Son yıllarda duymaya başladığımız iki yeni kavram var. Misyoner Masonluk ve Masonoloji. Masonluğa icatlar sokma alışkanlığı özellikle yurtdışıyla ilişkilere önem veren mason yöneticilerinin ortak özelliğidir. Oysa Ezoterik sistemlerde misyonerlik yoktur. Tarihin en eski dönemlerinden beri, bu geleneğe dâhil olmak isteyenler ya kendileri arayarak üstat bulur, ya da bir üstadın tavsiyesiyle bu işlere kalkışır. Masonluğun reklam yapması veya birilerini sisteme katmak amacıyla farklı bölgelerde çalışmalar yapılması hiçbir zaman Ezoterik gelenekler arasında yer almamıştır. Tibetli dervişlerden tutun da Hüseyin Gazi’ye kadar bütün büyük düşünürler, zor ulaşılan yüksek dağların tepesini kendilerine mekân tutmuştur. Bunun iki sebebi vardır, birincisi ayak altında olmamak. Ayak altında olan düşünceler, her zaman ayağa düşmeye mahkûmdur. Ulaşılması zor olmanın ikinci avantajı ise, o felsefeyi gerçekten arzulayan insanların belli bir efor sarf ederek bir üstat bulmaları içindir. Buna en güzel örnek Helene Petrovma Blavatsky ‘dir. Küçük yaşlardan beri içine düştüğü ilahi aşk yolunda binlerce kilometrelerce yol kat etmiş, girilmesi yasak olan Tibet dağlarına meşakkatli ve tehlikeli bir yolculuktan sonra ulaşarak oradaki dervişlerle tanışma fırsatını bulmuştur.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneğinin temsil ettiği gecekondu masonluğu, Ezoterik öğretilerin oldukça uzağındadır. Hatta artık kendisinden Ezoterik olarak bahsetmek bile Ezoterizm’e yapılacak en büyük hakarettir. Masonluk çoktan ayağa düşmüş durumda. Bitmek bilmeyen ihtirasları, kendilerini lüzumsuz inşaatlar yapmaya, gayrimenkuller almaya, localara devam yüzde 30’lara kadar gerilemişken yeni localar kurmaya zorluyor. İnsanlıktan nasibini alamayanlar, gönüllere giremeyenler, bu âlemden göçüp gittiklerinde isimlerinin de silineceğini çok iyi bildikleri için, adlarını yaşatmak adına bu tür gereksiz oluşumlar, misyoner çalışmalar yapıyor. Kibirleri yüzünden, çakıl taşının bile evrende kendilerinden daha büyük bir yer kapladığını, kendilerinden çok daha kalıcı olduğunu fark edemiyorlar.
Uzun süredir uyutulan misyoner masonluğun tırmanışa geçmesi, Ak Partinin iktidara geldiği yıllara rastlıyor. Önce başarısızlığa uğrayan Samsun’a loca kurma girişiminin ardından, çalışmalar Kayseri’ye kaydırılıyor. Rivayet odur ki, bir büyük Farmason’un televizyondaki konuşmalarından etkilenen Kayserili işadamları loca kurmak istemiş! Bu açıklama sizi ne kadar tatmin ettiyse beni de o kadar tatmin ediyor. Eğer Kayseri’deki loca, gerçekten birkaç işadamının mail atmasıyla hayat bulmuşsa, o da ayrı bir tartışma konusu.
Masonların, Kayseri ‘den sonra, Güney bölgelerine yayılma politikası oldukça dikkat çekici. Antalya ve Adana’nın ardından çalışmalar Gaziantep ve Hatay’a da kaydırıldı. Adana’da Türkiye Fikir ve Kültür Derneği ‘de bir atölye kurdu. Oralara girmek için kimlerle işbirliği yaptıklarına bakmak lazım. Üye profili oldukça ilgi çekici!
Masonlar buralarda işbirliği yapacağı grupları nasıl belirliyor dersiniz? Tabii ki; Rotary kulüpleri sayesinde, Adana’da buna ek olarak binicilik kulübünü de işin içine kattılar. Rotary kulüpleri, masonların öncü birlikleridir. Prestijli otellerde kurdukları sofra düzenleri, birbirleriyle olan ilişkileri bölgelerinde kurulacak yeni mason locaları için ön hazırlık niteliğindedir. Keza; Masonlar girmeyi planladığı bölgelerde yalnız değildir. Orada onları uzun zamandır özleyen ve kendilerini bekleyen sözde “Kardeş” leri vardır. Fakat bir şartla; Her Rotaryeni aralarına almazlar, cebindeki parayı bu işler için harcayacak, emir komuta sistemi içine girecek, mevcut iktidara muhalif kişiler elverişlidir. Üstüne bir de Deist olursa tadından yenmez.
Misyoner masonluğun çalışmalarını özetlemek keşke bu kadar basit olsaydı. Yazdıklarım uzun bir filmin fragmanından sadece birkaç kare. Güney illerine inmekten daha büyük hedefleri var.
Masonluğun Anadolu’ya yayılma konusunda en büyük yardımcılarının Rotary kulüpleri olduğunu söyledik, peki ya masonluk bu çabalarıyla kimlere yardımcı oluyor? Onu da söyledik mi?
Henüz söylemedik! Biz de onlar kadar sabırlıyız…
Özhan Kızıltan