Bir şey kendisini oluşturan asli varlığından koparılırsa hâlâ o şey olmaya devam edebilir mi?
Modernizm demek, şeylerin asli şeylerini kaybedip, sahte şeylerle o şey olmaya devam ediyor olması mı demek?
Sözler biraz kapalı gelebilir. Kastettiğimiz şudur:
Sütsüz yoğurt yapıyorlar, kaymak diye aldığınız şey margarin çıkıyor; enfes bir tatlı yiyoruz, biz öyle zannediyormuşuz, meğerse şekersiz tatlı yapmışlar.
Okullar kurmuşlar; içinde eğitim hariç her şey var; dershaneler kurmuşlar içinde ders hariç ne arasan mevcut!
Mabede gidiyorsunuz içinde her şey o kadar “şey” ki, sadece ibadet yok, ibadeti unutmuşlar!
Evler kurmuşlar, her şeyi o kadar mükemmel ki gözleriniz kamaşıyor debdebeden, fakat onu “yuva” olmasını çalmışlar.
Evlilikler kurmuşlar, evliliği “ev”e bağlamışlar; eşyâyı yuvanın hakikati saymışlar; anlaşmayla mal bildirimleri tesis etmişler; fakat sevgiyi ve fedakârlığı ahmaklığa bağlamışlar!
Adaletsiz barış, gönülsüz bağış, silahsız savaşlar kurmuşlar; sizden sadece bunların o “şey”siz de olabileceğini kabul etmenizi istiyorlar; yani diyorlar ki, uykusuz uyuyun, yemeden doyun, okumadan âlim olun!
Şiirsiz şiirler yazmışlar; her şey var içinde de şiiri bulamıyorsunuz.
Sorunca da çağın “şeylerin şeylerinden ayrıldığı” çağ olduğunu söylüyorlar! Sessiz saz yapmışlar yani, sözsüz şarkılarla dünyayı kurtarıyorlar!
Muhammetsiz ezanlar, abdestsiz namazlar, yeyip içmeli oruç, Mekke’ye uğramadan haclar kurmuşlar; sorunca “dinde de reform gerek” diyorlar.
“Reforma önce kendinden başlasan!” deyince de “birey reformu yaptık, ötesi kulluğa girer, bu da modern insanı bozar!” diyorlar!
Yani bi’ kendilerinin yok! Onlar hariç her şeyin, herkesin reforma ihtiyacı var.
Babasız evlatlar, anasız diller, kocasız karılar, karısız kocalar, evlatsız yuvalar dikmişler. Kapıları açmış, gönülleri kapamış, makyajları tazelemiş, gülüşleri dondurmuşlar!
Yemeksiz sofralar düzmüşler; her şey o kadar al benili ki, oturmadan bakmaya, dokunmadan yemeye, koklamadan seyretmeye, doymadan bakıp geçmeye ayarlamışlar!
Çiçekler dikmişler, rengârenk; koklamayın, dokunmayın sadece bakın, gönül değil, bakış alın! Uzatın kalbi kırığa, kalbini değil nazarını alın!
Öyle ayarlamışlar ki; ne halt yersen ye, elinde bir kuru çiçekle gel, bağışlandın gitti!
Sporu futbola, adaleti yasaya, eğitimi teste, yemeği tosta, okumayı sütuna, aşkı erosa, dini “kalbime bak!a fitlemişler!
Zikirsiz tarikat, fikirsiz cemaat, kurbansız hakikat, ihanete hoş görülü sadakat, tövbeye kapalı kabahatlerle bir âlem kurgulamışlar; kurgularını hakikat tozuna bulamış, pazar pazar dolaşmaya çıkmışlar.
Halka açık istihbarat, kamuya kapalı itaat, düşmana sunulu sadakat, dosta çevrili kabahat ayarlamışlar.
Öyle bir ayar ki, surette her biri dostane, amma sîrette dere kıyısında su içen ürkek ceylan üzerine onlarca kurdun gölgesini salmışlar!
Şeyleri asli şeylerinden koparıp, onu o şey olarak pazarlama devam edenler, var edişini bozdukları için O’na savaş açtıklarını, kendi şeyliklerini de kaybettiklerini hiiiiç fark etmezler!
Birilerinin kıyametini koparalım derken kendi kıyametleri kopar da ruhları bile duymaz!