğunun olması da gerekiyor.
Hepsinden öte bu kurumları denetleyenlerin, kurumun içine itildiği açmazları zamanında raporlamamışlar ise, ortaya çıkan zarardan yönetim organları ile birlikte sorumlu tutulmaları gerekiyor ki, herkes sorumluluğunu bilsin ve görevini gereği gibi yapsın.
Röportajı okuyunca şuna kesin olarak kanaat getirdim ki, bu kafayla THK’nın iki yakası bir araya gelmez.
Bu kayyım heyetinin de bu işin içinden çıkabileceğini hiç sanmam. Öncelikle kayyım heyeti başkanının, üstlendiği görevin gereğini doğru kavradığı ve THK geleceği ile ilgili olarak doğru bir vizyon inşa edebileceği düşüncesi oluşmadı bende.
Onu da detaylarıyla bir başka gün yazarız.