Japonya'da, baharın gelişini müjdeleyen 1260 yıllık Ateş Festivali kutlanmış.
Yani Milattan sonra 754 yılından kalma ve her yıl tekrarlanan bir gelenek.
Kutlamalar büyük bir görkemle kutlanmış olmalı ki bütün dünyada haber olmuş.
M.S 754 demek bizim tarihimizde Orhon Türklerinin daha Köktürk anıtlarını (Kül Tigin 732, Bilge Kaan 735) yeni dikmiş olması demek.
İmam-ı Azam'ın 55. yaşı demek (ölümü 767).
Bir devlette, bir milletteki sürekliliğe, geleneğin gücüne, bu gücün o millete verdiği öz güven ve dayanıklılığa bakar mısınız!
1260 yıldır aynı geleneği yaşatan bir milletin tarihten aldığı o muazzam güç, o milleti yıkılmaz yapmaz mı?
Şimdi söyle misiniz bizim kutladığımız en eski adet, gelenek nedir ve kaç yıllıktır?
Sayılmayacaklar...
Daha düne kadar inkar ettiğimiz, ama baktık olmayacak yeni yeni kutlamaya başladığımız Nevruz'u saymayalım!
"Bir pagan adeti" deyip küçümsediğimiz, Anadolu'nun belli bölgeletinde halkın kendi çabası ile kutlamaya çalıştığı, devletimizin pek de "ip"lemediği Hıdırellezi de hesaba katmayalım.
Kurban ve Ramazan bayramlarının dini zorunluluğu olmasa, hatra deri meselesi ve turistik hareketlilik kısmı görülmese devletlülerin pek de teşrik-i mesaisi olmadığı dini bayramları bir yana koyalım!
Öyleleri var ki bu ülkede, birisine inadına "hayvan katliamı", diğerine "şeker bayramı" demekten inadına vaz geçmiyor.
Yeni Türk devletinde böylesi "dinsel" bayramların olmaması için bile çok uğraştılar.
Süreklilik
Japonlar 1260 yıldır aynı geleneği kutladığına göre, tarihi olarak pek çok devletler, imparatorluklar, hanedanlar değiştirseler bile, devletin sürekliliğinde bir sorun yok demektir.
Bir de bize bakalım:
1260 yıl önce Göktürk Devletimiz yeni yıkılmıştı, 745'de Uygurlar bu devleti ortadan kaldırdı; sonra Uygur devletini kurduk, sonra onu yıkıp Karahanlıları, sonra Gaznelileri, sonra Selçukluları, sonra Osmanlıları, sonra Cumhuriyeti kurduk.
Arada kurulup yıkılan küçük devletleri de sayarsak sayısız devlet, sayısız coğrafyada kurulup yıkılmış!
Bütün bunlardan, şu anki TC devletimizde bize kalan, hala kutladığımız hangi gelenek vardır?
Göktürklerden, Uygurlardan kalmadı şart değil, Müslüman Karahanlılardan, Selçuklulardan, Osmanlılardan...
Daha basitçe söyleyelim, devlet erkanımızla kutladığımız en eski gelenek 23 Nisan egemenlik ve çocuk bayramı, yani 94 yıllık.
Ama Türk devleti olarak yaşımız sorulduğunda veya Cumhurbaşkanlığı Forsundaki Yıldızlara baktığımızda vereceğimiz cevap en az 2500 yıllık!
"En az 2500 yıldır devletiz" diyoruz; hadi Yahya Kemal gibi tarihimizi Malazgirt'le başlatalım, 1000 yıllık, amma kutladığımız en eski bayram 94 yıllık!
Bu zıtlık nası izah edilir, bir cevabı olan var mı?
Devlet ve Gelenek
Bütün milletler, devletler kendilerini tarihen daha da gerilere götürecek delillerin peşindedir, çünkü bu devleti daha da meşru, daha güçlü kılar ve millete daha büyük bir güven verir.
Üç yıl önce (Kasım 2011) Cumhurbaşkanımız İngiltere'ye gitmişti de orada Kraliçe'nin kendisini karşılama törenleri karşısında şaşkınlığını gizleyememişti.
Ülkemize döndüğü zaman "ülkemizdeki karşılama tören ve biçimlerini bir gözden geçirmemiz gerekir" demişti.
Çünkü Kraliçe, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ü 775 odalı Buckingham sarayında, tam da o devrin kraliçesinin bundan 147 yıl önce Sultan Abdülaziz'i ağırladığı salonda ağırladı.
Semboller, sayılar, geleneklerin tarihi derinliği, mekanlar, bu mekanların düzenlenişi sizi ezer.
Devlet biraz da bu demektir: Muhataba derinliğinizi, gücünüzü, kadim oluşunuzu, zenginliğinizi hissettirme, devlet kurma, yönetme, yaşatma dehanızı belletme demektir...
Devam eden...
Devam etmeyenleri söyledik, etmesi gerekenlerden (bizce) bahsettik.
Peki devam eden hiç bir şey yok mu diye sorulabilir. Olmaz mı!?
Bundan yaklaşık bin yıl evvel saray entrikaları ve iktidar hırsıyla Alaaaddin Keykubat'ın ölümü sonrasında, İbni Bibi'nin Anadolu'nun içinde bulunduğu durum için söylediği hal birileri tarafından bugün de aynen devam ettirilmek isteniyor:
" Rum (Anadolu) memleketi ahvali karışıklık içinde kaldı. Garipler yuvası ve yoksullar sığmağı olan bu güzel yurtta bin türlü dertler ve mihnetler içinde tatlı bir nefes almak nasip olmadı."