Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği, resmi otoritelerin izniyle faaliyetlerini Türkiye’de sürdürdüğü halde ülkemizin yasalarıyla birlikte adet ve inançlarını da ayaklar altına almaktadır. Her fırsatta toplumun inanç yapısına aykırı hareket etmediklerini söyleseler de, bu tıpkı diğer yalanları gibi Müslüman mahallesinde salyangoz satmalarını kolaylaştırmak için geliştirdikleri takiyye yönteminin gereğidir. Sabetay Sevi’nin takiyyeci geleneği FETÖ ‘nün yanı sıra bu dernekte de devam ettiriliyor.
Masonluğa kabul töreni olarak adlandırılan, masonik edebiyatta “TEKRİS TÖRENİ” adıyla bilinen adanma töreninde mason adayları, yarı çıplak hale getirilip kurbanlık danalar gibi boyunlarına geçirilen kalın urgan ile bağlanıp, gözleri siyah bir bant sayesinde kapatıldıktan sonra herkesin ortasında gezdiriliyor. Toplumun geniş kesimlerinin karanlıkta kaldığını, kendilerinin ise 500 watt’lık ampulden aldıkları NUR sayesinde aydınlandığını söyleyen masonlar, sözüm ona cehalete karşı savaştıklarını iddia ediyor. Bir insan topluluğunun hep birlikte bu kadar saçmaladığı nadiren görülür.
Sosyolojik olarak incelenmesi gereken kendini bilmezler topluluğu!
Tekris töreninin önemli bölümlerinden birini, yemin merasimi oluşturuyor. Bu bölümde adaylar, yarı çıplak boyunlarına urgan dolanmış ve gözleri bağlı şeklide yemin kürsüsü adı verilen bölüme getiriliyor. Kürsünün üzerinde Kur’an, İncil ve Tevrat var. Kutsal kitapların üzerinde ise, masonluğun en önemli sembolü olan gönye ve pergel duruyor. Bu sembol sayesinde dernek üyelerine “masonik prensipler tüm dinlerin üzerindedir” mesajı veriliyor. Kibarca; “Ayağınızı denk alın, dinlere saygılıyız ancak biz dini prensipleri değil, masonluğun kurallarını rehber ediniriz. Aranızda o kitaplara bağlı olan varsa yakında kapı dışarı edilecektir” denilmek isteniyor. Tabii ki olan biteni anlayabilmek için aralarında uzun süre kalmış ve onları farklı durumlarda sergiledikleri davranışlar üzerinden inceleme fırsatını bulmuş olmalısınız. Aksi halde bir çeşit hipnozun içine sokulan masonların bu tür ince detayları anlaması mümkün değildir.
Yemin kürsüsünün önüne getirilen mason adaylarından yemin etmeleri istenmektedir. Biraz sonra edecekleri yemin, hiç tanımadığı, kurallarını bilmediği bir derneğe bağlı kalması, onun prensiplerini peşinen kabul etmesi içindir. Bu şekilde bir dayatmanın yasalar çerçevesinde çalışan bir dernekte yapılması mümkün değildir. O nedenle Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği aslında dernek değil, dernekler kanunundan yararlanan mafyatik bir yapılanma, birilerinin kullanımına elverişli bireyler yetiştiren Paramiliter bir organizasyondur.
Yemin töreninde ilginç bir detay dikkatimizi çekiyor. Gözleri bağlı olan adaylara hangi dine inandıkları sorulmadan üç kutsal kitap üzerine yemin ettiriliyor. Çoğunluğu Müslüman olan mason adayları izin almadan ve neyin üzerine yemin ettikleri kendilerine açıklanmadan İncil ve Tevrat ‘ın üzerine yemin ettirilmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde bir Yahudiyi Kuran’ın, bir Hristiyanı Tevrat’ın üzerine yemin ettiremezsiniz. Üstelik hangi kitabın veya kitapların üzerine yemin etmek istedikleri sorulmadan! Açıkça insan hakları ihlali anlamına gelen bu uygulama devletimizin verdiği izinlerle faaliyet gösteren Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneğinde devam ettirilmektedir. Kendini bilmezliğin kaynağı haline gelmiş olan bu derneğin işlediği anayasal suçlara ilaveten bu tür bir yemin mekanizmasını üyelere dayatması en hafif tabirle insan hak ve hürriyetlerine karşı işlenmiş suçlar arasında değerlendirilmelidir.
Avrupa’ da bir Hristiyan’ın Kuran ve Tevrat üzerine iradesi dışında yemin ettirilmesi şöyle dursun, toplantılara Hristiyan olmayanların alınmadığı onlarca loca varken, Türkiye’deki localarda insanların iradesi dışında gözleri bağlı şekilde Tevrat ve İncil üzerine yemin ettirilmesi asla kabul edilemez.
Buradan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti yasalarının yanı sıra insanların vicdan hürriyetini de ayaklar altına alan bu yapılanmanın dernek kisvesi altında örgütlenmesi derhal engellenmelidir. Bir zamanlar FETÖ ‘nün de yasalara uygunmuş gibi davranarak vakıf ve dernek kurma hakkını kötüye kullandığı unutulmamalıdır.
Özhan Kızıltan