TBMM Başkanlığına sunulan Anayasa taslağı ile yeni bir dönemin başlangıcına adım atmış oluyoruz.
Ne tam olarak başkanlık sistemi, ne de tam olarak parlamenter rejim sayabiliriz taslakta yer alan modeli.
Siyaset ve anayasa bilimi yepyeni bir modelle tanışmış olacak.
Bize mahsus, Türkiye tipi yeni bir yönetim modeli.
Yeni sistemi karakterize edecek düzenlemelerin birçok ayrıntısı taslakta yer almıyor.
Anayasa taslağı ile getirilen çerçeveye bakarak sunu söyleyebiliriz.
Yasama ile yürütme arasında bir meydan okuma modeli getiriliyor.
Siyasi parçalanmışlığa bağlı istikrarsız yönetimlerin, herkesin birbirini çalışamaz hale getirmesinin önüne geçilerek, ya uyum içinde olma ya da seçim modeli kabul ediliyor.
Bu sistem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkilerini daha da çoğaltan bir sistem değil. Aksine biraz daha daraltan, hatta bazı bariyerler koyan bir sistem olmuş.
Anayasa değişiklik taslağında Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler zaten Cumhurbaşkanı tarafından şu anda daha geniş olarak kullanılabiliyor.
Cumhurbaşkanı ile meclis çoğunluğunun farklı partilerde olması olasılığında yaşanması muhtemel bazı aksaklıkların önü kapatılıyor.
Böyle bir ihtimal var mı ki zaten diyebilirsiniz.
Mevcut TBMM yapısı 3 Kasım 2019 tarihine kadar korunuyor. Cumhurbaşkanımızın da görevi bu tarihe kadar sürecek. Yani önümüzdeki üç yıl içinde böyle bir olasılık zaten yok.
Önümüzdeki en az on yıl içinde böyle bir ihtimalin var olduğunu da kimse söyleyemez.
Kısa dönemde bu anayasa değişikliğinin görebileceğimiz en önemli sonucu, başbakanlığın kalkması ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti’nin başına geçmesi olur.
Önemli bir değişiklik de HSYK’nın yapısında var. HSYK sil baştan düzenleniyor. Görevi de sona erdirilerek yeni usule göre yeni baştan seçim yapılacak.
Hakim ve savcılar ile yüksek yargı mensupları arasında yapılan seçim, geçen üç yıl içinde yaşadığımız ardışık travmaların kaynağını oluşturdu.
On yıllardır planlanan sinsi bir oyun, kirli bir tezgâhın aracı oldu seçimler. Seçimlerin kaldırılması doğru bir karar oldu. Bunda herkes hemfikir.
Ancak şunun altını çift çizgiyle, üstünü de yeşil fosforlu kalemle çizmek zorundayız. Bugün görevde bulunan HSYK üyeleri, alçaklığın son sınırındaki darbe girişiminin önündeki en önemli bariyerlerden bir oldu.
Türkiye 15 Temmuz’da maruz kaldığı alçaklıktan sıyrılabildiyse, Cumhurbaşkanımızın dirayeti elbette belirleyici oldu. Ancak buna HSYK’nın gerek darbe teşebbüsü öncesinde, gerek darbe sürecinde gerekse de darbe girişimi sonrasında gösterdiği vatanseverliğin de büyük katkısı oldu.
Darbe gecesi tüm Türkiye’de bir tek başsavcı hata yapmadı. Cumhurbaşkanı tarafından çağrı yapılmasından çok önce başsavcılarımızın nerdeyse tamamı darbeci alçaklar hakkında yakalama kararlarını çıkarmışlardı.
Darbe teşebbüsü öncesindeki dönemde şeytanın ordusuna karşı en amansız mücadeleyi yönettiler.
Darbe gecesi yargıda sıfır hata performansının mimarı oldular.
Mevcut TBMM’nin görev süresi gibi mevcut HSYK’nın görev süresi de 03.11.2019 tarihine kadar korunmalı.
HSYK’nın yenilenmesi ve çalışmasında ikincil düzenlemelere ihtiyaç var. Bu konuda bir hazırlık olduğunu sanmıyorum. Genel yönetim sisteminin revize edilmesi için 6 aylık bir geçiş dönemi öngörülmüş. Ancak HSYK ile ilgili süreç derhal başlayacak. Uyum için bir geçiş dönemi öngörülmemesi bazı yanlışlara neden olabilir.
Anayasa’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte mevcut HSYK’nın görevi hemen sona ermemeli ve bir geçiş dönemi mutlaka öngörülmeli. Hem ikincil düzenlemeler için yeterli zaman olur. Hem de gösterilen kahramanlık karşısında bir vefa.
HSYK bunu hak ediyor.
Yaşar BAŞ