FETÖ ve Mason derneklerinin birçok ortak noktası var. Ortak karakterleri, dışarıya verdikleri izlenim ile içeride yapılanların birbiriyle alakasız oluşu. FETÖ yıllarca altın nesil yetiştiriyoruz, kamu yararına çalışıyoruz, hayır işleriyle uğraşıyoruz palavrasıyla toplum içinde saklanabildiyse, masonlar da Atatürkçülük ile bezenmiş, sevgi ve kardeşlik gibi harika bir ambalajın içine saklanıyor. Bu özelliklerinden dolayı Avrupa’da masonlara Ortaçağın mafyası diyenler de vardır. Vatikan’ın kendilerine sağladığı ayrıcalıklarla teşkilatlarını ayakta tutup Ortaçağ’ın işkencelerinden kurtulabilmişlerdir. Türkiye’deki durum da farklı değildir.
Mason localarına başvurusu kabul edilen adaylar, üye kabul töreni için vadi adını verdikleri binalarına çağrılıyorlar. Burada elbiselerinin bir bölümü çıkartılarak yarı çıplak hale getirilen adaylar, kurbanlık hayvanlar gibi boyunlarından iple bağlanarak gözleri siyah bir örtüyle kapatılıyor.
Aklın yolundan yürüyen, bilimi rehber edinen masonlarımıza bakar mısınız?
Daha sonra törenin yapılacağı ve sözde NUR’un verileceği MÂBED olarak tanımladıkları salona alınan genç mason adaylarının kalpleri üzerine görevliler tarafından kılıç dayanıyor. Hepimizin kabul edeceği gibi, Kılıç tarihin en eski silahıdır. Daha locaya ilk adımını attığında gözleri kapalı, yarı çıplak ve boynuna ip bağlı olarak “silahlı tehdit” e maruz bırakılan adayların içinde bulunduğu psikolojiyi tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.
“Göğsünüze dayanan bu kılıç sırlarımızı ifşa etmeniz halinde duyacağınız vicdan azabını temsil etmektedir” diyerek, adaylara bu silahlı tehdidin sembolik olduğu izlenimi verilmektedir. Oysa törenin sonlarına doğru sarf ettikleri “Bugün iki tehlike atlattınız, eğer haddiniz olmadan bir adım daha atsaydınız, o kılıç size batacaktı. Kaçmaya kalksaydınız, boğazınızdaki ip sizi boğacaktı” sözleri mason adaylarına kabul töreni sırasında yapılan silahlı tehdidin hiç de sembolik ve manevi bir gönderme olmadığını, olayın tamamen fiziki olduğunu açıkça beyan etmektedir.
Herkesin gözü önünde yapılan bu silahlı tehdit, halen mason localarının yurt genelinde faaliyet gösteren merkez ve şubelerinde, standart bir uygulama olarak devam ettirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre yasal zeminde çalıştığını, aklın ve bilimin ışığında sözüm ona çağdaş Türkiye idealine bağlı olduğunu söyleyen, sevgi, kardeşlik, hoşgörü ve tolerans gibi ulvi değerlerin savunucusu olduğunu iddia eden bir derneğin perde arkası; Şiddet, tehdit ve düşmanca duygulara sahne olmaktadır.
Kamuoyundaki yaygın kanaate göre, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği’nin çalışma prensibinin diğer sinsi ve riyakâr örgütlerden farkı yoktur. Sinsi örgütler, dışarıya hayırsever veya Müslüman görünürken içeride bambaşka bir dünyaları vardır. Üyelerine kabul törenlerinde verdikleri gözdağı, bu sinsi tarikatın her aşamasında farklı biçimlerde yansıtılmaktadır. Kullandıkları duygusal şiddet dili, yıldırma ve sindirme politikası tarikatın ayakta tutulması için bir gereklilik olarak görülmektedir. Özellikle kendilerinden farklı düşünen veya sistem içinde popülerleşen üyelere, gerek iftira atmak, gerekse kukla haysiyet divanlarında haksız yargılamalar yapmak suretiyle ceza almalarını, hatta dernekten atılmalarını sağlamaktadırlar.
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Muğla, Eskişehir, Adana, Kayseri, Gaziantep, Antalya, Hatay illerinde herkesin gözü önünde, üyelerine ve üye adaylarına yaptıkları duygusal şiddet ve baskıyı ilgili illerimizin valilikleri, il dernekler müdürlükleri neden görmezden geliyor?
Bu ülkenin savcıları, emniyet teşkilatı 16 BİN kişinin önünde sergilenen silahlı tehditleri neden göremez? Bu şekilde çalışan bir mafyatik teşekküle neden dernek statüsü verilmektedir?
Günden güne yerli ve milli değerleri öne çıkaran iktidarımıza, çalışmalarıyla dünyayı hayrete uğratan Cumhurbaşkanımıza buradan soruyorum.
Özhan Kızıltan