Paris’ e iki sefer gittim.
Yaklaşık yirmi günümü Paris sokaklarında dolaşarak geçirdim. Bir arkeolog olarak dünyanın en gizemli şehrine gider gitmez Louvre müzesini gezmeyi kendimden beklerken, ilk uğrak yerim Notre Dame Katedrali olmuştu. Burada beni kendine çeken sanki gizemli bir güç vardı. Her iki ziyaretimde toplam beş defa burayı ziyaret etmişimdir. Her gittiğimde uzun saatler kaldım. Bulunduğu bölgenin aynı zamanda Paris’in en hareketli yerlerinden biri olması nedeniyle çevresinde çok zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Yandığını (ya da yakıldığını) duyduğumda gerçekten çok üzüldüm. Dünya mirası ve insanlık tarihi açısından muazzam bir eserdi. “Keşke hiç gitmeseydim de o ihtişamlı yapının acısını yüreğimde bu kadar hissetmeseydim” dedim kendi kendime.
Bugün Katolik Hristiyanlığın önemli bir merkezi olan Notre Dame Katedrali aynı zamanda Fransa Başpiskoposluğu’nun da adresiydi.
Görünüşte Katedral olarak inşa edilmiş olan Notre Dame özünde Katolik Hristiyanlara mı ait?
Öncelikle Notre Dame kelimesini incelemekte yarar var. “Bizim Hanımefendi” anlamına geliyor. Avrupa’daki tanınmış tüm Kilise ve Katedrallerin yapıcıları olan “Operatif Masonlar” tarafından inşa edilmiş kutsal bir mekân…
Biraz tasavvuf bilginiz varsa burada benliğinizi sarsacak sembollerle adeta ayağınız yerden kesilir. Edebim ve dini anlayışım gereği Allah’ın İhtişamı adına yapılmış böylesine etkileyici bir mekâna girerken Besmele çekme ihtiyacını hissettiğimi hatırlıyorum.
Ön cephesinde bulunan “GÜL PENCERE” isimli motifin Bektaşiliğin “TESLİM TAŞI”’na olan benzerliği karşısında nutkum tutuldu. Ardından giriş kapısının hemen üzerinde bulunan Hristiyan inancındaki Vaftizci Yahya’ya ait olduğu düşünülebilecek kesik baş motifi de aklıma kendi inancımdaki Hz.Huseyn’i getirdi…
Notre Dame; yani Bizim Hanımefendi’nin Hz. Meryem adına projelendirilerek inşa edildiği söylense de Meryem’in Pagan kültürlerindeki yeri de tartışmasız önem arz ediyor. Meryem Ana inancı, kültürümüzde “Bereket Tanrıçası” anlamına gelen ve Anadolu arkeolojisinde “Ana Tanrıça” olarak isimlendirilen, bu toprakların en eski inancına ait bir figür.
Türkler, Hristiyanlığın (!) “Kutsal Kadın”’ ı Hz. Meryem’i diğer İslam ülkelerinden benzeri görülmemiş bir şekilde bağrına basmış, ona “Meryem Ana” sıfatını vermiştir. Bu nedenle Fransızca’ dan çevirisi “Bizim Hanımefendi” olsa da Notre Dame ismini kendimce “ANAMIZ” olarak Türkçeleştirmenin uygun olacağını düşünüyorum.
Ana Tanrıça inancının günümüzde Batı Emperyalizmi tarafından abartılı bir şekilde yorumlanarak Lucifer’e dönüştürülmüş ve farklı anlamlar yüklenmiş şekilde pazarlanmaya çalışıldığını görmekteyiz.
Bir zamanlar Bilgeliğin, aklın ve vicdanın sembolü olarak inşa edilen Notre Dame Katedrali’nin günümüzde papalığın önemli merkezlerinden birine dönüşmüş olması da “feleğin cilvesi” olsa gerek…
Dün Notre Dame’da başlayan yangın ile Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın güvenlik kulübesinde çıkan yangının hemen hemen aynı saatlere denk gelmesi oldukça düşündürücü. Mescid-i Aksa Camii’nin Hz. Süleyman Mabedi’ n den geriye kalan son yapı olan “Doğu Duvarı”na bitişik olduğunu da unutmamak gerekir. Sanırım “Global Elit” Hristiyanlara ve Müslümanlara aynı anda mesaj gönderiyor.
Bu mesajın son günlerde ibadete açılması planlanan Ayasofya üzerinden gönderilmemiş olması da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken diğer bir konu elbette. Seçimlerin resmi sonuçlarının henüz alınamamış olması nedeniyle neredeyse çalışamaz duruma gelen İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdürü’nün yerinde olsam yine de Ayasofya’da ek tedbirler alırdım.
Dün iki önemli dinin iki önemli sembolünde eş zamanlı olarak çıkan yangıların tesadüf olmadığını, Global Elit tarafından verilmiş bir mesaj olduğunu ve önümüzdeki günlerde daha güçlü mesajların verilebileceğini düşünmekteyim.
Neden mi?
Çünkü artık yuvaya dönmek istiyorlar…
Özhan KIZILTAN