Masonların Atatürk konusunda üç ayrı standardı vardır. Bunlardan birincisi Atatürk’ün mason olduğu iddialarını yalanlamazlar, ikincisi Atatürk masondur demezler, üçüncüsü ise Atatürk’ün “Muhakkak ki bir nura doğru yürümekteyiz” adlı sözünün masonluğa pozitif gönderme olduğu algısını tezgâh altından satışa sürerler. Daha önce de değindiğim gibi; Masonlar birçok kavramın kendilerine ait olduğu algısı yaratmada çok başarılıdır. Buna göre; Manevi bir olgu olan nur kavramının tapusu sanki kendilerine aitmişçesine kullanırlar. “Atatürk bize sempati duyardı ” izlenimi vererek, kendine çektikleri üyeleri kayıtlı ve kayıt dışı aidat toplamak suretiyle uzun yıllar sömürürler. İlerleyen dönemde nur adı verilen “Tanrısal Hissiyat” ı nasıl sömürdüklerini, üzerinden ne şekilde para kazandıklarını ayrıntılı olarak açıklamaya çalışacağız.
Atatürk hiçbir zaman mason olmadığı gibi, gençlik yıllarından beri masonluğun karşısında olmuştur. Bu konuda en gerçekçi bilgiyi masonik tarih araştırmacısı olan Okan Işın veriyor. Yaptığı çalışmalarda Atatürk’ün mason olduğuna dair hiçbir belge bulunamadığını açıkça itiraf ediyor.
Atatürk’ün İttihat Terakki’yi masonluk nedeniyle eleştirdiği, ordunun siyasetten ve masonluktan uzak tutulması fikrini her fırsatta zikrettiği, tarih kitaplarında yazıyor. İsteyen Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” adlı eserinin birinci cildine bakabilir.
Atatürk mason localarını kapatmıştır (1935) . Masonlar buna da kulp takmakta oldukça beceriklidir. “Atatürk bizi kapatmamıştır, çalışmalara son vermemizi istemiştir, bizler de çalışmalarımıza onun isteği üzerine son verdik” tezinin altını kalın çizgilerle çizerler. O halde neden çalışmalara yeniden başladıklarını da açıklayamazlar. Anlayacağınız, kendi ürettikleri tezle dahi bu çelişkiyi kapatamıyorlar.
Burada önemli olan mason localarının kolluk gücüyle kapatılıp kapatılmadığı değil, Atatürk’ün bunu istemiş olmasıdır. Kendi tezlerinin dışında olan yaklaşımlar, doğru dahi olsa masonlar açısından “uydurma” olarak görülür.
Mason localarının kapatılması Atatürk’ün bugün de geçerli olan vasiyetidir. Atatürkçü olduğunu iddia eden masonlar, çok sevdikleri Atatürk’ün vasiyetine rağmen nasıl oluyor da masonluğu savunuyorlar, vicdanlarına sorması lazım. Atatürk, mason localarını kapatmış olmasına rağmen, hilâfı hakikat bir algı yaratarak, neredeyse Atatürkçülüğün adresinin mason locaları olduğunu söyleyecekler.
İngiliz donanmasına, “geldikleri gibi giderler” diyerek kafa tutan Gazi Mustafa Kemal’in izinden yürüyen masonlar, İngiltere’den aldıkları icazetle çalışmalarına devam ederken, İngiliz Büyük Locası’nın tanımadığı localarla ilişki kurmaları yasak olduğu halde, Atatürk’ün izinden gittiklerini nasıl söyleyebiliyorlar? Anıtkabir’i her yıl topluca ziyaret eden masonlar, ziyaretçi defterine Büyük Loca adına attıkları imzayı nasıl açıklıyorlar?
Atatürk’ün huzurunda; “Biz senin vasiyetine, sadakatsizlik yapıyoruz, Çanakkale’den, İstanbul’dan kovduğun İngilizlerin Büyük Locasının izniyle çalışıyoruz ama biz böyleyiz, zaten kendi aramızda kardeşlerimize de, yeminlerimize de sadık kalamıyoruz, her şeye rağmen kardeşlerimizi de, seni de seviyoruz affet bizi paşam” mı diyecekler?
Masonlarda eğer zerre kadar vicdan varsa, Atatürk’ün kapattığı “İNGİLİZ İCAZETNAMELİ” locaları yeniden ayağa kaldırmanın Atatürkçülük sayılıp sayılamayacağını kendilerine itiraf etsinler.
Özhan Kızıltan