Cinnet Buğdayları

Dursun Ali Tökel

12-02-2014 13:02

Değirmen taşı tersine dönüyordu. Alttaki çuvalda birikmiş unları alıyor ve yukarıdan buğday olarak veriyordu. Öyle bir düzenek kurulmuştu ki insanlar değirmene un almaya değil, un verip buğday almaya gelir olmuşlardı.

Peki unları nereden alıyorlardı? Yahut şöyle soralım, değirmenler buğday veriyorsa, un nereden geliyordu?

Bir sabah insanlar uyanıp evlerinden sokaklara çıkınca garip bir manzara ile karşılaşmışlardı. Şehrin meydanına, sokak aralarına, mahalle içlerine içi un dolu çuvallar konulmuş ve ihtiyacı olan herkesin buradan alması istenmişti.

Çuvalların yanında bir de not vardı: "Buğdaylarınızı buraya bırakıp hazır unları alabilirsiniz. Değirmene gitmenize gerek yok! Ne kadar buğday o kadar un!"

Meydan da görevliler ellerinde çetele hazır bekliyorlardı. Gelenlere buğdayları nisbetinde un verilecekti.

Ne harika işti böyle: Meydandan un alıyorlardı, değirmenden buğday!

İnsanlar akınlar halinde çuvallara saldırdılar, kapanlar evlerine yollandılar, hamurlarını, ekmeklerini, pastalarını, böreklerini onlarla yaptılar. Buğdaylarını çuvallar içinde meydanlara bırakıyor ve oradan hazır unları alıp evlerine yollanıyorlardı.

Arasıra " buğdaysız kalırsak ne olacak! Tarlalara un mu ekeceğiz? Bütün buğdayları un karşılığı vermek akıl işi değil!" deyip işkillenenler olmuyor değildi.

Fakat onlara verilecek cevap da hazırdı: "Yok yere endişeleniyorsun! Buğday lazımsa değirmene git, un lazımsa şehir meydanına! Seni buğdaysız bırakmıyorlar ya! Görmüyor musun, değirmenden aldığımız buğdaylar bizimkilerden çok daha canlı, iri, çok daha taze. Bildiğin hububat değil, himmet buğdayı. Evhamı bırak, keyfine bak!"

Bunları gönül huzuruyla diyenlerin bile aklı bir türlü şuna ermiyordu: Nasıl oluyor da değirmen taşı un alıp buğday veriyordu? Bu nasıl olabilirdi? Kendileri o capcanlı, pırıl pırıl buğdayları alırlarken verdikleri un nereye gidiyordu? Ve bu adamlar neden kendi buğdayları karşılığı un veriyorlardı da, sonra tekrar kendi buğdaylarına talip oluyorlardı?

Sorular arttıkça keyifleri kaçmaya başladı, sevinçleri de uzun sürmedi. Ne zamana kadar başkalarının verdiği unlarla yetineceklerdi. Bugün un dolu çuvalları verenler yarın vermezlerse ne olacaktı?

İnsanlar meydana toplandılar ve yöneticiler gelmeden meydanı terketmeyeceklerini söylediler. Onlar gelince de bu işe bir çare bulmalarını, daha ne kadar kaynağını bilmedikleri bir yerden besleneceklerini, yarın tarlalara buğday ekmek isteyeceklerse ne yapacaklarını sordular.

Aldıkları cevap hiç de bekledikleri gibi olmadı: Bu sorunun cevabını onlar da bilmiyordu, buğdayın ne olduğundan, un dolu bu çuvalları meydana kimlerin koyduğundan haberleri yoktu. Bildikleri tek şey gece herkes uyur ve derin bir sessizlik her yeri kaplamışken birilerinin şehir meydanına bu çuvalları koyduğuydu.

Yöneticiler buğdayla ilgili sorunu en kısa zamanda çözecekleri vaadettiler. Onlar da el kaşığıyla çorba içmenin hiç de doğru olmadığı kanaatindeydiler, ama şimdilik beklemekten başka çıkar bir yol yoktu.

Şehirdeki bütün değirmenler iflas etmek üzereydi. Kimsenin onlara buğday getirdiği yoktu. Bütün buğdaylar şehir meydanında un karşılığı veriliyor, daha sonra da o malum değirmene gidilip un karşılığı buğday alınıyordu.

Bir gün şehirde hiç kimsenin buğdayı kalmadığı haberi yayıldı. Herkes meydandaki unlar bedelinde anbarlarındaki buğdayları meçhul un dağıtıcılara vermişlerdi. Bundan hiç kimsenin hayıflandığı da yoktu, kendilerinkini vermişlerdi ve fakat değirmenden çok daha canlı, diri, iri ve parlak buğdaylar almışlardı. Depoları bunlarla doluydu. Zaman geldiğinde bu buğdayları ekeceklerdi. Yazın çok daha bereketli, bol başaklı mahsüller devşireveklerinden o kadar emindiler ki...

Herkesin buğdayının bittiği haberi tam da ekim zamanına denk gelmişti. Çiftçiler, un karşılığı aldıkları parlak, ışıklı buğdayları çuvallarına doldurmuşlar ve büyük bir keyifle tarlalarının yolun tutmuşlardı.

Yolunca yordamınca buğdaylar ekildi, mahsül devşirilecek zamanların hayali kuruldu ve evlere dönüldü. Herkes merak ediyordu, acaba bu yeni buğday cinsi ne zaman yeşerecekti ve acaba ne kadar ürün verecekti?

Endişeli bekleyiş çok uzun sürmedi. Ekinler bir türlü yeşermiyor, vakti çoktan geçmesine rağmen buğday filizleri yer yüzüne çıkmıyordu.

Yetkililere başvurdular, herkesi derin bir korku ve dehşetli bir bekleyiş sardı. Acı haber kısa zamanda arzı endam etti:

Un karşılığı aldıkları bütün buğdaylar sahteydi, plastikti, yapaydı. Gizli bir el hem buğdaylarını, hem bütün ekinleri iç etmiş ve karşılığında da herkesi suni buğdaylarla kandırmıştı.

Bütün şehri korkunç bir infial sardı, herkes birbirini suçluyor, bu kadar parlak, canlı, ışıklı, badem tipli buğdayların nasıl olup da sahte olduklarını anlayamadıklarını haykırıp duruyorlardı. Himmet buğdayları gitmiş, her tarafı cinnet buğdayları kaplamıştı.

Şehrin yöneticileri bile bedava buğday ve un aşkına şehrin halkını uyarmamıştı. Uyarmak ne kelime kendileri bile kandırıldıklarını farkına varmamış aksine bedavacıları teşvik etmişlerdi.

Herkes son bir çare olarak un verilip buğday alınan değimenin önüne koştu. Orada birilerini bulabilir, soruna bir çözüm arayabilirlerdi.

Değirmenin kapısı kocaman bir kilitle sımsıkı kapatılmıştı. İçeri girmeye çalıştılar fakat girecek bir içeri de bulamadılar.

 

 

DİĞER YAZILARI Âlim Kime Derlermiş 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Gri Alan Münafıkları 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Türkün Alfabe İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Sizi Silkeleyenler Var Mı? 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne! 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Gerekimizi anlayanlar var! 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00