Akıl kelimesinin anlamı ne? Âkıl kime derler?
Son günlerde en çok konuştuğumuz konuların başında “âkıl adam”lar geliyor.
Âkıl adamların kim olduğuna dair pek çok görüş ileri sürüldü.
Herkesin âkıl adamı kendisine. Çünkü herkes kendi adamının en âkıl olduğu konusunda fevkalade iddialı.
Birisinin âkıl adamı diğerinin delisine tekabül ediyor veya tam da câhiline.
Buradan anlaşılıyor ki âkıl adamın kim olduğuna dair ortak bir kanaat yok.
Size sorsalar “âkıl adam kimdir?” diye ne cevap verirdiniz?
Akıl da Ne ki
Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerin başında geliyor.
Aklı olmayanın dini de olmayacağına ve dolayısıyla hesaba da dâhil olmadığına göre akıl, insan olmanın en önemli kıstaslarından birisi.
Peki, akıl kelimesinin anlamı ne?
Hayvanın belli bir dairenin dışına çıkmaması yani kaybolmaması için bir kazıkla yere bağlanmasına denirmiş. O, aradaki ipin adı âkıle imiş. O zaman akletmek bağlanmak demek.
Bu anlamda akıl, insanın bir yere bağlanması demek, yani özgürlüğünün elden gitmesi.
O zaman akılın hiç de olumlu bir anlamı yok gibi geliyor.
Akıl kelimesi bu anlam alanından çıkmış ve insanın dilinde bambaşka kavramları karşılar hale gelmiş.
Akıllı olmak kimi zaman övülürken kimi zaman yerilmiş. Salt akılla hakikatin kavranacağını iddia edenlerin iddiası karşısında olmuş bu yergi.
Fuzuli, Leyla vü Mecnûn’unda Mecnun’u küçümseyip aklı ön plana çıkaranları şöyle eleştiriyor:
Akl meydânını zindân-ı belâ bilmez henüz
Kim ki bir müddet cünûn mülkini seyrân etmedi
Bir müddet olsun delilik mülkünü seyran etmeyenler, akıl meydanın bir bela zindanı olduğunu bilmezler?
Bağlarını özgürlükleri sanan bu akıllıları Fuzuli’nin eleştirdiği gibi aynı çağın büyük dehalarından biri olan Erasmus da eleştiriyor:
“Aklın hâkimiyetine giren insan mekanik bir hal almıştır. Hâlbuki en mutlu varlıklar kendi doğal akışlarında yaşayan, akla ihtiyaç duymayan canlılardır. Örneğin arılar hem bahtiyardır hem de insandan daha başarılıdır. Çünkü aklın kuşatıcılığı altında hırsa ve intikama dalmaz”.
(Deliliğe Övgü’den)
O zaman anlaşılıyor ki bir kavramı mutlaklaştırmadan sakınmak gerekir.
Türkçemizdeki “atın iyisine doru, yiğidin irisine deli derler” sözü bu manada deliliğe ayrı bir övgüdür.
Âkıl Oldur ki
Hemen her kültür de hemen her bilge insan akıllı kavramına kıyıdan köşeden bir şekilde değinmiştir.
Bizim kadim kültürümüz de akıllı adamın kim olduğuna dair pek veciz kelam-ı kibar ile doludur.
Büyük fikir ve devlet adamımız Gelibolulu Âlî’nin akıllı adamı şudur:
Âkılün kârı degüldür tacîl
Sabr ile mümkin olur her tahsîl
Akıllı adam acele etmeyen adamdır. Her türlü kazanım ancak sabır ile mümkün olur.
Bir din büyüğümüz akıllı adamı şöyle niteler:
Akıllı, nefsini hesaba çeken; Dünya onu terk etmeden o dünyayı terk eden kişidir.
Yine önemli devlet adamlarımızdan biri olan ünlü şairimiz Azmi-zade Hâletî akıllı şöyle tanımlar:
İder mi ‘âkil olan kimse hiç muhâli taleb
Akıllı insan hiç imkansız olan hayaller peşinde koşar mı?
Şairler sultanı olan şair Bâki’ye göre ise akıllı kişi vahdet ehli olanlardır. Bunlar bütün kâinatın en akıllı ve bilge insanlarıdır:
Ehl-i vahdet kâ’inâtuñ câkil ü dânâsıdur
Şeyhülislamlardan biri olan Esad Efendi’ye göre ise akıllı olan kişi Allah’ın rahmet ve mağfiret kapısının açık olduğunu bilen ve bundan dolayı asla ümitsizliğe kapılmayan kişidir:
Olur mu muztarib Es‘ad cihânda ‘âkil olan
Ne gam küşâde iken bâb-ı Hazret-i Gaffâr
Büyük şâirlerimizden Hayali’ye göre akıllı olan kişi, bu fani âlemin mutluluklarıyla iftihar etmeyen kişidir. Bu âlemin geçici hazlarını asıl mutluluk sanan kişiler, kullanılmış elbiselerle övünen krallara benzerler:
Eylemez âkil bu fânî devlet ile iftihâr
Ârdur merd olana Şâhâ libâs-ı müsteâr
Hayret’i ise Hayalî’ye katılarak bu dünyanın kimseye kalıcı yurt olmadığını, dolaysıyla akıllı kişinin bu geçici yurdu kalıcı hale getirmeye çalışmayan kişi olduğunu söyler:
Dâr-ı dünyâ çün degüldür kimseye dârü'l-emân
'Âkil isen gel emîn olma bu evde zînhâr
Hayreti devamla şunları söyler: kuruyup gitmiş bağlarda ne taze yaprak olur ne de bir meyve. Akılı kişiye göre bu dünyada böyle bir yerdir. Öyleyse akıllı için bu köhnemiş bağı gülü dikendir, dikeni de gül!
Berg u bâr-ı râhat umma gel bu köhne bâğdan
'Âkile her bir gül-i ter hârdur her berg bâr
Şâir Kâmî daha somut bir örnekle katılır tartışmaya ve akıllı adamların rütbeler ve makamlar peşinde koşmayan insanlar olduğunu söyler. Verdiği somut örnek de şudur: Güneş tam zirveye çıktığı vakit “yaşasın zirvelere ulaştım artık!” diye sevinmeye başlar. Hâlbuki bilmemektedir ki, zirveye ulaşmak aynı zamanda inişe geçmenin de başlangıç noktasıdır:
‘Âkil ider mi rütbe-i vâlâyı ârzû
Mihrüñ kemâl-i rif‘ati gör kim zevâl olur
Hamdî’ye göre ise bu dünyada gülenler gafiller, ağlayanlar ise akıllılardır:
Gülenler dehr işinden gafil idi
Velîkin aglayanlar ‘âkıl idi
Önemli şairlerimizden biri olan Lâmiî ise akılla söz dinlemeyi özdeşleştirmeye çalışmıştır. Ona göre cahiller söz dinlemezler. Akıllılar ise nasihat dinleyen kişilerdir:
Velî bî-‘akl olan söz mi işidür
Nasîhat diŋlemek ‘âkıl işidür
Fuzûlî Leyla vü Mecnun'un bir başka yerinde akıllı kişinin dûr-bîn kişi olduğunu söyler. Yani uzak görüşlü kişilerdir bunlar:
Âkil kişi dûr-bîn gerekdür
Dünyâya ümîd bir direkdür
Klasik şiirimiz çok fazla örneğini verceğimiz yukarıdaki özlü tespitlerle doludur.
Bu şiiri hayattan ve hakikatten kopuktur diye bir köşeye attığımız için onlardaki güzellikleri de göremiyoruz.
Sevgili Yunusumuz akıllı kişiyi kimseye ziyanı dokunmayan kişi olarak tanımlamış.
Dünyâ içre ‘âkil kişi degmez kimseye ziyânı
Âkıl mı Âkil mi
Ben listelerde adı ilan edilen âkıl adamlardan biri değilim.
Bu listede adım yok diye kendimi deli adam ilan edecek halim de yok.
Lokman Hekim’e sormuşlar “Akıllı kimdir?“ diye. Cevabı şu olmuş:
“Akıllı başkalarının yaptığı hatalardan ders alan ve onları yapmayan kişidir“.
Sadece bu nasihata kulak versek büyük bir iş yapmış oluruz.
Bir de kelimenin yazımı meselesi var:
Âkıl akıl sahibi demektir; âkil ise yemek yiyen…
Şimdi kafamızı ellerimizin arasına koyup düşünmeliyiz âkıl mıyız, yoksa âkil mi?
(2b) kim: ki S.