Yeni bir eğitim yılına sancılı, tartışmalı, atışmalı, sataşmalı ve dalaşmalı girmiş bulunuyoruz.
Yukarıdaki kelimeleri, kafiyeli-secili olsun diye seçmedim. Hakikaten, bu eğitim yılımız bayağı kavgalı başladı.
Bilhassa 4+4+4’lük sisteme geçişle yeni ve aynı zamanda da kadim tartışmalar gün yüzüne çıkmış oldu. Yeni seçmeli derslerin müfredata konması, eğitimin üç dörtlük gruplara bölünmesi, İmam-hatip’lerin orta kısmının açılması; derinlerde yatan, yüzeylere çıkmayı bekleyen, bilinçaltında kuluçkaya yatmış pek çok öfkeyi, nefreti gün ışığına çıkarmış oldu.
İmam-hatipleri kapattığı için tarifi imkânsız hazlara, keyiflere ve dahi neşelere gark olanlar, şu aralar karalar ve morlar bağlamış durumdalar: Hatta bazı zevat yeni eğitim sistemiyle bütün okulların ilahiyata çevrilmeye çalışıldığını, dinin ne kadar tehlikeli olduğunu haykırmaya başladı. (bkz: http://www.akasyam.com/haber/3800/bu-cagda-bu-kafa.html)
Onlar için işin kılıfı da hazır: 5 yaşındaki çocuktan öğrenci mi olurmuş, 66 aylık çocuk daha adını söyleyemiyormuş, ayakkabısını giyemiyor, tuvaletini yapamıyormuş. Bu çocuk okuldan, eğitimden ne anlarmış!
Anne babaların haklı kaygıların her türlü eleştirinin üzerindedir, çünkü onlarda asil bir endişe var.
Fakat bu mazeretleri duyunca/okuyunca aklıma geçmiş zamanlarımızın eğitim anlayışı geldi: “Osmanlı devletinde, ‘sabi’ diye nitelendirilen beş-altı yaşlarındaki erkek ve kız çocuklarına örgün eğitim vermek için açılmış temel eğitim kurumlarına ‘sıbyan mektebi’ denilmektedir.” (Ahmet Cihan, Osmanlı’da Eğitim, 3F yay., İstanbul 2007, s. 329).
Demek ki atalarımız şimdikiler kadar akıllı değillerdi. Henüz beş yaşına gelmemiş çocuklarını mahalle mekteplerine gönderiyorlardı. Asırlar boyu kültürümüzde eğitime başlama yaşı 444 şeklinde uygulanmıştır.
Atalarımızın anlayışında eğitime başlama yaşı şudur: Bir çocuk 4 yıl 4 ay 4 günlük olunca eğitime başlanırdı. Mahalle mektebinde bunun için de çok özel törenler düzenlenir ve buna da âmin alayı denirdi. Şu andaki uygulama aslında eskiye dönüşten ibâret!
Üç yaş Çocuklar İçin İncil
Bir seferinde çocuk edebiyatı sempozyumuna katılmıştım. Orada Amerika’da çocuk edebiyatı kitapları sergisi açılmıştı. Sergiyi hayretle ve ibretle izledik: İki yaşındaki çocuklar için İncil; üç yaşındaki çocuklar için İncil, dört yaşındaki… böyle gidiyordu.
Amerikalılar her yaş grubu için İncili yorumlamış, bol renkli, desenli ve resimli olarak kitaplar basmışlardı. Şaşırmamak mümkün değil. Bu elin adamının üç yaşındaki çocuğu İncil mi okuyordu?
Sadece bu değil; mesele Noah (Nuh Peygamber) adlı bir kitap vardı. Kitap gemi şeklindeydi ve Nuh’un, Tufan’ın hikâyesi anlatılıyordu. Kitabın tam ortasına geldiğinizde birden bir gemi maketi çıkıyordu. Yunus peygamberi anlatan kitap balık şeklindeydi ve çok büyük bir özenle resmedilmişti. Bu kitapları kim okumaz!
Batı ülkelerinde sadece çocuk kitapları satan kitapçıların varlığını duyunca, “bir gün bize de nasip olur inşallah!” demiştim. Hâlen beklemedeyiz!
Eğitim Yaşı Kaç Olmalı!
“Eğitimin yaşı olmaz” diye doğrudan meseleye girmek isterim. Eskilerin eğitim yaş ve zamanı için söylenmiş bir sözü var: Mine’l-mehdi İle’l-lahd: Yani eğitim beşikten mezara kadar süren bir süreçtir.
Kadının birisi küçük çocuğunu kucağına almış ve bir bilgeye gitmiş. “Efendim, ben çocuğumu eğitmek istiyorum, ne yapmalıyım?” diye sormuş. Efendinin cevabı şu olmuş: “Kızım, sen geç kalmışsın!” Şaşıran kadına şunu söylemiş: “Bu soruyu bana evlenmeden soracaktın!”
Hayatımızda çocuklarımıza daha iyi bir eğitim veriyor olmaktan daha ciddi bir işimiz olamaz’ Zira onlar için yaptığımız her şey eğitimin içine giriyor! Bunun formal kısmı ne kadar erken başlarsa o kadar iyi.
Bazı rakamlar, güya kendisiyle yarış içerisinde olduğumuz Avrupa ülkeleriyle aramızdaki korkunç uçurumu çok güzel özetliyor: 4 yaş çocuklarda Avrupa’da okullaşma oranı yüzde 86 iken bizde yüze 17 imiş! (bkz: http://www.haberturk.com/yazarlar/ismet-ozkul/776658-turkiye-egitimde-nal-toplamaya-devamediyor) Allah aşkına daha neyin kavgasını yapıyoruz!
Şu anda Milli Eğitim’in getirdiği eğitim yaşı aslında yüzlerce yıl önceye dönüş demek! Öyle bir dönüş ki, modern dünya atalarımızın eğitim yaşına daha yeni yeni ulaşıyorken biz biraz geç uyandık!
Eksiklik, mahrumiyet, yetersizlik, kaynak yoksunluğu, yer, alet-edevat kifayetsizliği insanın daha da iyi şeyler yapmasına imkân vermek için hep var olacaktır. Bu mazeretlere sığınmak sadece kolaycılıktır; bir dünyada yaşıyorsunuz, yarış içinde olmaktan kendinizi kurtaramadığınız başka dünyalılar da var; her gün kendilerine çoluk-çocuğun rızkından kesip milyar dolarlar ödediğiniz.
Rakamlara bakılırsa, bırakın geçmeyi, arayı kapatmak için bile daha pek çok mesafeler kat etmemiz gerekecek!