Gerekimizi anlayanlar var!

Dursun Ali Tökel

22-01-2014 09:22

Mehmet Kaplan o harika denemelerinden birinde Yunus Emre'nin 'Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı' mısraını yorumlamış.

Bu mısraın derin anlam katmanlarına giren rahmetli Kaplan Hoca Alain'in krallarla ilgili bir tespitine değiniyor.  

Muhteşem bir saray içinde yaşayıp giden bir kralın canı sıkılmaktadır.

Kral gönlünü eğlendirmek için ziyafetler tertip eder, ava çıkar,  soytarıları oynatır.

Bunlar da gönlünü oyalamadı mı yeni fetihler için savaş açar.

Mehmet Kaplan Alain'in kral benzetmesini günümüz insanına uyguluyor ve şöyle diyor:

"Kahveden kahveye, sinemadan sinemaya, caddeden caddeye, komşudan komşuya, beldeden beldeye dolaşan, bu kâinat sarayının taçsız hünkârları (olan) sizin de canınız sıkılmıyor mu?

Siz de içten içe bu madde âleminden nefret etmiyor musunuz?

Siz de ebedi sevgiliye: ‘Bana seni gerek seni’ diye haykırmıyor musunuz?” ( Edebiyatımızın İçinden, s. 14.)

 

Bana Ne gerek Ne?

 

Rahmetli Mehmet Kaplan’ın sorusu can alıcıdır:

Oradan oraya koşup duran sizlerin de bu kâinat sarayında canı sıkılmıyor mu?

Ve sizler de yüce Yaratıcıya “bana seni gerek seni” demiyor musunuz?

Herkes bu soruyu kendisine sorsun:

Eylemlerimizde, işlerimizde, kabullerimizde, arayıp etmelerimizde, bulduklarımızda, umduklarımızda, sorduklarımızda, bizi mutlu edeceğine inandıklarımızda… bana seni gerek seni diyebiliyor muyuz?

Yoksa küçük hesaplar, anlık hazlar, kişisel çıkarlar, fani heveslere mi bana onlar gerek onlar diyoruz?

İktidarlarını pekiştirmek için ülkelerin iktidarlarını, insanların mutluluklarını, toplumların geleceklerini yerle bir etme peşinde olanlar…

Hırsları, iktidarlarını bedenleri kâim oldukça sürdürmeyi hedeflemekten başka bir çapa erişememeye mahkûm olanlar…

Güçlerini; sahtekâr gülümsemeler, yalancı kahkahalar, tuzsuz yaşlar, sallanan başlar, kararmış çehreler, feri gitmiş niyazlar, devşirme ilençler, çengelli duruşlarla sağlamlaştırma peşinde olanlar…

Maskeleri ağlatan, Binbirsurata rahmet okutan yüzbinbir yüzleriyle tertemiz çehreleri ağarmış nazarlara olta salanlar…

Kapıları ekmekli, içerileri kötekli, yüzleri çelenkli, özleri sinekli, müritleri tevekli, şeyleri biftekli görüntü sihirbazlıklarıyla gözleri karanlık dünyalara çalanlar…

Yığdıkları üzerlerine kalksa, biriktirdikleri tepelerine çıksa, peşinde koştukları peşlerine düşse, elde etmek için can attıkları canlarına değse… Altında ezilip yok olacaklara oluşlarını armağan edenler…

Öldüklerinde mezara varmadan kendisini terk edeceklere kavuşmak için bütün kavuşmalarını feda edenler…

Mutluluğu mutlu etmede değil, mutlu olmada, hakikati hakikate kurban olmada değil hakikati kendine kurban etmede zannedenler…

Gözleri seslerinden,  sesleri sözlerinden, sözleri özlerinden daha haykırıklı çıkanlar…

 Neye bana seni gerek seni demektesiniz?

Yunus’un bana seni gerek dediği, birlik için çokluğu yani vahdet için kesreti fedaya dayanıyordu.

Bizim yapıp etmelerimizde çokluk için Bir’i feda hevesi yok mu?

 

Yemek Kısa Namaz Uzun Olursa…

 

Dervişin birisi iftara davetliydi.

Serde dervişlik var ya… Sofrada fazlaca bir şey yiyemedi. Yani aç kalktı.

İftardan sonra evine gelince “hanım bana bir sofra kur” dedi.

Kadıncağız da “Sen iftar davetinden gelmiyor musun, ne yemeği?” diye sordu şaşırarak.

Dervişcağız “Canım kurcalama işte! “Bu nasıl derviş” demesinler diye çok az yemek yedim, bu yüzden açım!” diye cevapladı soruyu.

“Tamam, öyleyse!” dedi şaşkın kadın “sen akşam namazını kıladur, ben de sana yemek hazırlayım!” deyince dervişin iştahlı cevabı yankılandı duvarlarda “ben akşam namazımı davette kıldım!”

Bu söz üzerine kadının bilgece cevabı yapıştı dervişin suratına “Bu nasıl derviş deyip beni ayıplamasın diye yemeği kısa kestiğine göre, ‘bu ne dervişmiş canım helal olsun!’ demeleri için de kesinlikle akşam namazını uzatmışsındır. O yemek olmadığına göre o namaz da olmamıştır! Hadi sen namazını kaza ededur!”

Ey insanları kandırmak için yemeğini kısa, namazını uzun tutanlar!

Uzunluğu kısalığı sizin gibi, sizden çok daha ince terazilerle, metrelerle hesaplayanlar var!

Ey insanları kandırarak hakikati de çarpıttığını zannedenler, bir gün yalanlarınızı açığa vurup kandırdıklarınızı yüzünüze tüküttürecek ölçücüler var!

Bütün bu kandırmaları neyin gereği için yapmaktasınız?

 

Uyuyamayrum çünkü…

 

Temel, Fadime’ye çılgıncasına âşık ve dolayısıyla da şâir olmuştu.

Cemal’e dedi ki: “Ula Cemal ben şâir oldum!”

O da “Ula sahi mi, oku bakayum bir şiiri bâ” dedi.

Temel okumaya başladı:

“Fadime, sabahları kahvaltı yapamayrum, çünkü seni seveyrum…

Fadime, öğlen yemeği yiyemeyrum, çünkü seni seveyrum…

Fadime, akşam yemeği de yiyemeyrum çünkü seni seveyrum…

Fadime, geceleri uyuyamayrum, çünkü…. Açım!”

Temel’in gereki geceye kadar Fadime’ydi; gece yemek oldu!

Ey Fadimeleri gırtlaklarından, aşkları midelerinden öte gidemeyenler!

Gerçekten, gereklerimizin O’ndan değil de, şundan bundan olduğunun anlaşılmayacağını mı zannediyoruz?

Varlığımızı korumak için varlıklarına sarıldıklarımızı Varedeni hesaba katmadan var olacağımızı mı zannediyoruz?

 

 

 

 

DİĞER YAZILARI Cinnet Buğdayları 01-01-1970 03:00 Âlim Kime Derlermiş 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Gri Alan Münafıkları 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Türkün Alfabe İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Sizi Silkeleyenler Var Mı? 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne! 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00